Kumpasa karşı Ankara ve Şam ne yapmalı?
Savaşın ilk lahzasından itibaren ABD, NATO ve Türkiye dâhil bölgemizin işbirlikçi hükümetleri Şam merkezini devirmek amacıyla Suriye devleti ve merkezi ordusunu Türkiye, Irak, Lübnan, İsrail (Filistin) ve Ürdün’den tamamen tecrit etmek hedefine odaklandı. Amaç Şam’ın nefes borularını kesmek ve merkezi boğarak felç etmekti. Hudut bölgelerinde kıran kırana, hudutların değil var olmanın savaşı olacağını tüm taraflar biliyordu. Bu sebeple Lübnan, Ürdün, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar’da içinde ABD, haliyle İngiltere ve İsrail’in de ye aldığı ‘Suriye devleti ve ordusunu’ hedef alan operasyon merkezleri vardı. Lübnan ve Irak benzeri etnik ve mezhep temelde taksim etme projesini organize eden operasyon merkezleri vardı. Kontrollü-kontrolsüz daimî terör, talan ve savaşlarla ülkenin beyinlerini göçe zorlayarak, barbar, sefil ve muhtaç bir diyar yaratmaya odaklı olduğunu görmüyor muyuz?
2010’dan itibaren İsrail’in ekonomisi, ticareti ve refah düzeyi yükselirken çevre ülkelerin yıkım, yoksulluk, kan ve revan içinde bırakılmak istendiğini idrak edemiyor muyuz?
SINIR KONTROLÜ
Bunun idrakine varan Suriye devleti için nefes borularının açık tutulmasını sağlamak önemli stratejilerindendi. Bu sebeple Suriye-Irak güzergâhı, (özellikle Suriye-Irak sınırı, Abu Kemal Gümrük kapısı), Kaseb-Yayladağı (Lazkiye-Hatay) sınır ve gümrük kapısı, El-Cdeyde- El-Ştura sınır ve gümrük kapısı (Suriye-Lübnan) ve Suriye-Ürdün hudut ve gümrük kapısının açık tutulmasına gayret etti. ABD ve örgütlerini hedef alan Suriye, İran ve Irak, (özellikle IŞİD’i Irak ve hatta Irak-Suriye sınırları boyunca ezip geçen, Irak ordusunun etkili askeri yapısı olan Haşdi Şabi milis kuvvetleri) ve Rusya’nın bu bölgedeki varlığı ve faaliyetleri hiç eksik olmadı. ABD ve YPG/PKK’nın saldırılarına ve ciddi kayıplara rağmen Suriye ordusu Suriye-Irak hudut ve gümrük kapısı Abu-Kemal’i terk etmedi. ABD’nin inşa ettiği YPG/PKK ile birlikte Suriye Demokratik Güçleri (SDG) içinde yer alan ve ister ticari anlaşmazlık ister vaat edilen sözlerin yerine getirilmemesi sebebiyle örgütten ayrılan Arap aşiretleri ile irtibat halindeydi.
‘GERÇEĞE GÖLGE DÜŞMEMELİ’
Gidişatın Suriye’yi böldüğünü idrak etmesi sebebiyle Suriye’nin toprak ve siyasi bütünlüğünü savunan “Arap aşiretleri” liderleri de Suriye’nin ‘tek devlet, tek bayrak ve tek millet’ dışında kalan çözümlerin nihayetinde sadece felaket projelerine hizmet ettiğini gördüler. “YPG/PKK ile Arap aşiretlerin savaşı” olarak takdim edilen olayların SDG’nin Deyr El-Zor bölgesi askeri meclis komutanı Arap Ahmet El-Khbeil (Raşit Abu Khawla)’nın tutuklanmasıyla patlak verdiği kısmen doğru olsa da bu yaklaşım Suriye, Irak, İran ve Rusya’nın bölgede ABD ile cepheden bir savaş içinde olduğu gerçeğine gölge düşürmemeli. 2017’de yeniden Suriye devleti ve ordusuna bağlılığını ilan eden bölgenin en büyük Arap aşireti Baggar’ın lideri Navvaf El-Beşir ile YPG/PKK lideri Mazlum Abdi’nin (Mazlum Kobani) itiraflarıyla canlarını en çok yakan eski müttefikleri yine en büyük aşiretlerden biri olan Akaidat Şeyhi İbrahim al-Hifl Suriye devletine sığındı. Türkiye sınırına yakın olan Haseke-Kamışlı bölgesi SDG içinde yer alan aynı aşiretlere mensup Arapların halen önemli bir bölümü ABD-YPG/PKK ile birlikte hareket ediyor. Daha çok dolar, daha çok petrol ve daha çok silah, makam ve imkân vaatleriyle şimdilik onları YPG/PKK’nın yanında tutabildiler.
