Koltuk tutkusu
Dört beş yıl önce televizyonda bir program izlemiştim. Bir psikiyatr ortaya birtakım eşyalar koyarak izleyicilere bunları nasıl algıladıklarını soruyordu. Bir seferinde ortadaki obje bir iskemle idi. Yanıt olarak bazı izleyiciler “oturmak için yapılmıştır”, “süs için yapılmış möbledir” hatta kimisi gürgenden, meşeden yapılmış diye fikir ileri sürmüşlerdi.
Oysa yanıtlanması istenen husus, iskemlenin mecazi anlamı idi. Hepimizin bildiği gibi iskemle ya da koltuk, iktidar sahiplerini ya da bir şirketin üst yönetimini ifade ederken mecazi anlamda kullanılabilen bir eşyadır. Böyle bir sandalyeye oturmak zor, kalkmak ise ondan daha zordur.
Eğer bugün böyle bir program olsaydı ortaya konan obje iskemle değil herhalde ayakkabı kutusu veya para sayma makinası olurdu. Bu objelerin gerçek anlamını değil de mecazi anlamının kimsenin aklına gelebileceğini düşünemiyorum. Gerçekten de kimin aklına gelirdi ki ortaya konan kutunun içine haramzadelerin parasının konabileceği ve de bu paraları saymak için para makinesi olabileceği..
Bu koltuk denilen basit eşyanın öyle bir albenisi ve çekim gücü vardır ki ona oturmak için her türlü çaba gösterilir. Koltuğa oturmak zordur ama kalkmak daha da zordur. Bu koltuk yüzünden bazı insanların başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Tarihe şöyle bir bakın. Osmanlı’dan bu güne kadar koltuk için kaç kelle gitmiştir. Koltuk tutkusunun en son örneğini hep birlikte izledik, izliyoruz da. Yerel seçim öncesi iktidar ve muhalefet partileri arasındaki kavgaları bütün çirkinliği ile gün be gün izledik. “Başbakan istifa” lafları arş-u alaya yükseldi ama bırakın başbakanın koltuğu bırakmasını daha fazla hırçınlaştı.
Spor kulüpleri başkanlarının kendiliğinden istifa ettiğini hiç gördünüz mü? Aziz Yıldırım birkaç kez koltuğu bırakmak istedi ama bir türlü bırakamadı. O günler bırakabilseydi bu günkü sıkıntılı ve korkulu günleri yaşamazdı. Onun da koltuğunu bırakmak isteyeceğini hiç sanmıyorum. Düşünüyorum da acaba bizim genlerimizde koltuk sevdası mı var ki koltuk hastalığına yakalanıyoruz. Yani bir anlamda koltuk özürlüyüz. Koltuğa yaklaşan insanların adeta koltuk sarası tutuyor. Diğer ülkelerde de böyle mi? Pek sanmıyorum. Japonya’daki yöneticiler, bırakın su-istimal yapmayı bunun söylentisi ile bile harakiri yapıyorlar.
Koltuk ile ilgili tebessüm ettirecek bir anım
Yaz günleri her sabah Burgaz Ada’sındaki Yüksek İhtisas Kulübüne giderim. Bir sabah Ada vapuru iskelesine gitmek için sahildeki Göztepe Otobüs Durağına geldim. Bir de ne göreyim durağın içinde görkemli bir koltuk bırakılmış. Garipsedim. Biraz sonra adamın biri “ne bakıyorsun? Beğendinse koltuğu al git” dedi. “Sen niye almıyorsun da bana söylüyorsun?” dediğimde. “Benim evimde böyle koltuk var” demez mi? Şaşırdım kaldım. Ne yapacaksın bu koltuğu? Diye sordum. “Antika bu satacağım” dedi. Sonradan öğrendim ki bu koltuk hükümet erkanından birine aitmiş. Hastalanınca oturamaz olmuş ve koltuğun atılmasını istemiş.
