22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Küçürek Öykü üzerine

Gözen Esmer

Gözen Esmer

Site Yazarı

A+ A-

Edebiyatımıza “flash fiction”, “short-short story” gibi kavramların karşılığı olarak giren küçürek öykü kavramı yeni bir tartışma konusunu açıyor.

Küçürek öykü, Edgar Allen Poe’ya göre;

1. Okuyucuda ‘tek bir etki’ yaratacak,
2. Bu ‘tek etki’nin güçlü bir şekilde sağlanabilmesi için öykü bir oturuşta okunabilecek kısalıkta olacak,
3. Öyküde şiirsel bir dil kullanılacak; öyle ki öyküde kullanılan dil, öyküden tek bir kelime çıkarıldığında dahi öykünün gücünden bir şeyler kaybettiği yoğun bir dil olacak.*

BÜYÜK ANLATININ REDDİ

Necip Tosun’un Modern Öykü Kuramı’nda aktardığına göre Postmodern teorisyenlerden Lyotard, büyük anlatıları reddeder:

“Postmodern bir yazar ya da sanatçı, bir filozof konumundadır; yazdığı metin, ürettiği yapıt, prensip olarak, önceden yerleşmiş kurallar tarafından yönetilmez ve belirli bir yargı aracılığıyla, bilinen kategorilerin bu metne, bu yapıta uygulanmasıyla yargılanamaz. Bu kurallar ve kategoriler, yapıtın aramakta olduklarıdır. Dolayısıyla sanatçı ve yazar, kuralsız ve yapılmış olacak olanın kurallarını oluşturmak için çalışır.”

“Büyük anlatının reddedildiği yerde küçük şeyler başlar. Kenardakiler, kıyıdakiler, ötekiler ve yalnızca detaylar. Tarihsel, toplumsal süreç yalnızca bir fon oluverir. Küçürek öykü yani anlık kurmaca tam da bunun içindir. Her şeyi hızlı tüketim nesnesi haline getiren Batı kültürü edebiyatı ve sanatı da bir tür fastfood haline getirdi. İçinde yaşadığımız çağa hız çağı diyenler var. Ya da vakitsizlik denebilir buna.

Aklıma Gülten Akın’ın dizeleri geliyor:

“ah kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya”

Küçürek öykü denilen kavram tam olarak Gülten Akın’ın itirazına denk düşüyor. Durmaya vakti olmayan, tiyatroya, sinemaya gidemeyen, saatlerce kitap okuyacak vakti olmayan insanın avuntusu.

MODERN ÖYKÜ KAHRAMANI YERYÜZÜNE İNDİRDİ

Modern öykü sayesinde kahraman idealar dünyasından yeryüzüne indi. Günlük yaşamın bütün olağan akışı içerisinde yer aldı ve alıyor.

Modern Türk Öykücülüğü de aslında böyle başlamış ve gelişmiştir. Etten, kandan bir kahraman vardır artık karşımızda. Yedi alemi gezen, Kaf Dağı’na uçan kahramanlardan günlük yaşamda bütün canlı çelişkileriyle var olan kahraman.

Samipaşazade Sezai Küçük Şeyler mukaddimesinde şöyle diyor:

“Dünyada bir zerre yoktur ki güzel yazılmak şartıyla bir mevzu-i mühim addedilmesin. Âlem-i şemsin ahvalini tasvir etmekle bir hurdebînî böceğin kalbini teşrih eylemek edebiyatça müsavidir. En mufassal, en mükemmel kitaplarda bazı küçük şeylerin edebiyatça ehemmiyeti pek büyüktür”

ÖYKÜ HIZLI TÜKETİM NESNESİ HALİNE Mİ GELDİ

Küçürek Öykü kavramındaki sorun hem onu üreten zihniyetin insanlığın gelişimine engel olmasından, bireyin ufkunu daraltması ve edebiyatı hızlı tüketim nesnesi haline getirmesidir. Bununla birlikte neredeyse sonsuz bir imkân sunan öykünün ayrı ayrı alt başlıklarda tanımlanmasına ne derece bir ihtiyaç vardır?
3 dizelik bir şiire küçürek şiir, kısa şiir diyor muyuz bugün?

Benzer bir tartışma “uzun yazı” için de yapılabilir. Tefrika, yazı dizisi demek yerine yine Batı’daki “longbow” kavramını alıp olduğu gibi kullanmak, binlerce yıllık geçmişi ve birikimi olan bir edebiyatın ihtiyacı değildir.
Kısaca, öykü hangi temayı, hangi konuyu işlerse işlesin, hangi biçimde yazılırsa yazılsın öyküdür.
Bu tür zorlama tanımlamaların esas amacı, dil içinde ayrı dil ve bir tür “getto” yaratmaktır. Oysa iyi bir öykücünün “farklı” görünmeye, “ayrıkotu” olmaya hiç mi hiç ihtiyacı yoktur.

*Poe, Edgar Allan (2004), Kompozisyon Felsefesi, (Ed. Hüseyin Su), Teori ve Eleştiri, Çev. Faruk Uysal. Ankara: Hece Yayınları, s. 105-116.