Köy Enstitüsü ders programları
Kendi yuvalarını yapan kuşlar gibi, bataklıkları kurutarak, kendi binalarını yaparak başladılar işe. Hiçbir kurumla ilgili bu denli çok yazı yazılmadı, kitap yayımlanmadı. Köy enstitülerini kuranların, yaratanların ne büyük beyinler olduklarını ders programlarını incelediğinizde de göreceksiniz. Köy Enstitüleri ve Okulları Teşkilat Yasasındaki İzahname’de bu kurumların halka bakışı açıklanır, şu cümle çok ilginç geldi bana:
HALKÇILIK VE POPÜLİZM
“Halktan uzaklaşmak veya halka sımsıkı bağlanmak enstitüleri ve köy okullarını manen ve maddeten çok zayıflatır, kısırlaştırır ve köksüzleştirir.”
Halktan uzaklaşmak kadar halka sımsıkı bağlanmayı da yanlış gören bir yaklaşım... Bu kurumlar halkçı kurumlardı, ama “popülist” değillerdi. İzahname’de halkçılık telkin edilirken, halk dalkavukluğuna karşı da açık bir uyarı var.
İki yılı liselerde, yaklaşık kırk yılı da Ankara Üniversitesinde olmak üzere kırk iki yılı bulan meslek yaşamımda pek çok Türkçe / edebiyat programını inceledim, bazen de program yazma çalışmalarına katıldım. Bu derslerin amaç ve yöntemlerinin en iyi köy enstitüsü ders programlarında belirlendiğini gördüm. Bugünkü millî eğitim bu programlardan yararlanmaz, devlete bağlı eğitim kurumları bugün İstiklal Marşı’nı Arapça okutmakla, Arapça çalıştayıyla, Arapça köyü kurmakla meşguller, Arapça ile yatıp Arapça ile kalkıyorlar. Anlayacağınız Arap’tan daha Arapçacılar...
DOĞRULUK VE GÜZELLİK
Bizim yazdıklarımızla ilgileneceklerini sanmıyorum, sözüm daha çok özel okul yöneticilerine ve öğretmenlerine: Köy enstitüleri programlarını mutlaka inceleyin. O kadar ilginç sözler, doğru saptamalar var ki... Türkçe dersinde güzellikten önce doğruluk aranacaktır, doğruluğun ardından güzellik zaten gelecektir: “Talebe enstitüyü bitirirken yaşına ve anlayış seviyesine uygun bir metnin özünü, sözlerini ve değerini anlayabiliyorsa, dilek ve düşüncelerini imla, şive ve dilbilgisi hatası yapmaksızın tam olarak anlatabiliyorsa, okuma, yazma ve konuşmada rastlayacağı zorlukları kendi kendine yenmenin yollarını öğrenmişse, gündelik hayatında okuma ve yazmayı zevkli bir alışkanlık haline getirmişse, Türkçe öğrenimi amacına ulaşmıştır.”
“Türkçe öğretiminden beklediğimiz yalnız talebenin anlama ve anlatmada kazanacağı pratik meziyetler değil, bunlar vasıtasıyla düşüncesine ve ahlakına katılacak olan değerlerdir. Talebenin anlayış ve anlatışı üzerinde çalışırken onun iç hayatına karışmakta, muhakemesine, ruhuna, şahsiyetine, günlük alışkanlıklarına ve zevklerine yeni istikametler vermekteyiz... hiçbir ders Türkçe dersi kadar zevk, şahsiyet ve ahlak eğitimine elverişli değildir.”
TÜRKÇE ÖĞRETMENLERİ VE YAZARLIK
Programın yöntem kısmında da öncelikle öğretmenin özgürlüğüne, serbestliğine önem verilir:
“Tam anlama ve tam anlatma şartıyla öğretmen istediği çarelere başvurmakta serbest kalacaktır... Türkçe öğretmeni bir bilimi parça parça nakleden bir mütehassıs değil, çeşitli bilgileri bir araya getirmesini bilen, her dersi kendi imkânlarıyla zenginleştirmesini bilen bir sanatkâr olacaktır.”
Doğrudur, Türkçe öğretmenliği sanatkârlıktır, bu nedenle o okullardan Fakir Baykurt’lar, Mahmut Makal’lar, Başaran’lar yetişti. Bazen düşünürüm: Son zamanlarda keşfettiğimiz çevrecilik gibi, yaratıcı yazarlık dersleri de ülkemize ilkin bu kurumlarla mı girdi?
(Bkz. Köy Enstitüleri Programları, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğt. Vakfı Y., Ank. 2004)