'Komprador aydın'ın iflası: Perihan Maden
Türkiye, Batı Sisteminin dışına çıkma eğilimi gösterip, kendi yolunu çizmek konusunda ciddi adımlar attığı zamanlarda, aydınlar arasında yükselen iki gerici tavırla da kavga etmek mecburiyetinde kalıyor.
Bu tavırlardan biri, aydının, değişimin parçası haline gelememesi sonucu ortaya çıkıyor. Yani aydın eski ve yeni arasında sıkışıyor. Tarih değişirken o, tarihin ilerleyen lokomotifinin gerisinde kalıyor; sonrası büyük bir travma ve karamsarlık... Feodalizmin çözülüp yerini kapitalizme bıraktığı dönemi anlatan birçok romandaki aydın karakterleri benzer travmayı yaşamışlardır: Eski sistemle birlikte çürüyüp gitmenin yıkımı ile yeniye ayak uyduramamanın getirdiği bunalım, çıkmaz!
Diğer aydın türünü ise Attilâ İlhan “komprador aydın” diye isimlendiriyor: “Batılılık, emperyalizmin Türkiye’deki elemanları olan levanten ve kompradorların, ‘enayi’ aydınlar aracılığıyla geliştirdiği, yaman bir sınıfsal araçtır.” (Demek bir de enayi aydınlar var, gelecek yazıda onun üzerine konuşalım.)
Batıcılık, komprador aydının sınıfsal aracı; metodolojisi ise Avrupamerkezcilik. Avrupamerkezci düşün, emperyalizm döneminde başladı. Batı’nın evrensellik iddiasıyla birlikte; tüm dünyaya zorla kabul ettirildi. Batı’nın ürettiği her siyasetin/kültürün evrensel olduğunu ve çağdaş değer yargılarının Batı’nın değer yargılarıyla eşitliğini piyasaya sürdüler.
Zorla derken, iki dünya savaşının ve insanlık tarihinde görülmemiş ölçütlerde gerçekleşen sömürü ve yağma sisteminin sonuçlarına gönderme yapıyorum. Yoksa, rızayı doğuran ideolojik ilişkileri, suni bir üstünlüğe dayanan siyasi ve kültürel yönlendirmeleri ve bunlar sonucunda Batı egemenliğinin işlevsel ve yaygın hale gelmesini reddetmiyorum. Aksine, bu rıza meselesini çok daha hayati buluyorum.
Batı’nın rızaya dayalı ideolojik üstünlüğünün kodlarının kolayca işlenebilmesinde Türk aydınının Tanzimat’tan bu yana paçasını kurtaramadığı “aşağılık duygusu”nun payı büyüktür. Onu zaman zaman yazıyoruz. Bu yazıda daha çok sonuçlar üzerinde duruyoruz.
Attilâ İlhan, “Kompradorluk, gerçekte sömürgeleşme yolunda bir acenta mantığının bir ülkenin her şeyine hâkim olmasıdır.” diyor Hangi Batı kitabında. Sonuç ise ortada: Vatanla bağın tamamen kopması, milletin bütün değerlerinin inkârı, marjinalleşme, anarşizim… sonucunda yalnızlaşma, yozlaşma, yabancılaşma. Her gün çürüyen, parça parça dökülen bir umut; derin bir karamsarlık!
Perihan Maden’in ahvalnews.com sitesinde yayımlanan röportajı tam tarif ettiğimiz düzeyde. Röportajdan birkaç cümle aktarıyorum. Tamamını merak edenler siteye girip okuyabilir; röportaj Amerika acentalığı konusunda örnektir:
"Bugün bir imzam bile yok artık… Elim gerçekten kalem tutmuyor."
"Ben kendi köşe yazılarımdan, dilimden soğumuş vaziyetteyim. Kendimi gereksiz görüyorum. Şu dönemde biraz fare gibi yaşıyorum."
“Bugün kendimi aynı Nazi Almanya’sında yaşayan Yahudiler gibi hissediyorum.”
(Geçmişte bir imzası vardı; bugün yok. İmzasını dahi kaybeden insan, her şeyini kaybetmiştir. Dili vardır örneğin, sesi yoktur; adı vardır da, adının bir anlamı kalmamıştır. bir tükeniş ama siyah gölgeli… Sıradan bir tükeniş değil yani; güvendiği dağlara kar yağmıştır. Ondandır fare gibi yaşaması. Gereksizdir, doğru; ama kendini öyle gördüğü için değil, artık ona ihtiyaç kalmadığı için gereksizdir.)
“(…) dünya standartlarında olmamak. Avrupa standartlarında olmamak. Çünkü dünyada da, Avrupa’da da tekabül ettikleri hiçbir şey yok.”
Yukarıda sıraladığı bireysel hissiyatlar (fare gibi yaşamak, lüzumsuzluk vs.), son alıntıyı kuvvetlendirmek için. Çünkü; Avrupa ölçününün dışına çıkan bir Türkiye’de komprador aydınlar için yaşam alanı daralmış demektir. Avrupa ölçününün emperyalizm olduğunu söylemeye gerek var mı? son yaptığımız “Yahudi” alıntısı da bu bağlamda anlaşılabilir. Aslında Maden için, Berlin kapılarında Kızılordu’yu görüp ilk kaçan Nazi askeri yakıştırması yapmak, daha yerinde olacaktır.
Türkiye’de iflas eden Amerikancılık, ABD’nin acentalığını üstelenen aydınların da iflasını getirdi. Önümüzdeki dönem; imzası olmayan, kimliği silinen çok aydını önümüze getirecek. Çünkü “Batılılık”, “yaman bir sınıfsal araç” olarak, komprador aydınlar tarafından, hem kendi kişilikleriyle hem de toplumsal kimliklerle bağlantılı her türlü siyasal kurgunun çatlayan omurgası durumunda. Bu, bizim için sevindirici ancak Madenler için “fare gibi yaşama” standardı!