22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kuşak ve Yol'un lityum ile ne alakası var?

Hüseyin Vodinalı

Hüseyin Vodinalı

Eski Yazar

A+ A-

Çok alakası var.
Ama ABD ile daha da çok alakası var ikisinin de.
Anlatayım…
Malumunuz dünya alevler içinde.
Gün geçmiyor ki kürre-i arzın her hangi bir noktasında toplumsal olaylar patlak vermesin, terör saldırıları olmasın, darbe yapılmasın.
Bunun sebebi ise aslında göründüğünden daha basit.
ABD batıyor.
Sadece ülke olarak değil, bir sistem, bir ideoloji olarak da batıyor.
Tüm kriz noktalarını bir tarafa koyun, Şili ve Fransa’daki “organik” isyanlar, neoliberalizmin iflasını açıkça gösteriyor.
Ancak ABD’deki müesses sermaye nizamı, savaşmadan yenilgiyi kabul etmek niyetinde değil.
ABD’nin ordusu hala en güçlü ordu olsa da, artık dünyada nükleer bir denge var.
Yani Amerikalı denizciler, öyle istedikleri yeri işgal edemez.
Geriye ne kalıyor?
Dolar ve Wall Street7e endeksli bankacılık sisteminden mütevellit ekonomik silah, yani ambargolar, ekonomik krizler.
Zaten bizim (Türkiye, Arjantin, Şili vs) gibi ülkeler, yarı sömürge gibi olduğundan ekonomik kriz çıkarmaya da gerek yok.
Yolsuz ve sığ politikacılar, liyakatsiz devlet ve bilinçsiz halk şeytan üçgeni gerekeni yapıyor.
Ama mesela Çin, Rusya, İran, Bolivya, Venezuela gibi ülkeler farklı.
Onlar Amerikan sistemine göbeklerinden bağımlı olmadıkları için, o ülkelere bir omuz atıp, ekonomik yaptırım, ticaret savaşı, ambargo gibi teknik fauller uygulanıyor.
BOLİVYA
Bolivya’da adeta 1973 model faşist bir Amerikancı darbe yaşanıyor. Hatta bizim tipimizi kaydıran 12 Eylül 1980’e de benziyor. Çok açık ve net bir CIA darbesi bu. Bir uyuşturucu baronunun akrabası kendi kendine devlet başkanı oldu, hemen akabinde askere ve polise Kızılderili göstericileri vurma emri verildi.
Kızılderili Evo Morales, kanlı kovboylar ve onların işbirlikçisi asker ve sermayedarlar tarafından şimdilik kaydıyla devrildi. Darbeci Genelkurmay Başkanı Williams Kaliman ve silah arkadaşları (Polis müdürleri de dahil) hep School of Americas mezunu. Bu sözde okul, bizdeki NATO gibi bir şey. Güney Amerika’da CIA adına darbeci yetiştirme merkezi. Bir not daha ekleyim bu konuda; Kaliman yıllarca Morales’e tam destek verdi, rengini belli etmedi. Kenan Evren’i çağrıştırmadı mı size?
Morales’in bu kadar kaba saba bir darbeye uğramasının 2 temel nedeni ise, Çin ve lityum.
Dünyanın yeni petrolü lityum, elektrikli arabalarda, cep telefonlarında, dronlarda, tablet ve laptoplarda, kısacası her alanda kullanılıyor.
Çünkü lityum, elektrik pillerinin en büyük hammaddesi.
Fakir Bolivya ise aslında lityum zengini bir ülke.
Hem de iddia o ki, dünyanın en büyük lityum rezervlerine sahip. Yüzde 60 gibi oranlar veriliyor almanaklarda.
Şili ve Arjantin de Bolivya’dan sonra gelen lityum zengini ülkeler bu arada.
Sürpriz faktörü ise yine çok fakir ve işgal mağduru Afganistan.
