Kur korumalı sistem
Başlıkta yazan ekonomik sistem aslında “genel kabul görmüş iktisat ilkeleri” içinde yer almıyor. Dolayısı ile TÜSİAD bildirisini yazan şahıs ya da şahısların ilgi alanı dışındadır. Aslında gerçekten böyle bir sistem yok. Ancak zaten yeni uygulamaların adlandırması da bazen tesadüfler ile olmaz mı? İşte bu isim de tesadüfler sonucu ortaya çıktı. Hedefini de buldu. Yapmak istediğini açıklamakta zorlanmayan bir ad. Kura karşı korunma, kur ile kaybedilenleri koruma gibi bir anlam taşıyor. Bir de “Kontrollü Kambiyo Rejimi” ile aynı amaca ulaşmaya çalışsa da alışılmış bir kavram değil. Daha neoliberaller (mandacı iktisatçılar) ne olduğunu anlayamadı. Aralarında tartışıyorlar. Yapılanlara “Hazine'nin topladığı vergilerimiz üzerinden birileri zengin edilecek”, “çok karmaşık, uygulaması zor bir sistem” deniyor. Ama asıl amaç, bu uygulama/ uygulamalar nelere yol açar, bu daha çok algılanmadı. Ya da ben daha algılayana rastlamadım.
Ekim ayından bu yana Türkiye’de ekonomi alanında çok büyük değişimler yaşanıyor. (Eylül ayında yayınlanan Orta Vadeli Program-OVP neredeyse bugün uygulanan ekonomik programın tam tersi) Cumhurbaşkanı'nın “Ekonomik Kurtuluş Savaşı” açıklaması tüm bu yapılanların özeti aslında.
Merkez Bankası Başkanı'nın eylül sonunda yaptığı enflasyon toplantısındaki açıklamalar, bu yeni dönemin işaret fişeğiydi. Neoliberal iktisatçılar başkanın ne dediğini anladılar. Tepkileri “bundan sonra enflasyon toplantısı yapılmasın, bu toplantıyı yapmaya artık gerek yok” şeklinde oldu. Başlarına geleceği anlamışlardı. Yeni dönemin kapıları aralanıyordu. Ardından Cumhurbaşkanı, Cumhur İttifakı diğer ortağı MHP Lideri Devlet Bahçeli, Merkez Bankası'nın devletten bağımsız olamayacağını açıklayan sözleri. Milli iradenin tek karar verici olduğu vurgusu. Bunlar hepsi yeni dönemin işaretleri idi. “Ekonomik Kurtuluş Savaşı”nın sloganı ise “Yatırım, Üretim, İstihdam, İhracat” şeklinde formüle edildi.
Düşman durmadı, elindeki en etkili silahı, döviz çıkışını kullanmaya başladı. Merkez Bankası Başkanı'nın işaret fişeği şeklindeki konuşmasının ardından eylül ayı sonu itibarıyla kurlarda yükselme başladı. Yükselme ile birlikte ekonomide istikrarsızlık eğilimleri de gelişmeye başladı. Her türlü mal ve hizmette fiyat artışları birbirini tetiklemeye, yurt dışındaki gelişmelerle birlikte hiperenflasyon beklentileri artmaya başladı. Maalesef sistemimiz serbest piyasa ekonomi sistemi idi. Bu saldırıya cevap verecek silahları elinde yoktu. Bu saldırıya karşı milli ekonomiyi koruyacak bir kalkan gerekiyordu. “Tayyip Erdoğan gitsin de, gerisi ne olursa olsun” şeklinde doldurulan, provoke edilen insanlar sevinçlerinden ne yapacaklarını bilemez haldeydiler. Ta ki 20 Aralık günü Cumhurbaşkanı'nın “Kur Korumalı TL Mevduat” şeklinde isimlendirilen mevduat hesabı seçeneğini açıklayıncaya kadar bu sevinç sürdü. Bu açıklamanın arkasından kurlar yüzde 30-40 aralığında düşünce sevinçler kursaklarda düğümlendi. Hele Halk TV’de bir kadın sunucunun kur düşüşünü açıklarken düştüğü durum, içler acısı, trajikomikti.
Bu uygulama ve hemen ertesinde açıklanan Merkez Bankası kur uygulaması yeni dönemle ilgili “Ekonomik Kurtuluş Savaşı”nın kalkanını oluşturacak türden uygulamalardı. Bunları biraz açalım, anlaşılır hale getirelim.
