Korona sopası
Biliyorsunuz bu köşede 15 günde bir yazıyorum. Daha önceki bazı yazılarımda da olduğu gibi yazmam gerekeni okuyucuya bu dar alanda her yönüyle anlatıp bitirmeyi beceremediğim için bir önceki yazımı da yine “konuya devam etmek istiyorum” diyerek bitirmiştim.
Çünkü yazılması, söylenmesi gereken o kadar çok şey vardı ki her alanda her anlamda? Çünkü bütün dünya da, kendi deli dolu kadim ülkemiz de, bütün insanlık da ve elbette bizim toplumumuz da öylesine çok siyasal, toplumsal, ekonomik, ahlaki, düşünsel, sanatsal, kültürel, toplumsal o kadar çok sorunun ortasındaydı ki? Fakat nafile.
Şimdi bambaşka bir dünyadayız ve bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi yürümeyecek artık.
Şöyle bir hatırlamaya yeltenin bakalım, şunun şurasında bırakın dünyada, Ortadoğu'da, Türkiye'de neyi konuşuyorduk en son? İdlib kaosu, Amerika, Rusya, NATO, ateşkes, ortak devriye, DEAŞ, kripto FETÖ, PKK-YPG, Fırat'ın doğusu, 15 temmuz benzeri muhtemel bir yeni askeri darbe vb. heyulası...
Peki şimdi neyi hangi bağlamlarda ve hangi ruh halimizle konuşuyoruz ve asıl derdimiz ne?
Bütün dünya ile birlikte başımıza öyle büyük bir bela gelmiş durumda ki neredeyse birbirimizi dahi göremez, duyamaz hale gelmiş, birbirimizi yer duruma düşmüştük basiretsiz bir biçimde.
Fakat gördüğünüz üzere meğerse beterin de beteri varmış? Belki benim bir önceki yazımı tamamlamam, Suriye'deki durumun çözümü, NATO, AB, ABD vd. nasip de değilmiş kim bilir?Çünkü bütün dünyada olduğu gibi bizde de hepimizin, her sevdiğimizin, her işimizin gücümüzün, hayallerimizin, umutlarımızın, işsizlik ve geçim kaygılarımızın arasına sanki adına Corona virüsü denilen hiç beklenmedik umulmadık heyula gibi uzun ve keskin bir bıçak girdi şaşırtıcı bir biçimde.
Öyle olunca da aslında yapmamız çözmemiz ve oldurmamız gereken her şey, vermiş olduğumuz her söz, yapmış olduğumuz her plan ve program yarım kaldı ya da ertelenmek zorunda ne yazık ki?
Çünkü, muhtemel yapılacak olanlar, planlar, verilmiş sözler vb. her şey tam ortasından o heyula keskin bıçakla pat diye kesilip parçalanarak darmadağın edilmiş durumda artık.
Ne yazısı, ne planı, ne de okuyucuya verilmiş söz Allah aşkına? Neredeyse sokağa bile çıkamaz hale geldik şu son on günde bile.
Kafamıza ansızın öylesine ağır ve sert bir sopa indi ki; hangi yaşta isek ona göre ne yapıp yapmayacağımıza; işimize sahip olup olamayacağımıza, evde kalıp kalamayacağımıza, yaşlı isek markete, eczaneye, hastahaneye sağlığımız yerinde olsa bile gidip gidemeyeceğimize, ekmek için su için bir başkasına muhtaç duruma düşüp düşmeyeceğimize, eğer yaşımız ve sağlığımız uygunsa bile dün özgürce dalmış olduğumuz oralara bile ancak beşli gruplar halinde girip giremeyeceğimize, girersek ellerimizi neye niçin değdirip değdiremeyeceğimize, eğer değerse ellerimizi ağzımıza götürmeden hemen orada dirseklerimize kadar sabunlu suyla 20 saniye kadar yıkamamızın hayati olduğunu, dahası neyi yiyip neyi yiyemeceğimize, sokağa çıktığımızda, sevdiklerimizle karşılaştığımızda, alışverişte, toplantıda diğer insanlarla bir metreden fazla yaklaşıp yaklaşmayacağımıza vb. varana kadar her davranışımıza bu korona virüsü sopası karar vermeye başladı doğrusu ya.
