24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Koronavirüsle mücadelede sosyal Darwinizm

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

“Hükümet insanların ölümüne seyirci olmaktan ötürü ayıplanabilir, ama eğer kamu fonlarını yardıma açarsak çok daha sert eleştiriliriz.”

İngiliz İçişleri Bakanı Sir George Gray, 1847 yılında, İrlanda’da 2,5 milyon insanın ölmesiyle sonuçlanan büyük kıtlık karşısında parlamentoda söylemişti bu sözleri. Bazı parlamenterler, İrlandalılara devlet bütçesinden yardım edilmesini istemişlerdi. Bakan Gray, o taleplere itiraz ederken yaptığı şey, İngiliz toplum ve ekonomi düşüncesine hâkim olan klasik liberal tezleri dile getirmekten başka bir şey değildi.

İngiltere ve Hollanda yöneticileri, koronavirüsle mücadeleyi sürü bağışıklığı (herd immunity) yoluyla yapma niyetlerini açıklayınca aklıma geldi bu sözler. Esasen bütün Avrupa ülkeleri şu aralar özel kar sistemini kamu yararının önüne koyan sistemlerinin ağırlaşan faturalarını ödemekle meşguller. Ama ekonomik maliyetleri insan hayatının önüne koyan yaklaşım özellikle İngiltere ve Hollanda’da daha pervasızca ilan edildi. Bunun nedeni, liberalizmin ideolojik kalesi İngiltere ile sömürgecilik savunusu ve ırkçılığın güçlü zemin bulduğu Hollanda’daki kamu yöneticilerinin zihin haritalarını belirleyen sosyal Darwinist bir ideolojik bir arka planın varlığı.

İngiliz liberal iktisatçıları, 18. yüzyıldan başlayarak serbest rekabete dayalı ticaret kapitalizminin teorisini yaptılar. Burjuvazinin liberal ideolojisini “ekonomi bilimi” olarak sundular. Buna göre kaynaklar kıt, ihtiyaçlar sınırsızdı ve ekonomik kurum ve ilişkiler, herhangi bir insan müdahalesi olmaksızın, kendiliğinden ortaya çıkıyorlardı. Bu nedenle ideal ekonomik düzen, doğa kanunlarına uygun olarak, devlet müdahalesinin tümüyle dışında işleyen kapitalist sistemdi. Liberalizm, ekonominin doğa kanunlarına uygun olarak işlemesi gerektiğini vazediyordu. Eğer devlet, bu doğal işleyişe müdahale ederse, her şey daha kötüye giderdi. Halkın bir kısmını vergi mükelleflerinin sırtından beslemek anlamına gelen devlet yardımları halkı tembelliğe teşvik eder ve sonuçta fakirliği daha körüklemekten başka sonuç vermezdi.

İngiliz mühendis ve sosyolog Herbert Spencer, doğal ekonomi ile doğal toplum düzeni arasındaki ilişkileri kurmuştu. Spencer’a göre toplum da doğanın bir parçasıydı ve insanlar arasındaki ilişkiler de doğa kanunlarına uygun işlemeliydi. Serbest piyasa koşullarında eşit rekabet eden insanlar, yetenek, zekâ, çalışkanlık ve benzeri özelliklerinin sonucu olarak toplumsal ve ekonomik kaynaklara erişme imkânı bulmaktaydılar. Dolayısıyla birilerinin yoksul olması, onların yeteneksiz, akılsız ya da tembel olmasından başka bir şeyi kanıtlamıyordu. Bu koşullarda devletin yoksulları korumak için bölüşüm süreçlerine müdahale etmesi insanlar arasında işlemekte olan doğal evrim kanunlarını bozmaktan, “başarısız” insanların sefaletini kanuni düzenlemeler yaparak zorlama yollardan düzeltmeye çalışmaktan başka bir anlama gelmezdi. Hayırsever insanlar kişisel servetlerini yoksullara yardım amacıyla harcayabilirlerdi. Ama devletin sosyal adalet adına kaynak dağılımına müdahale etmesi adaletsizlik doğururdu.

Spencer’a göre, devlet müdahalesi, prensip olarak bir kere başlarsa, bir daha nerede duracağı bilinmeyen bir felaketti. Kendi kendini haklı gösterip giderek büyüyen bir sosyal devlet, en sonunda özgür, saygıdeğer ve başarılı İngiliz yurttaşlarını, rekabette “altta kalanlar” lehine köleliğe mahkûm edecektir. Bunun klasik kölelikten farkı nitel değil nicel olmasındadır. Bizden yoksullara yardım adına vergi alan bir devlet, bizi bir efendiye değil anonim efendilere köle yapmış olur.

Klasik liberalizmin bu insanlık düşmanı görüşleri, 20. yüzyılda sosyalizmin ve sosyal refah devletinin karşısında geçerliliğini kaybetti. Fakat Hayek ve Friedman gibi isimlerin sözcülüğünü yaptığı neoliberalizm, 1970’lerin sonlarından itibaren yeniden uygulamaya konuldu. Spencer’in görüşleri canlandırıldı. Hayek kamu harcamalarının artmasının kolektivist diktaya yol açmasını kaçınılmaz görüyor, bunun da köleliğe giden yol olduğunu savunuyordu.

İrlanda’daki açlığı seyreden İngiliz devlet pratiğinden 173 yıl sonra, neoliberal politikalar, bugün İngiltere ve Hollanda’da neyi kanıtlıyor? İnsanı merkeze alan sosyal harcamalar, kimseyi köle yapmaz. Burada tercih, insanlaşmakla vahşileşmek -hayvanlık da diyebiliriz- arasındadır. Bu görüşler, en başından beri emekçi düşmanı, güçlü olanın hayatta kalmasını savunan sosyal Darwinist teorik cambazlıklardan başka bir şey değildi. İnsanlık, devleti insani trajediler karşısında seyirci tribünlerine çekmeyi savunmanın, gerçekte insanlıktan çıkmayı savunmak anlamına geldiğini yeniden keşfetmeye hazırlanıyor.