Komşu Yunanistan’dan ders almak gerekir
Yunanistan 1981 yılında AB üyesi oldu. AB, yasaları gereği ekonomisi, alt yapı hizmetleri ve refah düzeyi geri kalmış olan ülkelere her yıl yapılan yardımlarla, üye ülkeler arasındaki gelişmişlik farklarını daha aza indirmeyi hedef almıştı. Bu yoldan Yunanistan’a son 30 yılda yaklaşık 200 milyar avro kaynak aktarımında bulunulduğu tahmin ediliyor. 10 milyonun altında nüfusu olan bir ülke için bu para büyük bir destek anlamına geliyor kuşkusuz. Ne var ki bu paraların AB tarafından öngörülen amaçlara uygun olarak kullanılmasının kontrol edilmediği ve Yunanlı yöneticiler tarafından büyük yolsuzluklar sonucu bu yardımların bir kısmının gasp edildiği söylenmektedir.
Avrupa Birliği (AB) aylardır, komşu ülkemiz Yunanistan’ın borçlarına nasıl bir çözüm bulanacağı konusunu tartışmaktadır. AB’nin ağır yaptırım koşullarını kabul eden partiler son seçimde büyük bir yenilgiye uğradılar. AB yetkilileri ve Almanya’nın başını çektiği hükümet başkanları, sosyal haklarda ve harcamalarda etkin kısıtlamalara gidilmesini ve vergilerin artırılmasını ısrarla isterken, bu istemlere karşı çıkan radikal sol görüşlü Çipras ve partisi seçimlerde büyük başarı göstererek hükümeti kurdu.
ABD tarafından yine sosyal haklarda yeni kısıtlamalar ve vergilerin artırılmasını isteyen talepleri kabul etmeyen Çipras, bu konuda 5 Haziran’da yapılacak olan halk oylamasından da destek alarak, politikasını AB karşısında daha güçlü olarak koruyabileceğini düşünüyor. AB yetkilileri vergilerin artırılmasını isterken, özellikle üst gelir ve kazanç kesimlerini korudukları görülüyor ve bu da halkın ve Çipras hükümetinin geniş haklı tepkisine neden oluyor.
AB YOL AYIRIMINDA
Yunanistan’ın devlet borçları 318 milyar Avro düzeyindedir. Bunun milli gelire oranı yüzde 174’e ulaşmaktadır. Yunanistan artık dış borçlarını ödeyemez duruma gelmiştir. Mastrich kararlarına göre AB ülkelerinin bütçe açığı yüzde 3 sınırını geçmemeliydi. Önceki Yunanistan yönetimleri yıllarca bunun çok üstünde bütçe açığı vermelerine karşın, bütçe hesaplarında manipülasyon yaparak açıklarını az göstererek, AB yetkililerini aldattılar. Böylece de Yunanistan’ın dış borçları günden güne hızla yükseldi. 2006’da 225 Milyar avro olan devlet borçları 2014’te 318 milyar avroya yükseldi.
AB Yunanistan’ı iflastan kurtarmak amacıyla Nisan 2012’ye değin toplan 380 milyar avroluk “kurtarma yardım paketi” denen destekte bulunmuştur. Ne var ki bu paranın yüzde 77,2’si banka ve finans kuruluşlarına ödenmiştir. Yunan halkı bu yardımlardan doğrudan yarar görmediği gibi, sosyal kısıtlamalar ve vergi artırımlarıyla daha da zor duruma sokulmuştur. AB yetkilileri ise, benzer koşullarla İrlanda, İspanya ve Portekiz’e yapılan yardımların olumlu sonuçlar vermeye başladığına vurgu yapmaktadır.
Bu yüklü yardımlar, yardımı yapan ülkelerin vatandaşları arasında artan tepkilere yol açmakta ve bazı ülkelerde de AB karşıtı aşırı sağcı partilerin İsveç, Hollanda ve Danimarka örneklerinde görüldüğü gibi, seçimlerde büyük başarı sağlamalarına neden olmaktadır.
Bu yılın Ocak ayında AB baskılarına boyun eğilmeyeceğini söyleyerek seçimleri kazanan Çipras ve partisiyle AB yöneticileri bir yol ayırımına gelmiş gözüküyorlar. Eğer bir uzlaşma sağlanamazsa Yunanistan’ın avro para birimden çıkması söz konusu olabilir. Ancak AB yetkilileri bunun avro için ve Avrupa Birliği için ne gibi olumsuz sonuçları olabileceği konusunu tartışmaya başlamışlardır.
TÜRKİYE’NİN ALMASI GEREKEN DERSLER
Aslında Türkiye’nin kendi tarihi deneyimi olan dış borçlanma bataklığını, yani “Duyun-i Umumiye” denen ve Osmanlı İmparatorluğu’nu ekonomik ve finans yönünden yarı sömürge durumuna sokan çıkmazı asla unutmaması gerekir. Lozan anlaşmasıyla, alacaklı ülkelerin ekonomi ve maliye, böylece de politika üzerindeki kontrolü ve sömürüsü son bulabilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk bu acı deneyimden sonra, siyasi, ekonomik, maliye gibi her alanda tam bağımsızlık ilkesini, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel felsefesi olarak belirlemiştir.
Bu politika özellikle AKP döneminde terk edilerek Türkiye’nin dış borcu 2002’de 129,6 milyar dolardan Eylül 2014’te 396,8 milyar dolara çıkmıştır. Aynı dönemde hane halkı borcu ise 6,3 milyar dolardan 63 kat artarak 333,6 milyar dolara ulaşmıştır. Türkiye’nin borç yükünün milli gelire oranı yüzde 49,6 dır. Bu yönüyle Türkiye için henüz alarm zilleri çalmasa da, şimdiden gerekli önlemler alınarak, borç yükünün hızla aşağıya çekilmesinde büyük yarar vardır. Komşu ülke Yunanistan’ın yaşamakta olduğu son derece acıklı durum, bizler için ciddi bir uyarı ve ders olmalıdır.