Aziz Nesin’in yazdığı ve Kemal Sunal’ın oynadığı filmi hatırlarsınız. Ben bir defa değil 5 defa izledim. Sunal köyünde muhtar olur. Halk ondan memnundur. Sonraları bakanlığa kadar yükselir. Ama görevi esnasında gördüğü yolsuzlukları ve kendisine teklif edilen rüşvetlerden bıkar ve karar verir bakanlığı bırakmaya. Köyüne gelir. Evdeki geniş koltuğunu köy meydanının ortasına koyar ve benzin döküp yakar.. Ne çektim bu koltuktan der. Bu da bazı kişiler için kıssadan hisse olur mu? Bilmem..
FENERBAHÇE MORFOLOJİSİ
Fenerbahçe, ligin bitimine beş hafta kala Antalya’yı yendi ve en yakın rakibi Galatasaray’dan 13 puan ileri geçti. Bırakalım matematiksel hesapları bana göre FB’nin şampiyonluğu gerçekleşmemiş olsa bile gerçeğe çok yakın. Ne var ki toplum olarak bazı olaylarda çok temkinli olmayı seviyoruz. Sanıyorum Fenerbahçe bu lig kupasını törenle müzesine götürecek. Ama yıllar sonra, alınacak bu kupanın bu madeni bir eşyadan ziyade hangi şartlar altında alındığı da anlatılacak.
Hepimizin bildiği gibi takım, merkez üssü Kadıköy de olmak üzere büyük bir deprem geçirdi. Travmaları henüz geçmedi. 2013’te olan bu felaketi ne yazık ki Fenerbahçe’nin rakip takımları mutluluk saydı. İçeride ve UEFA’da ceza alması için her yola başvuruldu. UEFA’nın Fenerbahçe’ye verdiği, Avrupa kupalarından 2 yıl men cezasına rakipler, üzülmedi tersine etekleri zil çaldı. Bir anlamda Fenerbahçe’nin kolu kanadı kırıldı. Çoğu kişi de Fenerbahçe’den umudunu kesti daha doğrusu böyle olmasını istediler. Ne var ki düşledikleri olmadı.
Anımsayacaksınız haftalar önde “Galatasaray için, bünyesine virüs girmiş ve kurtulması zor İlerde Galatasaray’ı sorunlar bekliyor” diye yazı yazdım. Bu tabi ki bir benzetme.. Benzer derecede yaşadığı tüm sıkıntılara rağmen aksine Fenerbahçe’nin damarına azim, irade, cesaret, arkadaşlık gibi bir takım özellikler zerk olmuştu. İşte bu durum Fenerbahçe’yi zaman zaman kötü oynamalarına rağmen bugünkü başarısına taşıdı.
Bu durumu kişilere bağlamak doğru değil. Bana kalırsa; başkan Aziz Yıldırım’dan masörüne kadar birçok kişinin katkısı yadsınamaz. Bu arada Aykut Kocaman’ı da unutmamak gerekir. Felaket zamanlarında Fenerbahçe’yi homojen tutmayı başardı ve ayakları sağlam bastı. Yönetim kurullarının ortada olmadığında kendisi mücadele ediyordu. Bir anda teknik direktörlükte olduğu gibi yönetim açısından da Fenerbahçe’yi sırtladı. Başarılı olup olmadığı tartışılır. Kendisi gelmiş geçmiş en başarılı teknik adamlardan biridir. Ne var ki hafıza-ı beşer isyan ile maluldür. Yani unutmak hasatlığı yaygındır.
Kendisine Fenerbahçe camiası adına yürekten teşekkür ediyorum ve yaptıklarının unutulmayacağını düşünüyorum.
GALATASARAY MORFOLOJİSİ
Galatasaray hepimizin bildiği gibi Türkiye’nin büyük takımlarından biridir. Avrupa’da ve Dünya’da gururumuz olmuştur. Nerede ise O’nu tanımayan ülke yoktur. Bu sezon da tarihin tekerrür etmesi için büyük transferler yaptılar ve umutlandılar. Ne var ki bütün umutlar boşa çıktı . Avrupa kupasını kazandıkları yıllardaki koşullarla bugünkü koşullar arasında çok büyük bir fark olmamakla beraber bugünkü şartlar, o günkü şartlara göre tabi ki daha iyi.