Amerika da dahil çok çeşitli kaynaklara göre, uranyum zengini Afganistan, Bolivya’dan sonra en büyük lityum rezervlerine sahip.
ABD askerlerini neden bir türlü oradan çıkamadığının cevabı da bu ayrıntıda yatıyor sanırım.
Evo Morales, bu kaynakları Batılı sömürgecilere vermektense Çin’in Kuşak ve Yol vizyonunu tercih etti.
Bolivarcı Chavez’in en iyi dostlarından olan sosyalist Morales de, Venezuela gibi Bolivya’yı Sam Amca’nın boyunduruğundan kurtarmanın peşindeydi.
Şubat ayında Morales, Çin ile çok önemli bir anlaşmaya imza atmıştı.
Bolivya’nın Uyuni tuz yataklarında saklı dünyanın en büyük lityum rezervlerinin çıkarılma ve işlenme haklarını Çin’in Sinciang özerk yönetiminin başkenti Urumçi merkezli Tbea Grup’a vermişti.
Bunun devamında da, Bolivya Lityum Mevduat (YLB) ve Çin TBEA Grubu, 20 Ağustos'ta, % 51’lik ortak girişim altında YLB-TBEA’yı oluşturmak için anlaşma imzaladı. Bolivya Devleti ile Çin özel konsorsiyumu da % 49 hisseye sahip olacaktı.
Uyuni bölgesinde 9 milyon ton lityum rezervi olduğu tahmin ediliyor.
Tabii bu olay ABD’de büyük infiale yol açmıştı.
Şi Cinping’in Kuşak ve Yol girişiminin temellerinden “Made in China 2025” projesinin en önemli ayaklarından biri de elektrikli araçlardı.
Çin, henüz 2 yıl öncesine kadar lityum alanında dünya tekeli olan üç Amerikalı şirkete rakip olmuştu.
3 büyükler de denilen; Albemarle, SQM ve FMC, 2017’ye kadar dünyadaki rezervlerin yüzde 89’unu elinde tutuyordu.
Son iki yılda bunlara Tbea ile birlikte 2 büyük Çin firması (Siçuan Tianqi ile Ganfeng) da eklenince oyun ısındı.
Dünyada Çin ile ABD arasında çok sert bir lityum savaşı başlamıştı.
Bolivya’daki ilk raundu Amerika aldı ama ordudan bazı askeri birliklerin Morales yanlılarına katıldığını görüyoruz.
Şili’de de büyük lityum rezervleri var ve halk sokakta Amerikancı neoliberal yönetimi devirmenin eşiğinde.
İRAN, IRAK, LÜBNAN
Bu üç ülkedeki sosyal patlama ve sokak olayları aslına bakılırsa İsrail’in oyun alanı gibi görünse de, işin bir de ABD boyutu var.
Çin’in Kuşak ve Yol’daki ortağı ve önemli rotası İran’ın Batı Asya’daki etkisi kırılmaya çalışılıyor.
Suriye zaten başlı başına Kuşak ve Yol girişiminin kesilmesi için mahvedildi.
İran-Irak-Suriye enerji-ulaşım-nakliye potansiyel bağlantısı, PKK ve dinci terör örgütleri kullanılarak koparıldı.
Halbuki bu rota da çok önemliydi.
Asya’dan Akdeniz’e açılacak yeni bir İpekyolu güzergahıydı.
Kırılgan Türkiye’nin de benzer bir konumda olduğunu unutmamak lazım.
İran, doğası itibarıyla anti Amerikan bir ülke olduğu için, ona ekonomik yaptırım ve ambargo formülü uygulanıyor.
Petrol ve doğalgazını istediği gibi satamadığı için halk geçim sıkıntısı içinde.
Dini demokrasi elbisesi de artık İran halkına küçük geliyor.
Ancak İran’daki olay kesinlikle demokratik bir mesele değil.
İran, aynı zamanda Çin’in en büyük petrol tedarikçisi.
ABD ve İsrail, her türlü yöntemi kullanarak İran’ı karıştırmak ve bölgede güçsüz duruma düşürmek istiyor.