ÖZERKLİK HAYALLERİ
Ama ve lakin ABD’nin zayıflaması, Suriye ordusunun daha çok etkin olması hâsıl olduğunda esas savaşın YPG/PKK’nın merkezi olan Haseke-Kamışlı vilayetinde patlak vereceği kaçınılmazdır. Esas itibariyle YPG/PKK ile savaşanlar ve bu gelişmelerin yanında, özellikle Şam kontrolünde olan bölgelerde yaşanan ekonomik zorluklar ve Esad iktidarına ne pahasına olursa olsun muhalif olma sebebiyle nihai hedef olan “Suriye devrimini başaramadık bari elimizde kalan hamurdan ekmek yapalım” kanaatinde olanlar halen dolar, ABD veya Türkiye’nin silahı veya ABD ve Türkiye’nin sağlayacağı etnik ve mezhep temelde özerk idareler kurma hayali ile yaşayanlar var.
DON KİŞOTLUK
Net ve kesin olan şudur: ABD’ye karşı tavır almadan onun maşası siyasi ve askeri örgütleri ve unsurlarıyla savaşmak daha ehven olabilir. Ama ve lakin bunu yaparken ABD ile stratejik müttefiklik iddiasında bulunmak ya korkudan, yalnızlıktan, şaşkınlıktan ve umutsuzluktan karanlıkta ıslık çalmaktır yahut kendinizi olmasa da başında olduğunuz milleti kandırmaktır. Netice de yaptığınız Don Kişotluk ve hatta vatanın ve halkın geleceğine ihanettir. Ayrıca hem Suriye’de mevcut karmaşa, terör ve taksim ve yağmanın son bulması, hem Suriye sahasında tüketilen enerji sebebiyle uluslararası arenada yaşanan Türkiye karşıtı gelişmeleri bertaraf etmek ve karşı alternatif çözümler sunmak için Ankara-Şam direkt görüşmeleri ve işbirliği hastalığı iyileştirecek yegâne ilaçtır.
MUTLAK EFENDİLİK VE HEGEMONYA
Bu tespitimizi her daim aklınızda tutun: ABD, İsrail, İngiltere ve mevcut haliyle AB beş ülkenin asla gelişmesi ve muktedir olmasını istemez; Mısır, Suriye, Türkiye, Irak ve İran. Haklı sebepleri var. Zira bu ülkelerin coğrafyası Dünyanın kaderini elinde tutan ağır sıklet merkezidir. Tarihin en önemli hanedanlıkları, devletleri ve imparatorluklarına yurt olmuştur. Batının bilinçaltında ve hikâyelerinde Arabiler, Farisiler (Persler) ve Türkler bağımsız, egemen ve muktedir oldukları takdirde eskinin ihtişamını, kudretini ve zaferlerini yeniden yaşar ve Batının mahvına sebep olurlar inancı derindir. Bu sebeple Batı ile Doğu arasındaki kavgalar sadece hayatın doğasına uygun olan ticari rekabet ve daha akıllı olanın, zamanı daha iyi değerlendirenin üstün olduğu yasasıyla ilgili değildir. İnsan karakteri gereği ‘köle olmamak için efendi olmalısın’ dilemmasından kaynaklı bir çatışma da değildir. Bu savaş, Batının dayattığı mutlak efendilik ve hegemonya için tüm iblisi yollar mubahtır zihniyeti ile bunu ret eden insan onuru arasındadır.
ANKARA VE ŞAM: TEK YÜREK
Net ve kesin olan şudur: Bu döngüyü kırmanın yegâne ve olmazsa olmaz şartı Ankara ve Şam’ın tek yürek ve tek bilek olmasıdır. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Sayın Devlet Başkanı Esad’ın omuzlarında tarihi bir görev ve sorumluluk vardır. Bu yükün ağır olan kısmı Sayın Erdoğan’ın heybesindedir. Sebebi de malumdur. Mevcut makûs koşulları kökten değiştirmek, bağımsız ve egemen olmak, tarım ve sanayide müreffeh seviyeyi yakalamak ve tarihte bugün ve yarın olmak için kibri, inadı, küçük hesapları rafa kaldırıp Sayın Erdoğan Sayın Esad ile acilen buluşmalıdır.
HİNDİSTAN-ORTADOĞU-AVRUPA EKONOMİK KORİDORU
Zira Çin’i hedef alan ABD-Vietnam stratejik ortaklık ile Hindistan merkezli “Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru” isimli proje, Hindistan’ın Mumbai limanından kalkan gemilerin Dubai’ye yanaşmasını, buradan da demiryoluyla Suudi Arabistan, Ürdün ve İsrail rotasını takip ederek Akdeniz üzerinden Avrupa’ya bir nakliye rotası oluşturulmasını öngörüyor.
Türkiye, Suriye, Irak, Mısır ve İran’ı dışarda bırakan bu projelerin iblisi amaçlarını görmek ve ibret almak yeterli değil midir?
Önümüzdeki yazımızda bu konuyu daha ayrıntılı ele alacağız.