Koron-tina
Korona-virüs hakkında birçok uzman bizi bilgilendiriyor, aynı uzmanlar sokağa nasıl çıkmamak gerektiğini, koruyucu önlemleri, nasıl dezenfekte olacağımızı da bir bir anlatıyorlar. Tekrar etmeye gerek yok, ama ben yıllarca hapiste kalmış biri olarak size evdeki koron-tina günlerinizi nasıl geçireceğiniz hakkında bazı tavsiyelerde bulunabilirim…
Hapisten çıkınca neredeyse herkesin ilk sorusu aynıydı, “Yedi yıl kapalı bir yerde kalmaya nasıl dayandınız?” Hep aynı cevabı verdim, “Zor olan yedi yılı değil, 24 saati geçirmektir, eğer bir günü geçirecek yeterince işiniz olursa, yıllar geçip gider…”
Yani buradaki asıl mesele, iş… Bir şeyler yapmak, bir günü en verimli şekilde planlamak ve ilk kural uykuya teslim olmamak…
Dede Korkut boylarında şöyle der: ‘’Oğuz’un başına ne gelir ise, uykuda gelir idi…’’ Benzer durum Gılgamış destanında da vardır, o da denizin dibinden çıkardığı gençlik otunu, uykusuna yenildiği için bir yılana kaptırır. Erken kalkarsak, bence hayattaki en değerli şey olan zamanı kullanma inisiyatifi bizim olur.
Bu süreçte bağışıklığımızı güçlendirmemiz gerekiyor, bunun için de spor yapmak en önemli başlangıç. Herkes yaşına ve sağlık durumuna göre evinde spor yapabilir. İnternette çok sayıda bilgi ve video bulmak mümkün… Evde çocuğunuz varsa, onu da buna dahil edin, ebeveyn ile çocuk arasında muhteşem bir ilişki kurulmasına sebep olur. İlk başta biraz zor olabilir, ama gerekliliği doğru anlatılırsa olacaktır.
Evde, ‘’Sessiz saatler’’ belirleyin. Bu süre yıllardır okumak isteyip okuyamadığınız kitapları okumak için; resim, çeşitli el işleri ya da şimdiye kadar yapmak isteyip yapamadığınız herhangi bir şeyi yapmak için büyük bir olanaktır. Hele bir de hep birlikte yapabilirseniz, yıllardır iş ve okul mesaisi arasında yeterince ilgilenemediğimiz çocuklarımızla muhteşem bir iletişim alanı oluşur.
Çocuklarınızı, yemek yapma ve ev temizleme işlerine dahil edip, bunları da bir toplu etkinliğe dönüştürebilirsiniz, böylece sorumluluk bilinçlerinin gelişmesini ve yaşadıkları ortamı sahiplenmelerini sağlarsınız. Apartmanınızdaki yaşlı ve hastaların alışverişlerini yapmak da toplumsal aidiyet duygusunu güçlendirir, salgına karşı önlemlerinizi pratikleştirir.
Uzaktan eğitim, ders çalışma ve özel zaman dışında kalan akşam saatlerini de birlikte filmler izleyerek, toplu okuma etkinlikleri yaparak, oyunlar oynayarak geçirebilirsiniz. Ama lütfen kendinizi ve çocuklarınızı odalarınızda uykuya ve yalnızlığa tutsak etmeyin.
Böylece hem bu salgına ve hem de onun yarattığı korkuya teslim olmamış oluruz…
Hapiste değiliz, kendi evimizde vermek zorunda olduğumuz bir nefsi müdafaa savaşındayız. Savaşın sınırları, evimizin sınırlarıdır, dışarı çıkmayın, içeri sokmayın.
Unutmayalım teslim olmamak demek, evden çıkmamak demektir, evden çok zorunlu olmadıkça çıkan sadece teslim olmakla kalmaz, sağlık ordumuzu da sırtından vurmuş olur.
