23 Aralık 2024 Pazartesi
İstanbul 11°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kötülük söyleminin eleştirisi

Cemil Gözel

Cemil Gözel

Eski Yazar

A+ A-
Cemil Gözel / Teori Dergisi Yazı İşleri Müdürü

Kötülük söyleminin eleştirisi - Resim: 1

Gaffar Yakınca, 25 Şubat’ta, “Kötülüğün Kötüye Kullanımı” hakkında aydınlatıcı bir yazı yazdı Aydınlık’ta. Hareket noktası, Selahattin Demirtaş ve Banu Güven’e ait iki yazıydı. Demirtaş ve Güven yazılarında, Türkiye’deki siyasî saflaşmayı, “iyiler ve kötüler” olarak belirliyor.

Bir süredir İkinci Cumhuriyetçi, Sivil Toplumcu, sol liberallerin, “iyi ve kötü” karşıtlığı üzerinden bir siyaset okumasına soyundukları gözlemleniyor: “Kötülüğün yıkıcı etkileri”, “kötülüğün iktidarı”, “kötülüğün kışkırtıcılığı”, “örgütlü kötülük”, “kötülüğün sıradanlığı” vs. en çok kullanılan kalıplar.

Kötülük gibi, alabildiğine soyut olduğu hâlde siyasal literatürde somut olduğu varsayılan başka bir kavrama daha rastlamak zordur. Kim kullanırsa kullansın, kötülük kavramıyla anlatılmak istenen “şey”in içeriği ─özellikleri saptanmış olsa dahi─ çapraşık bırakılıyor. Bunun en önemli nedeni, Liberallerden Sol’a uzanan bir yelpazenin bu kavramı, birbirinden bağımsız da olsa kullanabilmesi. Çünkü herkesin rahatlıkla kullanabildiği bir siyasî kavram karmaşık bir yapıdır, muğlaktır ve köşeli hiçbir açıklamayı kaldırmaz. Dolayısıyla, iyi niyetli kullanımlar da bu çapraşıklığın katlanmasına, meşruluk kazanmasına hizmet etmiş oluyor.

Kötülük sözcüğünün siyasî bir kavram olarak kullanıma sokulması, Sivil Toplumculuğun marifeti. Sivil Toplumculuğun Türkiye’deki macerasını dikkate aldığımızda, kötülük söyleminin, sahiden onlara yakışan bir kavram olduğunu düşünmüşümdür öteden beri. Sizi tatmin eder mi, bilmem, ama ben kendimi bu fikrimin nedeni konusunda şöyle ikna ettim:

Toplumsal bütünlüğü belirlenmiş ve yapısal olarak yönlendirici olmayan bir kavrama çizilecek siyasal çerçevenin etkinliğinin sınırları denetimsizdir ve dışa açıktır. Bu kavram, boyutları belirlenmiş herhangi bir eylemle tanımlanmadığından, içine ne varsa alabilir, dolayısıyla, mutlak disiplin ayrımları ortadan kalkar.

İDEALİST BİR DÜZENEK KURMA HEDEFİ

Mutlak disiplin ayrımlarının ortadan kalkması ne ifade eder yollu bir soru akla gelebilir. Çok şey ifade eder. Çünkü kötülük söyleminin bir bohça gibi içine aldığı kavramlar iktidar, hegemonya, egemenlik, kamusal alan vs. gibi siyaset bilimiyle ilgili kavramlardır. Dolayısıyla burada, iktidar sorununa etki eden özneleri yanlış yaklaşımlarla yönlendirme ve çokluk görüntüsü altında, aslında iktidarın karmaşık yapısını tekilleştirerek doğrudan idealist bir düzenek kurma hedeflerinin gözetildiğini söylemek yanlış olmaz.