Öncelikle Türkiye’de ki mevduat yapısı 1 ay vadeli üzerine ciddi şekilde yoğunlaşmıştır. Teşvik edilen “Kur Korumalı TL Mevduatın” vade yapısı 3 aydan başlıyor. 6 ay ve 12 ay şeklinde devam ediyor. Para maliyeti hesaplamalarında önemli olan bir konudur. Ancak diğer uygulamalar kadar önemli değil.
Merkez Bankası artık her gün saat 11.00’de bir kur açıklayacak. Eski bankacılar hatırlar. 2000’li yılların öncesinde saat 11.00 ve 11.30’da ilk 10 yada 5 bankanın kur ortalaması şeklinde bir referans kur uygulaması vardı. Pratikten çıkmıştı. İşte bu Merkez Bankası tarafından açıklanacak olan saat 11.00 kuru önümüzdeki günlerde referans kur olmaya aday bir kurdur. Referans kur, ayrıca piyasa yapıcı bir kur olarak da zaman içinde evrilecektir.
Bu uygulamaya ek olarak Merkez Bankası 2021-61 nolu basın duyurusu ile ihracatçı ve ithalatçı firmalara “TL uzlaşmalı Vadeli Döviz Satımı” adı altında, bankacılıkta “forward” adı ile bilinen uygulamayı kendi bünyesinde de başlatmıştır. Bu uygulama ile ihracatçı ve ithalatçı firmalara, bankalar aracılığı ile vadeli döviz ihalesi açılacaktır. İhracatçı ve ithalatçı firmalar bu ihalelere katılıp; ihracatçılar belirlenen vadede Merkez Bankası'na belli tutarda döviz getirme taahhüdünde bulunarak, belirlenen vadede döviz getirme şartı ile kuru kesinleştirecek, böylelikle vadede eline ne kadar Türk lirası geçeceği belirsizliği ortadan kalkacaktır. Dolayısı ile ihracatçı firma rahatlıkla kar-zarar hesabı yapabilecektir. İthalatçı ise yurt dışından ithal ettiği malın ödeme vadesinde Merkez Bankası ile yaptığı anlaşma gereği aldığı kura karşılık gelen Türk lirasını getirme taahhüdü sonucunda ödeme vadesinde kur sabitlemesi yaptığı için o da maliyetini ve ödeyeceği tutarı baştan belirlemiş olacaktır.
Aslında bu uygulama bankalar aracılığı ile yıllardan bu yana yapılabiliyordu. Peki, Merkez Bankası'nın yapacağı bu iş neye yarayacak. Ayrıca Merkez Bankası'nın sisteme dahil olmasına gerek var mı?
Evet Merkez Bankası'nın sisteme müdahil olarak katılmasının çok önemi var.
Öncelikle kur belirleme konusunda piyasada bir önceki uygulamada başlayan günlük kur belirleme alışkanlığı ile birlikte kurların ülkemiz lehine olacak şekilde belirlenmesi yoluna gidilecek. İhracatta rekabetçi kur, ithalatta bizi yaralamayacak; içeride üretilen malların gümrük vergileri ile birlikte korunabildiği, enflasyon tetiklemeyen, üretici ve tüccarı şaşırtmayacak kurlar belirlenecektir. Bunun teknik yolu açılmıştır. Bu sisteme tüm yurt dışı ticaret yapan kurumlar ithalat, ihracat, turizm, taşımacılık, müteahhitlik hizmetleri yapan tüm kurumlar bu sistem üzerine çevrildiğinde;
- Türkiye haftalık, aylık olarak ne kadar döviz girişi ve çıkışı yapılacağını tespit edebilecektir. Bu giriş çıkış tutarına göre önceden önlem alma şansına kavuşacaktır.
- Sıcak para (çok büyük miktarda kalmasa da) hareketlendiğinde serbest piyasada oluşan yüksek kurlarla döviz bulabilecektir. Bu da sıcak paracılar açısından önceleri cennet olan piyasamızı terk etmelerine neden olacaktır.
- Türkiye’ye sıcak para olarak değil, sabit yatırımcı olarak gelen yabancı sermayenin de piyasa istikrarı nedeniyle güveni artacaktır.
Yavaş yavaş yapılmakta olan uygulamalar Türkiye'nin önünü açacak uygulamalardır. Bu uygulamaları düzenleyen ekonomi bürokrasisine teşekkür ederiz. Bürokrasimizin, Türkiye'nin geleceğini aydınlatacak uygulamalarını destekleyerek, arkasında duran siyasi iradeye de ayrıca teşekkür ederiz.