NEVRUZ
Kutlu Nevruz’u, etrafımızı Ergenekon duvarları gibi çevirmeye çalışan Korona-virüs tehdidi altında karşıladık. Kırlara çıkıp kutlayamadık. Türk milleti için Nevruz, tıpkı şimdi olduğu gibi çepeçevre düşman ortasında bir karantina süreciydi ve oradan yeterince güçlenerek çıktık. Bugün de aynı durumla karşı karşıyayız ve demir dağları eritecek olan demircilerimiz bu kez, hem dağlarda ve Suriye kırsalında teröre kaşı şehitler vererek duran Mehmetçikler, hem de hastanelerde bizim için savaşan beyaz meleklerimiz, bütün tıbbiyeliler…
Geçen Nevruz’da yazdığım şiiri, bu yıl Mehmetçiğe ve onunla birlikte savaşan sağlık ordumuza ithafen tekrar yayımlıyorum. Hepinize minnettarız…
NEVRUZUMUZ
O körükleri biz kurduk, biz yaktık o dağ delen ateşi.
Ergenekon’da Kıyan soyundan Börteçine’ydik.
Yüreği tunçtan atlılardık, Roma’ya gittik Asya’dan.
Julia Alplerinden, Po ovasına akan Attilaydık.
Gece uyumadık, gündüz oturmadık, hep çalıştık.
Bengü taşlara destan kazıyan Bilge Kağandık.
Kanatlı atlarla uçuşup, beşe karşı birle vuruştuk.
Malazgirt’te kuyruk tullayan Alparslandık.
Baba İlyas’ın isyanı, Hacı Bektaş’ın Anadolusuyduk.
Söğüt Ovasında bayrak tutan Osman olduk.
Yandığımız, yıkıldığımız, vurulup, kırıldığımız oldu.
Yağlı kementle boğulduk, Taif’te Mithat Paşaydık.
Vatan dedik, hürriyet dedik, eşitlik istedik .
Magosa zindanlarında Namık Kemal olduk.
Selanik’te mavi gözlü bir çocuğun ruhuna dokunduk.
Malta sürgünlerinde Ziya Gökalp olduk.
Uyuduğumuz, uyuştuğumuz, gün değil yıllar oldu.
Uyandık, Babıali yokuşunda kır atlı Enver’dik
Yürüdük ‘’Bizans’ın yıldız burcundaki baykuşun’’ üstüne.
Fedailer ordusunda Mahmut Şevket Paşaydık.
Sarıkamış’ta millet, Allahuekber’de Mehmetçik olduk.
Ciğerimizi körük yaptık, beş bin yıllık közü tutuşturduk.
O narımızla Çanakkale’de ateş kusan ejderhayı boğduk.
Merhametle kucakladık, aman dileyene kılıç çalmadık.
Kudurmuş yedi düvele, diz çöktüren Mustafa Kemal olduk.
Dilimizi, kimliğimizi tekrar çıkardık tarih sandukasından
Öğündük, çalıştık, güvendik. Kulduk, Atatürk olduk.
Devrim olduk, örnek olduk, umut olduk dört yana...
Kerkük’te bıçak altında doğrandık, Ata Hayrullah olduk.
Kıbrıs’ta İlhandık, ana çocuk, sabi günahsız parçalandık.
Yekindik, Beşparmak dağlarında Toros namlı Denktaş olduk.
Kıyan soyundan Börteçine bakarken tarihin balkonundan
Aynı körüğü kurup, aynı ateşi yaktık yine aynı kordan.
Demirden Silivri duvarlarını yıktık çıplak ellerimizle.
Dün zalime karşı Manastır postanesinde Teğmen Atıf’tık.
Bugün, Oğulbey kışlasında Ömer Halisdemir olduk.
Nevruzumuz... Kutlu bayramımız, büyük yürüyüşü Türk’ün.
Kut olsun, kutlu çocuklar büyüsün, izinde Atatürk’ün.