Kaldı ki Gaffar Yakınca’nın yazısından Bernstein’ın da benzer bir vurgu yaptığını öğreniyoruz: “Kötülük kavramının siyaset dilinde bu şekilde kullanımı, karmaşık soruları gizlemeye, eleştirel düşünceyi engellemeye ve kamusal tartışmayı bastırmaya yarıyor.”

İdealist düzenek kurma hedefi yabana atılır bir tespit değil. Çünkü kötülük kavramının genellikle es geçilen bir karşılığı daha var. O da dini içerikli olmasıdır. İslam Ansiklopedisi, kötülük kavramını şer başlığı altında şöyle açıklıyor: “Dinî literatürde Allah tarafından yasaklanıp karşılığında ceza tertip edilen inanç ve davranışlar, günahlar…” Daha önemlisi ilerleyen sayfalardaki şu vurgudur: “…hayır ve şerrin insanlarca tamamıyla bilinemeyeceği…”

Aslında yazının başından beri tarif ettiğimiz olgu, kötülüğün siyasal kullanımının “bilinemez kendinde-şey” le çevrelendiğiydi. Bu bağlamda kötülük kavramının siyasal kullanıcıları, pozitivizmin savunucularıyla aynı fenomenleri kabul ederler: Kendi muğlak siyasal kavramlarını, Agnostisizmin hareket noktasına taşırlar.

İNSAN EVRENİ BİLEBİLİR

Evrenin bilinebilir olduğunu inkâr eden agnostisizmin epistemolojik köklerini incelediğimizde ─ki bunu Lenin yapmıştır─, varlık ile bilgi, öz ile görünüş arasındaki ilişkiye doğru yanıt verebiliyoruz. Bilinemezci idealizm bilimi sınırlamış ve dikkati, toplumun değişim yasalarının kavranmasından uzaklaştırmıştır. Bir başka ifadeyle devrimin inkârına felsefi kök bulmuştur. Oysa “felsefenin gerçekleşmesi”ni mümkün kılan pratik, maddî üretim düzeyi ve bilimsel deney, bilinemezci idealizmi (agnostisizmi) çürütürken, insanın evreni bilebileceğini kanıtlamıştır.

Siyasî arenada da bilinemezci düşünsel düzenek kurgusu, her şeyden önce siyasal katılımı ve iktidarın değişebilir olduğu gerçeğini sınırlamaktadır. Bir başka ifadeyle, devrimin inkârına siyasî kök bulunmaktadır. Çünkü siyasal katılımın sınırlanması, sınıfsal ilişkileri, bir iktidar ve egemenlik ilişkisi olarak değil, iktidar ve egemenlik ilişkilerini, sınıf ilişkisinin dışında “bilinemez kendinde-şey” olarak dar bir çerçeveye yerleştirir. Böylece iktidar ve egemenlik ilişkileri, sınıfsal ilişkilerinden bağımsız olarak siyasal ağların odağı hâline gelir.

Bütün bu ilişkilerin odağındaki kavramlardan biridir “kötülük”. Sözgelimi, gerçek anlamda iyi ve kötü, kötülüğün siyasal kullanımı sayesinde yer değiştirebilir, birbirine girebilir. Gaffar Yakınca’nın gönderme yaptığı, Demirtaş ve Güven’in yazılarında olduğu gibi. Geçmişte de Hitler ve Stalin’in, kötülüğün siyasal kullanımı aracılığıyla aynı bohçanın içine sokulduğu çok sayıda yazılar kaleme alınırdı. Şaşırtıcı gelebilir, ancak bütün bunlar, “kötülük” gibi ne ifade ettiği anlaşılmayan bir kavramla yapılabilmektedir. Daha doğrusu, ne ifade ettiği ilk bakışta anlaşılmayan… Çünkü kötülüğün ne ifade ettiği derinlikli bir incelemeyle anlaşılabilir. Anlaşıldığı zaman ise, kötülük kavramının siyasal kullanıcılarını, “negatif” olanın ötesine geçmeyen bir yolculuk beklemektedir.