22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Küresel istikrarsızlığın ayak sesleri!

Uğur Civelek

Uğur Civelek

Eski Yazar

A+ A-

Küresel kriz öncesindeki beş yıllık piyasa eğilimleri ile son beş sene içinde yaşananlar arasında çok büyük farklılıklar var. Bu durum kısmen sürdürülebilir olmayan eğilimler nedeniyle ağırlaşan sorunlar ve kısmen günü kurtarmak adına giderek dozu artan yapay zorlamalardan kaynaklanmış olabilir. Özellikle sermaye piyasaları ile emtialar arasındaki güçlenen ayrışmayı ve yaratabileceği ek sorunları irdelemek, son bir yıl içinde yaşanan gelişmeleri anlamak açısından yararlı olabilir. 2003-2008 seneleri arasında, para politikalarının bir daha sıkılaştırılmamak üzere gevşetildiği yönünde bir algı vardı; 2004 Haziran ayı ile 2006 Mayıs döneminde düzenli olarak yükseltilen dolar faizleri bile risk alma isteğini durduramamıştı. Küresel talep uyarılmıştı; sermaye piyasaları ile birlikte emtia fiyatları da yükseliyor ve rekordan rekora koşuyordu. Eğilimlerin sürdürülebilir olmadığı bilindiği için, üretim cephesinde kapasite artışına sebep olacak yatırımlardan kaçınılıyordu. Bu dönem küresel kredi krizi olarak anılan bir felaketle sonlandı. Az veya çok tüm ekonomiler ve sektörler hatırı sayılır bedeller ödemek zorunda kaldı.

AYRIŞMA MASALLARI

2009 yılı Nisan ayı sonrasında ise bilançoları düzeltmek, oluşan güven bunalımını yok etmek için aynı eğilimler hortlatıldı. Menkul ve gayrı menkul şeklindeki varlık değerlerinin acilen yükselmesi için çok çaba harcandı; parasal genişleme dalgaları küresel ekonomiyi etkileyerek emtia fiyatlarını da seri bir şekilde ve yukarı yönde hareketlendirdi. 2011 yılında yaşanan Arap Baharı olarak tanımlanan gelişmeler, böyle devam edilemeyeceğini net bir biçimde açığa çıkardı. Gelir dağılımının hızla bozulduğu ve finansal kırılganlıkların geometrik bir hızla arttığı anlaşıldı; gelişen ekonomilerin dünyanın lokomotifi olamayacağı yönündeki söylem, bu durumun farklı bir ifadesi olarak genel kabul gördü. Özellikle sermaye piyasaları yükselirken emtia fiyatlarının gerileyerek daha makul bir düzeyde denge bulacağı ayrışma masalları arandı ve pazarlandı.

Dikkatler Avrupa Birliği’nin sorunlarına yöneltildi ve gelişmişler ile gelişenlerin ayrışması konusu ön plana çıkarıldı.

YAPAY ZORLAMALAR

Sınai hammadde ve aramalı ile tarımsal üretim kapasitesinin artması için yeni yatırımlar devreye sokuldu; söz konusu ürünlerde talebin kriz öncesi düzeyine gelebileceği fakat arz arttığı için fiyatların önce gerileyeceği ve daha sonra denge bulacağı senaryosunun fiyatlanması için çok çalışıldı. Bu tür yapay zorlamaların yaratabileceği sorunlar tümü ile görmezden gelindi. Arap Baharı’na sebep olan koşulların hafifletilmesi ve bulaşıcı hastalık gibi yayılmasının önlenmesi ile ABD’nin normalleşmesi her şeyden daha önemliydi!

Hemen yukarıda özetlemeye çalıştığımız yapay zorlamalar, 2013 Mayıs ayında ABD para otoritesinin açıklamaları sonrasında belli bir gecikme ile aşırılık sınırlarını zorlar oldu. Faiz yükselişini önlemek veya geciktirmek adına, emtia fiyatlarındaki gerilemelere bağlı olarak tarım ve sınai üretim cephesinde rekabet koşullarındaki bozulma hızlandı; sorunlu kredi hacmindeki tempolu artış gizlendi, faaliyet gelirleri ile borçlar arasındaki orantısızlık yeni rekorlara yelken açtı. Para otoriteleri ile piyasalar arasındaki gerginlik artarken, korumacı eğilimler güçlendi. Bu olumsuzlukları görmezden gelen sermaye piyasaları ise gelişmiş ekonomilerden başlayarak yeniden balonlaştı.

KAOSLA TANIŞMA SÜRECİ

Büyüyen sistemik risk, 2008 yılındaki küresel kriz öncesindeki düzeyini çok aştı. En iyiler ile en kırılgan ekonomiler arasındaki risk primi farkı olanaksız denilebilecek seviyelere geriledi; tahvil balonları patlamaya hazır hale geldi. Tüm bu anormal sayılabilecek yapay zorlamalar, ABD para otoritesinin faizleri yükseltmesini engellemek veya geciktirerek günü kurtarmak için yapıldı!

Eğer emtia fiyatları üç-dört yıl önceki düzeylerinde olsa idi, küresel enflasyon bugüne oranla çok daha yüksek bir düzeyde olur ve yakın tarih başka türlü yazılıyor olabilirdi; gelir dağılımı ve rekabet koşulları bu hızda bozulmayabilirdi! Gelişmeler tahvil balonunun patlaması, ani ve uzun süreli bir kaosla tanışılması olasılığının arttığına işaret ediyor. Orta vadede, bugün olageldiği şekilde devam edilebilmenin olanaksız olduğunu hesaba katmak gerekiyor!