Lefter Fenerbahçe mi?
Fenerbahçe-Karabükspor maçını izledim. Aslında kıymet-i harbiyesi yoktu bu maçın. Çünkü şampiyondu Fenerbahçe. Buna karşın yine tribündeki taraftarlar çok coşkulu idi. “Fener Şampiyon, Fener Şampiyon” sloganları adeta Kadıköy semalarını çınlatıyordu. Ne var ki bu yılkı maçların bitiminde çok ilginç bir tablo çıktı ortaya. Fenerbahçe’nin altı mağlubiyeti beş beraberliği, Galatasaray’ın ise beş mağlubiyeti on bir beraberliği, Beşiktaş’ın ise, altı mağlubiyeti on beraberliği var. Sanırım ilginç bir tablo olarak futbol tarihimizde yer alacaktır. Bu düşünce asla Fenerbahçe’nin şampiyonluğunu küçümsemek anlamında değildir. Şampiyonluk nasıl olursa olsun şampiyonluktur. Taraftarlar da buna kurgulanmıştır. Onlar iyi futbol, kötü futbol diye ayrım yapmazlar
Bu maçta benim ilgimi bambaşka bir şey çekti. Şükrü Saraçoğlu stadının çevresindeki elektronik reklam bandında “Rahat Uyu Lefter, Şampiyon Fener” diye ses uyumu güzel olan ama amatörce hazırlandığını sandığım bir slogan devamlı olarak geçiyordu. Ardı arkası kesilmeden. Çok anlamsız buldum bunu. Belki ticari kaygı ile yapılmış bir reklamdır diye düşünmek istedim. Öyle bile olsa biliyorsunuz “reklam metin yazarlığı” diye bir branş var. Kurumsallaşma yolunda ilerlemeye çalışan Fenerbahçe yönetiminin Bu tür profesyonel bir kadrodan destek aldığını pek sanmıyorum. Her ne olursa olsun stat içindeki reklam bandında geçecek Fenerbahçe ile ilgili bir reklama ya da slogana dikkat edilmesi gerekmez mi? En azından bu dünyadan göçüp giden eski Fenerbahçeli futbolcular için.. Fenerbahçe demek sadece Lefter mi demektir acaba? Ayrıca Lefter rahat uyusun da Zeki Rıza Sporel, Fikret Arıcan, Cihat Arman gibi Fenerbahçe ile isimleri bütünleşmiş olan insanlar rahat uyumasınlar mı? Kim gidiyor bunları ziyarete bir çiçek götürerek. Onu bile görmüyoruz. Oysa eğer futbol kıstas ise, Zeki Rıza oynadığı sürece 352 gol atmış, Fikret Arıcan da 231 gol atmış. Cihat arman ise o günkü kuşakta Avrupa Karması’na seçilmiş ve dünyaca takdir edilmiş bir kalecidir. Bazı şeylerin bilinmesinde yarar vardır diye tekrarlıyorum. Ya bilgi eksikliği var ya da işgüzarlık.
Gözlemlediğime göre Fenerbahçe böyle önemli olaylarda dış etkiler altında kalıyor. Aslında bu tip etkilerin olmaması için, tüzükte veya yönetim kurulu kararları ile bazı konuların disipline edilmesi gerekir. Mahalle baskısı ile divan kurullarında üç beş kişinin verdiği önerge ile gereken tartışmayı yapamadan karar alınmaması gerekir.
Sanırım Fenerbahçe Kulübü halkın kulübü olmasına akarsın bir türlü sosyal kulüp olmadı. Aslında Başkanımız bu sosyal kelimesinden hiç hoşlanmıyor. Fenerbahçe Burnundaki tesislerin isminden “Sosyal” kelimesini kaldırmıştı. Gittikçe yozlaşıyoruz.
