Kutlasalar şaşardım!
Dün hepsini gördünüz değil mi?
Ruhsuzlar, suratsızlar, küstahlar...
Ne o, sözüm ona bayram kutluyorlar!
Külahımın septanbazları...
***
Ne midir septanbaz?
Morkolozun katmerlisi!
İçimden geçirip de söyleyemediğim, haykırmak isteyip de yazamadığım her şey!
Kalemimden çıkan her söze dava mı açarsınız; o zaman alın size “özel dil!”
Bundan sonraki her baskınızda biraz daha gelişecek...
Patongaz oğlu patongazlara bırakacak pabucum yok!
***
Dün bu morkolozların, septanbazların ve patongazların bazıları “rapor” aldı; göstermelik hale getirilen, ruhu öldürülen “Atatürk anıtlarına çelenk koyma törenleri”ne katılmadı.
Bazıları ise o törenlere gitti ama “sap sap” durdu.
İstiklal Marşı’nı bile söylemediler. Kara gözlüklerinin sadece gözlerini değil, dudaklarını da gizleyeceğini sandıkları için sustular!
Artık hiç şaşırmıyorum.
Asıl bu cumhuriyeti sahiplenmeyenlerin, bayramlarımızı sahiplendiklerini görürsem şaşırırım.
Bu cumhuriyet bizimse... Doğal olarak bayram da bizimdir ve kimseye bırakmayız; çıkar adam gibi kutlarız!
Tıpkı dün Şişli’de kutladığımız gibi...
***
Peki; Ankara Valiliği’nin yaptığı neydi öyle?
Yasak koymaya kalkıştı; sonra geri aldı!
Atatürk’ü yasaklayamayacağını, her yaştan gencin Atasına koşmasını engelleyemeyeceğini anladı.
Oruç tutmaya niyet eden ama tutamayan çocuklar gibi; bu da niyet etti ama yapamadı!
***
Neymiş; güvenlik sorunu varmış...
Be septanbazımın valisi; o zaman “velinimeti halk”a karşı diktiğin polisi, terörle mücadelede kullansana...
O polislere halkı dövdürtmeye kalkacağına, bu coşkulu günün olaysız tamamlanması için güvenlik önlemi aldırsana!
O TOMA’larla yüreğin yetiyorsa bir kez olsun, iktidarın desteklediği cumhuriyet düşmanı gericilerin ve bölücülerin üzerine yürüsene!
***
Öyle ya da böyle; bir bayramı daha geride bıraktık.
Onlar yine “Kutlatmayacağız” dedi; biz ise kutlamak için savaşı bile göze aldık...
Ne acayip “genç”leriz!
Üzerimizden tank geçer aldırmayız da...
Deli damarımızı tutturanın, dangovazına kayarız!
***
Dangovaz da ne mi?
Kayak pisti!
Sahi; siz ne sanmıştınız ki?
YEMİN!
Yüreğimiz buruktu; dördü Hakkari’de olmak üzere beş şehidimiz vardı.
Yine de sokaklarda, caddelerde, meydanlardaydık...
Bütün ülke, bir kez daha kırmızı beyaza büründük.
Çirkinleştirmeye soyundular.
Kirletmeye çalıştılar.
Korkutmaya kalkıştılar.
Yemedik...
Yemeyeceğiz de...
Kötülük mayasının tutmasına izin vermeyeceğiz!
Gazi’nin kemiklerini sızlatmayacağız...
***
Biz Türk’üz...
Yanımızdayken “Seni seviyorum” diyemeyiz ama... Uzak düştüğümüzde kavuşmak için tüneller kazarız!
Yani...
Bu saatten sonra, bizi değerlerimize hasret bırakanlar korksun!
GÜNÜN SORUSU
Sorum HDP’li arkadaşlara:
Her ulusal bayramda olduğu gibi dün yine ortalarda görünmediniz. Hayırdır bayramı fırsat bilip Kandil’e mi çıktınız?
‘Düşük profilli’ belli oldu!
Pazar günü AKP Genel Kurulu toplanacak. Beklendiği gibi Binali Yıldırım Genel Başkan oluyor.
Recep Tayyip’li kurultayları hatırlayın; dünyanın dört bir yanından siyasetçiler davet edilir, delegelere lüks hediyeler verilir, büyük sahne şovlarına milyonlarca lira harcanırdı.
Şimdi ise delegeler neredeyse kendi uçak paralarını kendileri ödeyecek!
Çünkü eski parlak günler geride kaldı; “düşük profilli başkan” dönemine geçildi.
Doğal olarak düşük profilli yönetime, düşük profilli kongre yapıyorlar!
***
Tamam; bu arkadaşları artık tanıdık; biat kültürü gereği önlerine konulanı itiraz etmeden yiyorlar.
Ama...
Yine de insanda birazcık mide olur be kardeşim; hiçbir şeye itiraz etmezse, “düşük” tanımına itiraz eder...
Bunlar “Düşük” olmak için bile bıyık bırakıp birbirleriyle yarıştı!
***
Düşmek zor şey... Düştüm de oradan biliyorum!
Şaka değil; iki gün önce gazetenin buz pistine dönen yüzyıllık mermer merdivenlerinde ayağım kaydı. Oturma organımın üzerine, kızak yapar gibi düştüm; hâlâ her yerim ağrıyor!
Bunlar tepe üstü çakılıyorlar; yine de hepsi ayakta... Düşmekten, düşük olmaktan bile küçük başarı öyküleri çıkarıyorlar!
Ne diyeyim; helal olsun...
156+314!
Abdullah Gül’e sormaya devam ediyoruz. Söz sırası Elmas Karpulu’nda... Sizin de sorunuz ya da söyleyecekleriniz varsa [email protected] adresine gönderebilirsiniz:
“Abdullah Bey...
Görevi bırakalı hayli zaman oldu. Düşünmeye fırsat bulmuşsunuzdur!
En büyük yanlışınız ne?
AKP’nin yolladığı her yasayı onaylamak mı?
Huber’de ekstradan 7 ay 3 hafta keyif çatıp masrafı halka yıkmak mı?
Karınızın türbanı yüzünden ülkenizi AİHM’e şikayet etmek mi?
Her ulusal bayramda hasta ayaklarına yatmak mı?
ABD’yle gizli anlaşma imzalamak mı?
Suudi Kralı’ndan ‘kayıt dışı elmas’ almak mı?
Hepsi mi?
Hiçbiri mi?”
GÜNÜN İSYANI
New York’ta Reza Zarrab’ı yargılayan mahkemeye sunulan belgelerde, Zarrab’ın Emine Erdoğan’ın kurduğu Toplumsal Gelişim Merkezi Eğitim ve Sosyal Dayanışma Derneği’ne 2 milyon 401 bin dolar bağışladığı ortaya çıkmış... İsyanım Zarrab’a:
Bu ne cimrilik?