23 Aralık 2024 Pazartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Kripto Sanat’ tartışmaları üzerine-3

Ekrem Kahraman

Ekrem Kahraman

Eski Yazar

A+ A-

Hayır hayır “Kripto sanat” kavramı bu köşe yazarına ait bir kavram olmadığı gibi -en azından o alanda uğraşanların yapma niyetleri ve kullandıkları malzeme ve teknik bağlamında- belki de kullananların niyetlerine ve iddialarına bile pek uygun düşmeyen bir kavram olduğu kanısındayım. Fakat ilginç olan şu ki, dijital medya ortamlarında dijital olarak üretilmiş ve bir piyasası oluştuğu bile öne sürülen ve o alanda neredeyse büyük bir hevesle ciddi ciddi kullanılan bir kavram. Fakat sanırım yanlış anlaşılmamak için burada daha baştan söylemekte yarar var. Sanat ya da özellikle de çağdaş sanat için -dijital alan olanakları da dahil- hiçbir malzeme, teknik ya da düşünceden uzak durulması gibi bir bakış açımın olmadığının altını çizmem gerekiyor. Yani her yeni malzeme ya da teknik sanat yapmak için sonsuz olanaklar sunmaktadır. Bu dün de öyleydi yarın da öyle olacaktır. Bu yazının tartışma konusu kesinlikle bunun dışında bir yerde duruyor.

Geçtiğimiz aylarda aslında uzunca bir süredir sanat yaparken birçok modern dönem sanatçı tarafından kullanılan ve çok daha eskilere dayanan fotoğraf malzemesinin bir tür günümüzdeki mirasçısı sayılması gereken günümüz “dijital sanatçı”larından 1981 yılı doğumlu Amerikalı grafik tasarımcı, animatörü ve dijital sanatçılarından (üstelik kendisini bir sanatçı olarak bile tanımlamayan) Beeple’ın (Mike Winkelmann) sıradan bir çalışması -sözüm ona aslında piyasa arayışı denemesi amacıyla katılmış olduğu- ünlü Christie’s müzayede evinde 69 milyon dolara satılasıymış yazılanlara göre. Satılmış diyorum çünkü bu “satış” da bu alanda hem dünyada hem Türkiye'de örneğini görmeye alıştığımız bir tür yeni piyasa oluşturulmasına yönelik şov amaçlı çok taraflı “sahte” satış, pazarlama ya da farklı bir pazarlama tekniği uygulaması yalnızca. Çünkü yazılanlara göre sözü edilen değerin (69 milyar dolar) karşılığı her ne kadar dolar olarak ifade edilmiş olsa da ödeme birçok benzer sözde satışta olduğu gibi nakit parayla (dolar) değil başka bir yeni enstrümanla yapılmış. İddiaya göre bu yeni ödeme enstrümanının kendisi de zaten henüz pazarlanmaya çalışılan “bitcoin” gibi bir “kripto para” olan “Ethereum” ile ödenesiymiş (!)

Kıyaslama yoluyla pompalanan ve birçok çağdaş genç sanatçının, sanat tüccarlarının, genç koleksiyonerin ağızlarının suyunu akıtmakta gecikmeyen yeni “kripto para” “bitcoin” ve yeni “kripto sanat” satış şamatası ise bu sürecin bir önceki “sanat ve para” kralları, Jeff Koons ve David Hockney gibi sanatçılardan sonra yaşayan bir sanatçının işine ödenen en yüksek paraymış.

Peki, bu satışın hemen arkasından bütün dünyada alanın içindeki hakiki değer biçici entelektüel sanat pazarı uzmanlarının söyledikleri ne bir de ona bakalım: “bu kadar paraya satıldı da ne oldu? Hiç… Zaten internette dolaşımda olan ve herkesin erişebileceği bir görsel, olduğu gibi orada kalakaldı. Yani herkes onun ne kadar ve hangi yolla sahibiyse, satın alan da o kadar sahibi olmuş oldu aslında. Tek ayrıcalığı, elinde bu ‘eser’i onun satın almış olduğuna dair bir sertifika olması. Bu da zaten eserin kendisini değil, satın alma işlemini belgeliyor. Değer yaratan, satın alma işleminin kendisi aslında, satın alınan ‘eser’ değil.”

