Kurmaca ve sözde belgesel: 'Bas Git 2020!'
Belgesel sinemanın, yani “documentary”nin alt kolu olmayıp tümüyle ayrı bir film-anlatı türünü oluşturan “mockumentary” için kısaca, belgesel kılığına girmiş, belgesel kisvesine bürünmüş kurgu film demek mümkün. Dileyenler, “sözde belgesel”, “sahte belgesel”, “kurmaca belgesel” vb. de diyebilir.
Genellikle alaycı bir üslup tutturan, dalga geçen, gerçeklere mizahla yaklaşan ve eğlendirici bir tarzda vurgulayan “documentary” örneklerine, fazla ticari bir tür olmadığı için, sinema salonlarından çok şifreli kanallarda ve internette rastlanabiliyor. Konular da genellikle, kendisini çok ciddiye alan komplo teorilerine, siyasete ya da korku-gerilim öykülerine dönük oluyor. “Perili ormanda esrarengiz biçimde kaybolan dört gencin son iki gün boyunca çektiği video kayıtları bulundu!”dan “Koronavirüs, Çinliler yarasa yedikleri için dünyaya yayıldı!” iddialarına kadar her şeyi, ciddi ciddi bir belgesel yapıyormuşçasına bu türe dahil etmek, torbaya doldurmak mümkün. Amaç, “İster inanın, ister inanmayın!”dan ibaret.
Söz açılmışken, Türkiye’de pek üreticisi olmamakla birlikte tüketicisi hayli çok olan bu türün modasının yavaş yavaş geçmekte olduğunu belirteyim. Bunun başlıca nedeni de sosyal medyanın başlı başına sahte haber ve kurgulanmış gerçek dünyası haline gelmiş olması elbette.
EĞLENCELİK ÖZET
Kurmaca röportajlar dışında gerçek haber görüntüleri kullanan “Bas Git 2020!” (Death to 2020), adından da anlaşılacağı gibi geride bıraktığımız 2020’den yaka silken bir kurmaca-belgesel örneği. Al Campbell ve Alice Mathias’ın yönettiği, Samuel L. Jackson, Hugh Grant, Lisa Kudrow gibi tanınmış oyuncuların “rol üstlendiği” bir Netflix yapımı olan film, “2020 o kadar önemli bir yıldı ki 20 iki kere yazılmıştı” diyerek giriyor söze ve 70 dakika boyunca geçen yıl dünyada yaşananları özetliyor.
Avustralya’yı kuşatan yangınlar, Davos’un “Küçük kıyamet alametçisi” Greta Thunberg’in kehanetleri, İngiltere’de Boris Johson ve Brexit süreci, Kraliçe Elizabeth, Oscar ödüllerine damga “beyaz” egemenliği ve ABD’yi baştan başa sarsan George Floyd protestoları, “Siyahların hayatı önemlidir” eylemleri, esprili bir dille yorumlanıyor. Filmin bu bölümü, tam bir eğlencelik özet niteliğinde. Ancak esprinin dozu bazen aşırıya kaçmıyor ve aşağılık bir nitelik de kazanmıyor değil; örneğin İran Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani’nin Irak’ta CIA operasyonuyla katledilmesinden, “Süleymani’nin patlatılması” diye söz etmekte hiçbir sakınca görülmüyor.
GERÇEK YALANLAR
Yarısından itibaren koronavirüs salgını ve ABD’deki başkanlık seçimlerine odaklanan “Bas Git 2020!”, satır aralarında “Salgın yayılırken Çinli yetkililer olayı örtbas etmekle meşguldü” gibisinden üretilmiş yalanları tekrarlayarak, salgın ile başkanlık yarışını iç içe geçiriyor. Alaylardan “eskimiş koltuk” Biden da nasibini alıyor elbette ama asıl hedef Trump. İlk azil sürecinden başlayarak Trump’ın içini dışına çıkartan yapım, aylar boyunca internette seyrettiğimiz Trump aleyhtarı güldürücü videolardan fazla bir şey söylemiyor ve göstermiyor aslında. Amerikan halkının televizyon dizisi ve sosyal medya bağımlılığından, en ufak palavraya bile inanmasından bolca söz eden (doğrusu bu bölümler gerçekten aptalca bir komiklik içeriyor) neticede dünyanın yüzde 90’ını ABD’den ve Anglo-Sakson türünden ibaret gören ve göstermek isteyen bir kurguya sahip.
Çok uzak değil yakın geçmişte “Zeitgeist” belgeseli ortalığı adeta kasıp savurmuş, zihinleri epeyce meşgul etmişti. Neyse ki dünyayı sarmalayan vasatlığa dikkat çekmeye çalıştığı iddia edilen “Bas Git 2020!”nin böyle bir etkisi olmayacak. Bu kez karşımızdaki yalnızca bir avuç karışık cips.