FUTBOL KULÜPLERİ, DERNEKLER YASASINDAN ÇIKARTILMALI
Şike dedikoduları; ideolojik kavgalar, saha içinde ve dışında yaralamalar. Bol bol kırmızı kartlar. Hakem faciaları ve saha kapatmalar. Ceza furyası ile bir lig sezonunu bitirdik. Futbol adına hiçbir değişiklik yok hatta puan cetveline bakılınca büyük kulüplerin sıralanması futbolun acınası durumuna işaret. Bu sene içinde dişe gelir hiçbir olay olmadı. Büyük kulüplere karşı olan düşmanlık kan davası haline geldi. Bence “Futbol düzeni mutlaka değişmeli” klişesi değişmeli. Her ne kadar düzen değişmeli lafı bugünlerde biraz tehlikeli de olsa... Futbolumuzu amatör yöneticilerin hobilerinden kurtarmak gerekli. Futbolu astronomik rakamlarla yönetiyorlar. Büyük takımların her birinin borcu en az 500 milyon Euro. Diğer bir deyişle orta ölçekteki bir işletme olsalar çoktan batmışlardı. Peki, bu borçlarda yöneticilerin sorumluluğu nedir ki? Galiba hiç yok. Bana sorsalar en faydalı iş nedir diye düşünmeden büyük kulüp başkanlığıdır derim.
Kulüplerin böylesine borç içine girmemeleri için Dernekler Yasası’ndan çıkartılmalı ve yöneticileri profesyonel olmalı ve yönetimi hobiden çıkarıp bir profesyonelliğe sokmak gerekli. O zaman kulüplerin borçlarında şirketlerde olduğu gibi yöneticiler ve ortaklar sorumlu olur. Sanıyorum Avrupa’da yöneticileri amatör futbolu profesyonel olan tek ülkeyiz. Köklü değişiklikler olmaz ise futbolumuz Mehter Takımı gibi iki ileri bir geri gider hep...
CUMHURİYET SEN ÇOK YAŞA
1963-64 Fenerbahçe Teknik direktörüyüm. Takım da şampiyon oldu. O yılların Milliyet Gazetesinin Spor Müdürü Namık Sevik, Cumhuriyet Gazetesinin ise Erdoğan Arıpınar. İkisi de benim arkadaşım. Her ikisi de gazetelerinde spor yazısı yazmamı teklif ettiler. Namık kardeşimi kırdım, Cumhuriyet yanlısı olduğum için o gazetede yazmaya başladım. Aslında gazeteci olmak aklımdan bile geçmezdi. Bunda da bir hayır vardır dedim ve işe başladım.
O yıllar Cumhuriyet Gazetesi İttihat ve Terakki Köşkünde idi. Maç sonraları Saim Kavur, Eşref Aykaç, Sadri Usoğlu, Cem Atabeyoğlu, Ömer Besim Koşalay ve ben köşkün loş salonlarında yazılarımızı yetiştirmeye çalışırdık. Daktiloların taka tuka seslerini halâ unutmam. İlk yazım tek sütün üzerine çıkacaktı. O gece sabaha kadar uykum kaçtı.
Sonraları Abdülkadir Yücelman Cumhuriyet Gazetesi Spor müdürü oldu. Her açıdan temininde güçlük olan biri idi. İnsan-ı Kamil idi. Yıllar yılı birlikte çalıştık ve birbirimizi hiç kırmadık. Bu yakınlığımızdan hoşlanmayanlar oldu nedense. Ne var ki yıllar sonra sevgili Abdülkadir, şeker hastalığına yakalandı. Sıkıntılar başladı. Bu hastalık yetmiyormuş gibi onun koltuğundan düşürmek isteyenlerin varlığı karşısında mücadele etmek zorunda kalması hastalığını daha da kötüleştirdi. Kendi yetiştirdiği kişilerle mücadele etmesi fazlasıyla üzdü onu. Sonuçta hayatını kaybetti. Benim şöhretim de gazete yönetimindeki bazı kimseleri rahatsız etti. Sonuç olarak, elli yıl sonra ekonomik durum bahane edilerek, bir teşekkür edilmeden, bir çicek verilmeden görevden alındım.
Cumhuriyet Gazetesine girdiğim günden son bir yıl öncesine kadar, kuruluş yıldönümlerine katıldım. Hiç unutmam İlhan Selçuk her törende gazetenin bahçesinde Hürriyet Abidesi gibi yer alır. Herkes onun elini sıkmaya giderdi. Benim kuşağımdan biri idi dolayısıyla beni çok severdi. Bu seremoni içinde tebrik edenlerden sıra bana geldiği zaman” Halit’ciğim senin elin sıkılmaz yanağından öpülür” der ve gülerdi.
Niye son yıldönümüne gelmedin diyenler var.Bazı insanlarla değil bir masada oturup yemek yemek, aynı iklim kuşağında bile bulunmak istemiyorum. Ancak, büyük Cumhuriyet gazetesinin ebediyen yaşamasını da gönülden diliyorum.