22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Koronavirüsün ‘homo economicus’a ettikleri

Semih Koray

Semih Koray

Gazete Yazarı

A+ A-

Kriz, Eski Yunanca’daki “krisis” sözcüğünden türetilmiştir. Sözcük, hem “yargı-karar”, hem de “dönüm noktası” anlamlarını taşımaktadır. “Dönüm noktası”, mevcut dengenin artık sürdürülemez hale geldiğini yansıtır. Varolanın sürdürülemezliği ise yeni bir “karar”ı gerekli kırar. Kriz kavramının içinde barındırdığı bu iki yön, bütün toplumsal ve ekonomik krizlerde birlikte ortaya çıkar. Sürecin “dönüm noktası”nın kapsadığı alan ne kadar geniş ve derinse, “karar”ın da o kadar büyük olması gerekir.

İNSANIN ÖZÜ

Koronavirüs Krizi, “ucunda ölüm olduğu” için, dünyanın her yanında toplumsal yaşamın bütününü içine alan bir nitelik kazanmıştır. Ufacık virüs, içinde yaşanan toplumsal sistem hakkında “hüküm kurar” hale gelmiştir. Virüs, adeta toplumsal sistemlerin insana bakış açısını gözler önüne seren (ve yine “krisis” sözcüğünden türetilmiş) bir “kriter”e dönüşmüştür.

Her toplumsal sistem “insanın özü”ne bir anlam yükler ve onu “insanın içinde yaşadığı toplumsal ilişkilerin toplamı” olarak yaşama geçirir. Sistemin görece pürüzsüz işlediği, bu açıdan sıradanlığın egemen olduğu dönemlerde insanların büyük çoğunluğu kendilerine yüklenen “özü” irdelemeksizin kabullenir. Kriz, zihinlerdeki bu kendiliğindenliği yıkar ve insanın bilincinde kendisine yüklenen “toplumsal varlık” ile “bireysel varoluşu” arasındaki çatışma öne çıkmaya başlar.

HOMO ECONOMICUS

Kapitalizmin emperyalizm çağında insana yüklediği öz, “homo economicus”tur. Homo economicus, yalnızca kendi çıkarına bakan, başkalarının akıbetiyle zerre kadar ilgilenmeyen, onun için kamu malını sırtında yük olarak görüp her şeyin özel mala dönüştürülmesini isteyen bir yaratıktır. Homo economicus’un kendi tercihlerini seçme özgürlüğü yoktur. O, her şeyin daha çoğunu kendisi için istemek zorundadır. Kamu malları, bireysel refahının önünde engeldir. Dünya piyasasının milli devlet sınırlarıyla parçalanması da, ölçek verimliliğini engellediği için homo economicus nezdinde makbul değildir. Çünkü neoklasik iktisadın “Refah Teoremi”ne göre piyasa dengesinin verimli olması, ancak kamu mallarının olmadığı, piyasa ölçeğinin en üst sınırına ulaştığı ve herkesin homo economicus’a dönüştürüldüğü bir ortamda olanaklıdır.

DÜNYAYI TEOREME UYDURMA ÇABASI

Homo economicus, insanın özünü fiyatların uyartıları karşısında beklenen tepkileri veren organizmalar düzeyine indirgemektedir. İnsana bırakılan tek özgürlük, “elmayla armut arasında yapacağı tercih”tir. Ama tercih edeceği tüketim demetleri bütçesiyle kısıtlı olduğu için, bu alandaki “özgürlüğü” de bütçesi kadardır. “Refah Teoremi”nin koşulları, ne insanın özüne, ne de dünyaya uymaktadır. Bu durum, emperyalist sistemin önünde tek seçenek bırakmıştır: Teorem dünyaya uymuyorsa, dünyayı teoreme uydurmak. “Küreselleştirme”, başında ABD’nin bulunduğu emperyalist sistemin “dünyayı teoreme uydurma” çabasından ibarettir.

VİRÜSÜN İNDİRDİĞİ DARBE

Virüs krizi, en büyük darbeyi “homo economicus”a indirmiştir. Virüs, insanlığın kader ortaklığının yeniden ve güçlü bir biçimde duyumsanmasına yol açmıştır. Bilimin yol göstericiliği altında kamuculuk ve toplumsal dayanışma, bugün virüse karşı mücadelede başarının anahtarını oluşturmaktadır. Milli devletler, bu mücadelenin örgütlenmesinin temel dayanaklarıdır. Uluslararası düzlemde dayanışma ile başka ülkelerin parasını ödeyerek aldıkları tıbbi malzemeye el koymaya kadar varan bencillik çatışma halindedir.

Bugün neoliberalizmin başını çeken ülkelerin de krizin üstesinden gelmek için devlet müdahalesine başvurmak zorunda kalmaları, son derece öğreticidir. Bu durum, kuşkusuz onların kendiliğinden kamuculuğa ve devletçiliğe evrilecekleri anlamına gelmez. Virüs krizinin sona ermesini izleyen dönemde, kapitalist piyasalara yeniden işlerlik kazandırmak için devlet müdahalesine başvurmaları da kaçınılmaz olacaktır. Ama “hiçbir şeyin eskisi gibi olmamasını” sağlayacak temel etken, içinden geçmekte olduğumuz dönemin bilinçleri sarsan etkisinin yol açtığı uygun zemin üstünde yaratılacak toplumsal güç olacaktır. Günün görevi, virüsün insanlığa öğrettiklerini kamuculuk, paylaşmacılık ve devletçilik doğrultusunda kalıcı bir güce dönüştürmektir. Ülkemiz bugün Büyük Karar’a dün olduğundan daha yakındır.