Bu gün ise lig maçlarının bitimine 6 hafta kala Galatasaray büyük ve ezeli rakibi Fenerbahçe’den 13 puan daha geride, deplasman yenilgilerini ve bırakın UEF kupası şampiyonluğunu, Sivas Spora yenilmek suretiyle ikinciliğe de veda etti. Zannediyorum ki bu tablo bir ilktir Türkiye’de. Bunun bir nedeni olmalı? Mancini Sivas yenilgisinden sonra, kibar bir insan olduğu için bu duruma, nedeninin kendisi olduğunu söyledi. Bence bu durumun sebebi ne yönetimde, ne futbolcularda ve ne de kendisinde. Açık söylemek gerekirse herkes görevini yapıyor. Futbolcular 90 dakika varını yoğunu ortaya koyuyorlar. Ama bir türlü başarılı olamıyorlar. Görünen o ki Mancini falanca oyunun falanca yerde oynatılması, .falanca taktiği uygulaması veya uygulamaması, bir anlam ifade etmiyor. Futbolculara astronomik primler verseniz de bir anlam ifade etmez. Önceleri yazdığım gibi bu takım hasta .Hastalığı nedir? Bunu iyi saptamak gerekir Ben bunu virüs diye değerlendirmiştim. Böyle bir hastalık zaman zaman bütün klüplerin başına gelir ve kurtulmaları da zaman alır. Bunca yıl top koşturduk. Biraz da deneyimimiz var. Haftalar önce Drogba’yı konu ederek yazdığım yazılarda Galatasaray takımı bu sezon bu hastalıktan kurtulamaz demiştim. İşte gerçekler ortada. Bir türlü hastalığın çaresi bulunamadı. Bu durumun düzelmesi için bir süre geçmesi lazım.
AĞRI GEÇİCİ AMA GURURU SONSUZA KADAR
Gazetemiz Spor Yazarlarından Halit Deringör’ün torunu Kağan Arca, 2014 Londra Maratonuna katılmış ve 18-39 yaş grubunda ve erken doğan ve hasta bebekler yararına koşmuştur. Aslında Maraton koşucusu olmamasına rağmen beş aylık disiplinli bir çalışma ile 42km’yi 6saatte bitirmeyi başarmıştır.Maraton’a katılma sebebini kendisi şöyle ifade etmiştir:
Benim bu maratonda koşmak için büyük bir nedenim vardı. Minik kızım için koştum. Bu maraton’da hasta olan insanlar, yardıma ihtiyacı olan insanlar için koşanlar olduğu gibi benim gibi hayır için koşanlar da vardı. Büyük bir ilgi, koşarken büyük bir tezahürat ve destek vardı. Günlük yaşam içinde eğer etrafınıza bakarsanız yardıma ihtiyacı olan bir sürü insan bulabilirsiniz. Onlar için bir şeyler yapmak gerek. Bu ülkede yaşadığım için bu Maraton’a katıldım. Keşke kendi ülkemde de de benzer organizasyonlar geliştirilse de onlara da katılsam.
Benim performansıma gelince; Benim için , bu hayır kurumları ile çalışmak için iyi bir başlangıç ??oldu ve ben onlara destek vermeye devam etmek istiyorum. Yine maraton Koşu? Olabilir tabi.
Yarış başladığında beklediğimden daha hızlı idim ancak, 27. kilometrede kramp sorunu yaşadım. Düzeltilmesi 10 dakika sürdü. Daha sonra kramplar yüzünden 800metre yürümek zorunda kaldım. Özetle; 6 saat 05 dakikada Buckingham Sarayı’nın önünde bitiş noktasını ayağımdaki kramplara rağmen etraftaki insanların tezahüratı arasında gördüm, Ben artık ayaklarımda acı hissetmiyorum hepsi tek bir cümle ile unutuldu.” Ağrının geçici ama gururunun, sonsuza dek olduğunu “ biliyorum.