23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Koronadan sonra küreselleşme ve kapitalizm krize girer mi? - 2

Mustafa Pamukoğlu

Mustafa Pamukoğlu

Eski Yazar

A+ A-

Kapitalizmin artık ayrılmaz parçası haline gelen küreselleşme konusunda bir analiz yapmadan kapitalizmin geleceğine dair projeksiyon oluşturmak ve tahminlerde bulunmak bizce mümkün değil.

Bugünkü yazımıza kapitalizmin ve küreselleşmenin patronu ABD’nin başkanlarından John. F. Kennedy’in şu sözü ile başlayalım: “Özgür bir toplum, yoksul çoğunluğa yardım edemiyorsa, zengin azınlığı kurtaramaz.” (Burada özgür toplum olarak Amerika kastediliyor.)

Tüm kapitalizmi ve küreselleşmeyi acımasızca eleştirenler Afrika ülkeleri ve toplumlarının yıllardan beri yaşadıkları yoksulluğu, iç çatışmaları, ölen milyonlarca insanı örnek göstererek insanların devlete karşı borçluluk duymadıkları, kimsenin başkası için sorumluluk taşımadığı, yoksulları piyasanın insafına terk eden bir ortamda zenginlerin yüksek duvarlar ve koyu camlar arkasında yaşamak zorunda oldukları ülkelere bakılmasının yeterli olacağını söylerler. Bütün bu olumsuz sonuçlar kapitalizm ve küreselleşmenin yarattığı sonuçlardır.

Küreselleşmeden yana olanlar ise küresel ölçekte serbest piyasa kapitalizminin işe yarayan tek donanım ve işletim sistemi olduğu ve bundan yararlanmamanın aptallık olacağını savunurlar. Bunu savunurken de küreselleşme görev ve sorumluluğunu ABD’ye verirler.

KÜRESELLEŞME MATRİKSİ

Küreselleşme konusunda iki politik kimlik söz konusudur.

1- Bütünleşmeciler

Bunlar küreselleşmeye gerçekten kucak açan ve daha çok serbest ticaret, daha çok internet ticareti, okulları, toplulukları ve şirketleri birbirine bağlayan daha çok iletişim ağı ve daha çok e-posta aracılığı ile yaygınlaşan küreselleşmeyi savunurlar.

2- Ayrılıkçılar (küreselleşmeye karşı olanlar)

Bu grup küreselleşmenin gelir dağılımında uçurumlar açtığını, kültürü homojenleştirip küresel lapa haline getirdiğini ve hayatın uzak ve anonim piyasa güçleri tarafından kontrol edilmesini -teknolojik bütünleşmenin yararlarına rağmen- iddia ederek karşı çıkarlar.

Bütünleşmeciler içinde sosyal güvenlikçi ve "pasta yesinciler" olarak iki grup vardır.

Sosyal güvenlikçiler küreselleşmenin politik ve ekonomik anlamda demokratikleşmesi ve devletin sosyal politikalar bakımından rol üstlenmesi gerektiğini söylerler. Çünkü demokratikleşme olmadan sürdürülebilir bir küreselleşmenin olmayacağına inanırlar.

Bu grupta olanların bir savı da şudur: küreselleşme olmadan bir sosyal demokrat ya da sosyal-güvenlikçi olmak ve yaşam standartlarını sürekli yükseltmek ve geride kalan insanlara yardım etmek için gerekli geliri elde etmek mümkün değildir.

Pasta yesinciler ise küreselleşmenin esas olarak “kazanan götürsün, kaybeden başının çaresine baksın” demek olduğuna inananlardır. Bunlar küreselleşmenin nimetlerinden sadece kendilerinin yararlanmasını isteyen hegemonik güçlerdir.

KÜRESELLEŞMENİN İTİCİ GÜCÜ

Küreselleşmeciler küreselleşmenin arkasındaki itici gücün sanıldığı gibi ticaret olmadığı esas itibarıyla teknoloji olduğunu söylerler. Bunu da şu olguya dayandırırlar:

“Şimdi ayağa kalkın, telefonunuzu dışarı atıp yok edin. İnternete hayır deyin. Mikroçipler benim için önemli değil patates cipsi istiyorum, diye bağırın. Bunu yapar mısınız? Bunun sonuçlarına katlanır mısınız?”

Dünyayı parmaklı çarka benzeten küreselleşmeden yana olanlar, çarkın merkezinde “küreselleşme ve hızlı ve ekonomik ve teknolojik değişim” denen şeyin ve bunun “Tek Büyük Şey” olduğunu söylerler. Bunu etrafında ise sağlık hizmetleri, sosyal yardımlar, eğitim, meslek eğitimi, çevre, piyasa düzenlemeleri, serbest ticaretin genişletilmesi gibi alanlar vardır. Ama küreselleşmenin geleceğinde bu alanlarla ilgili yeni yaklaşımlar getirmek şarttır.

Küreselleşmenin sosyal güvenlikçi bir yapıya kavuşturmak amacıyla bu yeni yaklaşımlar şu üç hedefle gösterilir:

1- Küreselleşmeyi eğitim açısından demokratikleştimek

Eğitimde fırsat eşitliği yaratmak ve teknolojik değişime karşı arkada kalmamayı sağlayacak eğitim vermek.

2- Küreselleşmeyi finansal olarak demokratikleştirmek

Herkesin finansal kaynaklara daha kolay ulaşmasını sağlamak. Örneğin oto tamircisinde tamirci olarak kalmayı değil oto tamir atölye sahibi olmayı sağlayacak finansal kaynaklara ulaşılmasını kolaylaştırmak.

3- Küreselleştirmeyi politik açıdan demokratikleştirmek

Küreselleşmeye uyum sağlamak için özellikle gelişmekte olan ülkelerin demokratikleşmesine katkı vermek.

KÜRESELLEŞME İÇİN JEOİKTİSAT

Küreselleşmeciler ahbap çavuş kapitalizmi uygulayan, rüşvetçi ve yolsuzluk anlayışı ile idare edilen, politik istikrarı olmayan, yatırımcıları koruyan yasaları bulunmayan ülkelerde yaşanan politik ve ekonomik krizlerin sebebinin küreselleşme olmadığını iddia ederler. Bu nedenle de jeoiktisat olarak sorunun çözümü için bazı adımların atılması gerektiğini ileri sürerler.

1. Adım

Bu tür ülkelere IMF ve diğer uluslararası kuruluşlarının aşağıdaki üç adımı uygulamaları kaydıyla kredi vermeleri, yardım etmeleri ve bunu dünyaya açık bir şekilde duyurmaları.

2. Adım

Bu ülkelerde verimsiz ve iyi yönetilmeyen şirketleri daha iyi yönetilecek ve piyasa değerini daha iyi gözetecek uluslararası standartlara göre işletilen şirketler haline getirmek. Bu şirketleri satın alacak veya ortak olacak şirketlerin hangi ülkeden olmasının önemi yoktur.

3. Adım

Bu ülkelerde sadece işletim sistemi değil politik sistemlerinin de yenilenmesi gerekir. Rüşvetçiliğin ve vergi kaçakçılığının önü alınmalı ve hukukun üstünlüğü sağlanmalıdır.

4. Adım

IMF’den ve/veya diğer kaynaklardan gelen yardımların ve kredilerin bir bölümünün istihdam yaratacak kamu yatırımlarına ve asgari sosyal güvenlik ağı kuracak sistemlere harcanmasını zorunlu hale getirmek.

Konuyu analiz etmeye devam edeceğiz...