Hani halk arasında ve özellikle de dini bağlamlar üzerinden söylenen bir söz vardır: “Allahın sopası yok ki?” Ama gördüğünüz gibi üzerimizde büyük ve aşırı ağır bir sopa dolaşıyor ve bizleri her konuda yeniden düşünmeye ve düşüncesizce davrandığımız her konuda ise ölüm korkusuyla terbiye etmeye çalışıyor.
Doğrusu ya şu üzerimizde dolaşan ve bizleri hizaya getirmeye girişen bu tarihi büyük sopa “Allahın sopası” mı yoksa onun işlevini yüklenmiş korona sopası mı varın siz karar verin!
Fakat aklınız henüz başındayken şunu da dikkatlice yazın bir yere: kazanan yine büyük insanlık olacak. Çünkü insanlığın başına bu ilk defa gelmiyor. Yüz binlerce yıllık kadim insanlık tarihi daha nice benzer “Allahın sopaları”yla doludur ve insanlık hepsinin altından kalkmayı bilmiştir.
Çivi yazısının keşfiyle çamur tabletlere ancak bin yıl kadar sonra ve kulaktan kulağa tekrarlanarak gelen Uruk kralı Gılgamış'ın hikayesinin anlatıldığı kurgusal Gılgamış Destanı'nda geçen Nuh efsanesi bir tür çok tanrılı sürecinin egemen Tanrı'larının toplanıp hep birlikte kararlaştırdıkları ve kullandıkları sopa aslında bilinen ilk çoklu “sopa”dır bir bakıma.
Hatırlayın, ünlü Babil efsanesi de öylesi çoklu bir tanrısal sopadan başkası değildir aslında?
Sonra ki süreçlerde de daha nice Allahın sopası meselleri ve muhtemel insanlığın kıyamet senaryoları vardır ki hepsi de o çoklu tanrısal sopaların şaşırmış insanlığın kafasına kafasına indirmekten kaçınmadıkları tarihsel zihinsel sopalardır aslında?
Açık konuşmak gerekirse, görüleceği üzere tarihteki her benzer dünya felaketinde olduğu gibi korona felaketini de önceleri bizler gibi okumuş görmüş kafalar da dahil üzere çoğumuz pek ciddiye almadık, alamadık.
Fakak çok geçmeden öyle bir noktaya gelip dayandık ki başımızı evlerimizden dahi çıkaramaz olduk. Bütün televizyonlar, gazeteler, sosyal medya hesapları, cep telefonları, pencereden pencereye çoğul komşu konuşmalarıyla neredeyse içimiz dışımız Koronavirüs olup çıktı sanki?
Pozitif çıkan testler, isimler, sporcular, sinema oyuncuları, başbakanlar, umreciler, yaşlı genç insanlar, Çin, İran, İtalya, İspanya, İngiltere, Rusya ve en son o büyük neo liberal küresel sermayenin, silahlı BOP'un, binlerce TIR dolusu silahın, genişletilmiş Ortadoğu'ya yığılmış tasarlanıp örgütlenerek parayla kurulmuş terör örgütlerinin anlı şanlı hamisi Amerikası.
Şunun şurasında daha bir ay öncesine kadar Libya'da, Suriye'de İdlib'de bambaşka pozisyonlarda konuşurlarken bugün artık hepsi de birer ölümlü nesne gibi sayılarla ifade edilir şeylere dönüştüler.
Tarihin garip cilvesine bakınız ki, dünün her şeye muktedir gibi görünen Amerikan ordusu, bugün sokağa çıkma yasağı konulmuş alabildiğine bomboş kalmış New York sokaklarında koronavirüs mikrobuyla savaşır durumda kendi evinde.
Meğerse bir koronalık canları varmış hepsinin de. Yazın bunu bir yere. Günümüzün en büyük gerçeği ve kadim insanlık dersi tam da burada, bu noktada yaşanıyor.
Doğrusu ya 15 gün sonra ne olacak bilemiyorum. Hiç kimsenin de tam olarak bildiğini de sanmıyorum. O yüzden o gün için ne yazacağımın sözünü veremiyorum buradan.
Hayırlısı bakalım!