KRİPTO KURGU: KRİPTO SÜREÇ

1990'lı yıllarla birlikte girilen uluslararası neoliberal küreselleşme, dönemsel olarak bu süreci nasıl da kurgusal bir biçimde her kavramı birbirinin içinden tek merkezden çıkarıyor ve hep birlikte yepyeni bir yıkım sürecine doğru ilerliyor görebiliyor musunuz? Onun için, son 20-30 yıllık zeminde felsefe sanat kültür siyaset ideoloji vb. alanlarda sürüp gelen modern ve postmodern, küreselleşme ve ona bağlı olarak oluşturulan kurgusal “son”lar teorileri, sanat, çağdaş sanat ve güncel sanat tartışmaları, bu zeminde kurgulanan sözde kuramlar ile sanat ve para piyasası kavramları tam da şu an gelmiş olduğumuz tartışmalara gelip odaklanıyor. Kurgusal, içeriği ve formu manipüle edilmiş kurgusal bir “kripto küreselleşme” ya da sözde “kripto çağdaşlaşma” başka neye yol açabilecekti ki zaten?

Bir önceki yazımda da belirtmeye çalışmıştım aslında? Ne yazık ki gerek sanat ve kültür alanlarında, gerekse bilimsel toplumsal siyasal ve ideolojik birikimlerin etkin ve belirleyici birer çağdaşlaşma olanakları haline ve belirleyici pozisyona gelemediği süreçlerde söz konusu bu yıkıcı insanlık dışı uluslararası neoliberal küreselleşmeci muhtemel gelecek vaadi taşıyan bütün bu kurgusal değerleri “kripto” kavramı yerine beklenmesi gerektiği gibi o eski çağlara uygun “deccal” kavramının kullanıldığını hatırlatmanın tam da zamanı şu içinden geçiyor olduğumuz süreç.

Sanırım burada bu “kripto” kavramının anlamını yeniden yeniden hatırlamamız ve ısrarla bir daha hatırlatmamız gerekiyor. Hatırlayalım “kripto” kavramı doğrudan yaratım alanının kendi içsel zorunlu evrimleşmesi devrimi sonucunda ortaya çıkan bir kavram olarak değil, doğrudan para piyasalarına ait kurgusal yeni para birimi/nesne değeri olarak öne sürülen “kripto para” kavramıyla birlikte girmişti. Dijital bankacılıkta, dijital ortamlarda, ticari alışverişlerde vb. güvenlik amacıyla teknik olarak zaten çok çok ve vazgeçilmez bir biçimde bir türlü “şifreleyerek gizleme” üzerine kurulu teknik sistemde artık alabildiğine olağanlaşmış bir yol olarak yapılan işlemlerin bir bütünü olarak “kripto” kavramının kullanılması çok daha dikkatlice değerlendirilmesi gereken kavrama dönüşüyor ister istemez.

Fakat ne var ki, daha yaratım sürecinin hemen başında genç çağdaş sanatın hem kavram olarak hem form ya da biçim olarak zaten bir tür dilsel görsel şifreleme haline dönüştüğü düşünüldüğünde “kripto sanat” kavramının tam ta bu noktada kendi varoluş gerekçesinin bile bir tür “kripto” hale gelmeye açık durduğu kolaylıkla fark edilecektir.

Burada sorulması gereken asıl soru şu: ister sanat, ister çağdaş sanat, ister güncel çağdaş sanat ya da “kripto sanat” vb. kavramları aslında para piyasaları üzerinden kimlik/varlık kuracak alabildiğine gevşek ve güncel bir alan mıdır? Eğer öyle algılanıyorsa o zaman peki “kripto sanat” salt dijital robotik yapay bir sözde yeni sanat mıdır yalnızca ve bu gerçekten de yeni keşfedilen yepyeni bir bakış açısı mıdır?

(Soruların cevabı: bir sonra ki yazı da...)