23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Köşe yazarlığında işlev bozukluğu

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Kazakistan’da yaşanan turuncu kalkışma girişimi, Türk basınında bir kısım köşe yazarının fena halde çuvallamasına neden oldu. Olay, başından beri ABD’nin Rusya’yı kuşatma çabasıyla ilişkiliydi. Buna rağmen basında birincil ile ikincili birbirinden ayırt edemeyen ve Rusya-Çin düşmanlığı körüklemeye çalışan yazarları okuduk. Ne Rusya’yı ne Kazakistan’ı ne olayların boyutlarını ne Orta Asya jeopolitiğini ne de Türkiye’nin son yıllarda içine girdiği jeopolitik rotayı derinlemesine bildikleri halde, olayı “tartışan” yazarlar, köşe yazarlığının toplumsal işlevini ele almak gerektiğini gösterdi. Çünkü yazıların büyük kısmında okuyucu açısından olayın daha net anlaşılmasını ve anlamlandırılmasını sağlayacak bir boyut olmadığı gibi, kimi yazarlar bilgisizliklerini önyargı ve tahminlerle kapatmaya çalışarak, aydınlatma yerine karartma işlevi gördüler.

Modern toplum gelişmelerin çok hızlı aktığı bir tempoya sahip. Günümüz insanının hayatla kendisi arasındaki ilişkide anlamlılığı sürekli yeniden kurması gerekiyor. Gündelik değişmenin haberini basın aracılığıyla alıyoruz. Ancak bu haberdarlık aynı zamanda değişimin hızını günlük olarak hissetmemiz demek oluyor. Olan bitenin ne anlama geldiğini bize anlatma işlevini yine basından beklememizin sebebi bu. Köşe yazarlığı, basının haber verme işlevini tamamlayan bir işlev olarak, yani gazete sayfalarında okuduğunuz haberlerin, arka planını, başka olgularla ilişkilerin yani okuyucu açısından anlamını açıklayan bir yardımcı rol olarak şekillendi. Modern köşe yazarlığının doğuşu, İkinci Dünya Savaşı yıllarında oldu. Her gün bir başka ordunun şu ya da bu kasabayı ele geçirdiği, bir devlet adamının başka bir devlet adamı ile buluşup görüştüğü haberlerini her gün üst üste okuyan okuyucu bir süre sonra ayrıntı ile esası birbirinden ayırma ve gelişmelerin yönünü anlama ihtiyacı hissetmeye başladı. Modern köşe yazarı bu ihtiyaca cevap verme işlevini üstlendi. Ondan önce köşe yazarı denilince akla okuyucularla sohbet eden bir fıkra yazarı, edebiyatçı, gazeteye edebi zenginlik katan kalem ustaları gelirdi.

Gazeteci topluma karşı sorumludur ve onu yanlış yönlendirmekten çekinmelidir. Kazakistan olayında yukarıda işaret ettiğimiz alanların hiçbirinde derinliği olmadığı halde ABD’nin silahla tehdit ettiği Türkiye’de, okuyucularını ABD’nin işine gelecek şekilde konumlandırmaya hizmet etmek, o sorumluluğa aykırıdır. Elbette fikirler ve yaklaşımlar farklı olacaktır. Ancak bir fikrin gerekçelendirilmeden, salt önyargılara dayalı olarak ve okuyucunun önyargılarını pekiştirmek amacıyla dile getirilmesi, açıklama değil algı imal etme olayıdır. Hasan Yalçın, bazı köşe yazarları için “gazetenin köşesine yazı yazanlar” benzetmesi yapardı. Köşe yazarlığı gazetenin ortasına veya üstüne değil, bir köşesine yazmak değildir. Olayları analiz etmek için başvurduğunuz ve olgularla sınaya sınaya geliştirdiğiniz bir teorik çerçeveniz yoksa körsünüz demektir.

ABD bugün Türkiye açısından, PYD’ye silah veren, eğiten; Yunanistan’ı üslerle dolduran; Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı askeri tatbikatlar yapan bir milli tehdit kaynağıdır. Birkaç yıl önce darbe kalkışması yaptırmış, şimdi de hükümeti sözde barışçı yollardan devirmek istediğini açıklamış olan devlet, Rusya, Çin, İran veya Suriye değil, ABD’dir. Olgu budur. Hal böyleyken, soğuk savaş yıllarından kalma anti-komünizm hikâyeleri üzerinden Türkiye’nin komşularına, Asya güçlerine karşı mevzilenmek, okuyuculara yönelik bir karartma faaliyetinden başka bir anlama gelmez.

Bu işlev kaybının nedenleri üzerinde durmak, günümüzde basın-toplum ilişkisinin sağlığına ilişkin bir değer taşıyor. Son kırk yılda üretimden kaçışa dayalı neoliberal modelin her şeyin içini boşaltmak gibi bir olumsuz etkisi oldu. Bu içeriksizleşme sürecinden basının etkilenmemesi mümkün değildi. Günlük koşuşturma gazeteciliğin doğasıdır ama entelektüel üretimin düşmanıdır. Köşe yazarlığı gazeteciliğin gündelik temposu ile analitik düşünmenin zamana duyduğu ihtiyacın kesişme noktasında konumlanmıştır. Analizi gündelik olana kurban etmemenin şartlarından biri, köşe yazarının günlük yazmamasıdır. Çünkü okumaya, uzmanlaşmaya, meselelere hâkim olmaya ihtiyacı vardır. Gündelik olanın temposu içinde yazı çıkarmaya çalışmak, yazıların içeriksizleşmesine ve bir süre sonra okur kitlesinin siyasi beklentilerine yönelik olarak bir tür “amigo” tarzı yazarlığa yol açmaktadır. Okumak, satırlar üzerinde göz gezdirmek değildir. Okudukları üzerinde düşünmek, tefekkür etmek, muhakeme etmek ve yorumlamak demektir. Zaman ve dinginlik gerektirir. Çeşitli vesilelerle şahit olduğumuz üzere, kimi televizyoncuların programlarda konuklarına sordukları sorular, neredeyse hiç okumadıklarını; programlardan önce internetten buldukları birkaç sayfa çıktıdan alelacele edindikleri izlenimlerle idare etmeye çalıştıklarını gösteriyor. Her şey değişir. Köşe yazarlığının ve TV programcılığının da zaman içinde değişip dönüşmesi, değişen toplumsal ihtiyaçlara göre yeni biçimler alması kaçınılmazdır. Ancak işlev bozukluğu (disfonksiyon) gelişmeye değil gerilemeye tekabül eder.