İran düşerse Çin de büyük bir yara alır çünkü.
Irak ve Lübnan’da yaşanan sokak olaylarına da bu açıdan bakmak lazım.
SURİYE VE YEMEN
Suriye ve Yemen’de ise doğrudan savaş var.
Suriye, Kuşak ve Yol’da en önemli rotalardan biri.
Ortadoğu’nun Batı’ya açılan kapısı, Akdeniz’e bir liman.
Yemen ise dünya enerji nakil hatlarında en önemli geçiş yollarından biri.
Asya’dan Avrupa ve Afrika’ya geçişi sağlayan Bab el Mendep Boğazı’nı tutuyor.
O yüzden de 80 bin çocuk gözlerinin yaşına bakmadan Amerikan Emperyalizmi ve onun uydusu Suudi Arabistan tarafından katledildi. Kıvrana kıvrana öldüler zavallı yavrular.
HONG KONG
ABD, Çin’i kendi toprağında vurmanın yollarını arıyor yıllardır.
Tibet, Sincian, Tayvan gibi kriz noktalarını kaşıyor.
Ancak son ticaret savaşında el büyüttü ve Hong Kong’a el attı.
Çin Halk Cumhuriyeti’nin bir “özel yönetim bölgesi” olan Hong Kong’da Amerikan bayraklı çeteler sokaklarda terör estiriyor.
İnsanları yakıyor, ambulansları taşa tutuyor, bir de mağdur ayağına yatıyor.
Bunların önemli bir kısmı ajan veya kiralık sokak serserileri.
Çin, Hong Kong ile ithalat ve ihracat ilişkisi içinde.
Bu liman bölgesinden tüm dünyaya ticaret yapılıyor.
Geçen sene Çin’in ihracatında en büyük payı yüzde 20 ile ABD alırken, yüzde 13 ile Hong Kong ikinci sıradaydı.
Son olaylar sonrası Çin’in ihracatına büyük bir darbe vurulmuş oldu.
Hong Kong, Çin’in deniz İpekyolu projesinde de en önemli çıkış noktalarındandı.
ABD-AVRUPA HATTI
Amerikan emperyalizmi, çökmekte olan neoliberalizm ile son evresini yaşarken, bir merkezkaç etkisi de yarattı.
İngiltere’de ayyuka çıkan kriz, tüm Avrupa ülkelerini çeşitli biçimlerde etkiliyor.
Fransa ve Almanya’nın dümeni fırıl fırıl dönerken, Akdeniz, Doğu ve Orta Avrupa ülkeleri de arayış içinde.
NATO ve AB temelli Atlantik yapısı giderek kırılganlaşıyor.
Neoliberal okul inandırıcılığını yitiriyor, halklar daha çok kamucu bir düzen istiyor.
Bir kenar kuşak ülkesi olan Türkiye de Avrupa ve çevresindeki rüzgarlardan etkileniyor.
Kuşak ve Yol ile Kenar – Kuşak arasında seçimini yapmakta zorlanıyor.
Ancak gerçek olan şey, dünyada korkunç bir eşitsizliğe yol açan piyasacı, neoliberal sistemlerin artık halklarda büyük bir memnuniyetsizliğe yol açtığıdır.
Tüm bu saydığım kriz bölgelerinin nihai varış noktası ise sanıldığı gibi Çin veya Rusya değil, bizzat ABD’nin ta kendisi olacak.
Çünkü dünyadaki ekonomik ve siyasi gerçek krizin kaynağı oradadır.
2008’den bu yana karşılığı olmayan trilyonlarca dolar piyasalara pompalandı.
Ortada olmayan paralar ve olmayan karşılıklar duruyor.
Trump ile Neocon sistem arasındaki krizi böyle okumalıyız.
Tabii ki ödenemeyecek borçlar ve tahsil edilemeyecek alacaklar da.
Nükleer savaş olamayacağına göre, olaylar sokaklarda gelişecek.
Şili ve Fransa’da olanlar, Amerika’da devam edecek.
Bunu görmek için dahi veya kahin olmaya gerek yok.