Kültür Bakanlığı'nın talihsiz tarihi!
Bu başlığı atarken; talihsiz mi? şanssız mı? bahtsız mı? desem diye bir hayli düşündüm. Aslında hiçbiri tam karşılamıyor gibi. Kültür Bakanlığı'nın tasarlandığı, kurulduğu günlerden beri bir türlü öz evlat olamayışını tam anlamıyla ifade edecek cümleyi bulmakta zorlandım. Oturmayan bir şey var. Sürekli bir değişim, dönüşüm ve galakside yörünge arayan uzay boşluğunda yer bulmaya çalışan gök cismi gibi.
Bir yanında Sanat, diğer yanında turizm, bir yanında sosyal yapının en kuvvetli çimentosu olan kültür işleri, diğer yanında ekonomi üzerine inşa edilmiş bir sektör olan hibrit bir yapıdan bahsediyorum. Turizm ve Sanat alanlarının harmanlanarak melez bir yapıya dönüşmesi bir anlamda küreselleşme dediğimiz ucûbenin ete kemiğe büründürülmüş halidir.
Dilim varmıyor ama “Post Kapitalizm”in ayak seslerini duyar gibiyim. Her şeyin metalaştırıldığı ya da kapital değerlere daha da yaklaştırıldığı süreç, özellikle sanatın eksen kaymasını ve yeni bir eksene oturtulmasını hızlandırıyor.
Bu da kültür ve sanat eliyle toplumun her alanını ciddi anlamda etkiliyor. Daha da özetleyelim; Kültür ve Sanat işleri ekonomi ve sektörleşme telâşesine düşünce, rekabet içerik değil ekonomi üzerinden belirleniyor.
Meseleye Osmanlı Türkiye’si noktasından baktığımızda; Fatih Sultan Mehmed'in özellikle yazılı evrak, kitap, çeviri ve Rönesans sanatına temel olan antikite ile de yakından ilgili olması dikkate değerdir.
Özellikle Topkapı Sarayı 2. avlusuna toplanan eserler ayrıca el yazması kütüphanesi bir anlamda ilk müze koleksiyonculuğunun kıpırdanışlarıdır.
Çok sonraları Fethi Ahmet Paşa’nın 1846’daki girişimlerine ilk düzenli müze koleksiyonu diyebiliriz.*
19.yy'da Osman Hamdi ve Halil Ethem Beylerin gayreti ile arkeolojik eserlere olan ilginin yükselmesi ve ilk müzecilik faaliyetlerinin başlaması ayrıca kayda değerdir. “Okul ders programlarına tarih derslerinin eklenmesi, ulaşım olanaklarının artmasıyla Müze-i Hümâyun'un** kolay ulaşılabilir hâle gelmesi gibi sebepler etkili olmuştur.”*** 1869, 1874, 1884 ve 1906 yıllarında çıkarılan Âsar-ı Âtika Nizamnameleri dikkate değerdir.”****
Müze-i Hümâyun ve Evkaf-ı Hümâyun Nezareti dışında 1855 yılında çağcıl anlamda kurulan Şehremaneti (Belediye) ile de koruma faaliyeti devam etmiştir.
“1906 tarihli en son Âsar-ı Âtika Nizamnâmesi 1973 yılında çıkarılacak 1710 sayılı Eski Eserler Kanununa kadar yürürlükte kalmıştır. *****
“1916’da güncellenen Muhafaza-i Âbidat Nizamnâmesi 1936’ya kadar geçerliliğini korumuştur.” ******
Kültür ve sanat politikalarının kamusal yönetim aşamaları!
Cumhuriyet Türkiyesi'nin ilk sürecinde taşınır taşınmaz envanter; Milli Emlâk, TBMM bünyesindeki Milli Saraylar Müdüriyeti, Maarif Vekâleti, özel idareler, belediyeler ve Vakıflar Umum Müdürlüğü gibi kurumlara devredilmiştir.
Süreç içinde kurumlar arası koordinasyon ve yönetim erkinin paylaşılması ciddi sorunlara yol açmış ve bu düzenlemelerin tek elden yürütülmesi fikri önem kazanmıştır. Fakat konu bir türlü müstakil bir Kültür-
Sanat meselesi olarak değerlendirilmemiştir.
Kısacası Kültür-Sanat ve Turizm alanlarının kamu yönetimi içindeki örgütlenme tarihi dikkate değecek kadar istikrarsız ya da büyük yol haritasında istikrarlıdır!
Şimdi son derece hassas ve toplum yapısını neredeyse şekillendirecek olan Kültür ve Sanat alanlarının Turizm alanı ile nasıl harman edildiğine ve yaşanan süreçlerin ne kadar radikal olduğunu dikkatlice okuyunuz.
1934 İktisat Vekâleti Teşkilat ve Vazifeleri Kanunu ile turizmin kamu yönetimi düzenleniyor.
1957 Basın, Yayın ve Turizm Vekâleti kuruluyor.
1963 Vekalet, Turizm ve Tanıtma Bakanlığı'na dönüştürülüyor.
1971 O güne kadar Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı olan Kültür Bakanlığı! ayrılarak ayrı bir bakanlık olarak kuruluyor.
Bir yıl sonra iş değişiyor;
1972 Kültür Bakanlığı Başbakanlık Kültür Müsteşarlığına dönüştürülüyor!
Bu da olmuyor…
1974 Kültür Bakanlığı yeniden Bakanlık oluyor ama Milli Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu Yönetmeliğine göre yönetiliyor!
1977 Kültür Bakanlığı kendi Teftiş Kurulu Yönetmeliğince yönetilmeye başlıyor.
7 yıl sonra ne oluyor?
1984 Kültür Bakanlığı kaldırılıp, Turizm ve Tanıtma Bakanlığının adı Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak değiştiriliyor!
5 yıl sonra tekrar
1989 Kültür ve Turizm Bakanlığı ayrılıp, Kültür Bakanlığı müstakil bakanlık şeklinde yeniden kuruluyor.
Yine olmuyor…
2003 Kültür ve Turizm Bakanlıkları tekrar birleştirilerek, Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak yeniden kuruluyor.
14 yıl sonra
2018 Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı teşkilatı yeniden düzenleniyor!
Durum bu!
Şaka değil gerçekten bu…
Peki bu taşikardik grafiğin sebebi ve günümüze yansımaları nedir? Hâlâ devam eden bu karmaşadan nasıl çıkılır?
Onu da birkaç hafta sonra yazacağım…
Dipnotlar:
* Halil Ethem Bey, “Müzeler”, Birinci Türk Tarih Kongresi: Konferanslar, Müzakere Zabıtları, TTK Yayınları, Ankara 1932, s. 558.
** Arkeoloji Müzesi
*** Zeynep Çelik, Asar-ı Atika: Osmanlı İmparatorluğu’nda Arkeoloji Siyaseti, Koç Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2016, s. 121.
**** Emre Madran, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Batılılaşma Sürecinde Kültür Varlıklarının Korunmasına İlişkin Yasal Düzenlemeler”, Türkler Ansiklopedisi, C. 5, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 413.
***** 1710 Sayılı Eski Eserler Kanunu”, Resmî Gazete, 6 Mayıs 1973. Asarı Atika Nizamnameleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Halit Çal, “Osmanlı’dan Cumhuriyete Eski Eserler Kanunları”, Prof. Dr. Kazım Yaşar Kopraman’a Armağan, Ankara 2005, s. 234-270.
****** Kürşat Ersöz, Türk İdare Hukuku Kapsamında Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması, On İki Levha Yayınları, İstanbul 2017, s. 17, 18.