23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

LGS’nin gösterdiği tabakalaşma uçurumu

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Liselere Geçiş Sınavı (LGS) sonuçları geçen Perşembe günü açıklandı. Bir milyonu aşkın ortaokul öğrencisi, öğrenim görecekleri liselere sınavla girmeye çalışmak gibi bir yanlışlığın yükünü omuzladılar.

LGS, özünde bir milyon öğrenci içindeki kaymak tabakayı ayırmaktan başka bir şey yapmıyor. İlk beş yüz, bilemediniz bin öğrenci dışındaki bütün çocuklar ne işe yarayacağı belirsiz bir seçme-eleme işlemine tabi tutuluyorlar. İleride ülkenin kalkınmasında önemli roller oynayabilecek en zeki ve yetenekli çocukları seçmekte bir yanlış yok. Ama niyet böyle bir şeyse, bunun için sınava girmesi gerekmeyen yüzbinlerce öğrenciyi başarı-başarısızlık ikilemine mahkûm etmek doğru değil.

Nitekim yıllardır sınav sonuçlarına bakıldığında, eşit koşullarda yarışmayan çocuklar arasında baştan belli olan sonucun teyit edildiği görülüyor. Eğitim-İş önderlerinden, eğitimci Zekeriya Çakmak, alt sosyal tabakalardan gelen öğrencilerin başarı düzeylerinin giderek düştüğünü saptıyor. Bunun anlamı Türkiye’de toplumsal sınıf ve tabakalar arasındaki uçurumun giderek genişlediğidir.

Her toplumsal sınıf ve tabaka, kendisini yeniden-üretmesini sağlayacak toplumsal ilişki ağları ve kültürel sermayeler ile var oluyor. Sosyolog Max Weber, toplumsal sınıf ve tabakaların birbirlerinden meslek, gelir düzeyi, eğitim düzeyi, yerleşim yeri, oturulan konutun özellikleri, tüketim eğilimleri ve boş zaman etkinlikleri gibi değişkenlerle ayrıldığını söylemişti. Bu değişkenler sınıf ve tabakaların saygınlık düzeyini, iktidar kullanma kapasitesini ve ekonomik yetenekleri belirliyor ve onlar tarafından belirleniyor.

İngiliz yazar Wirginia Woolf’un bir kadının erkekler gibi yazarlık yapabilecek hale gelebilmesi için öncelikle “kendine ait bir oda”ya ihtiyacı olduğunu söylemesi boşuna değil. LGS’ye acaba kaç çocuk kendine ait bir odada hazırlanabildi? Eşit koşullara sahip olmayanları eşit koşullarda yarışa sokmakla elde edebileceğiniz tek sonuç adaletsizliktir. Bu sınava giren yüzbinlerce öğrencinin aldığı kötü sonuçlar, zekâ ile ilgili eksiklerinden değil, sosyo-kültürel ortam eksiklerinden kaynaklanıyor.

Çünkü toplumsal tabakalaşmadan doğan eşitsizlikler, bireylerin gündelik yaşamlarına beslenmeden kaynaklanan bedensel özelliklerden tutun, psişik yetenekler, yaşama süreleri, üreme oranları, algı kapasiteleri, nitelikli eğitime erişme imkânları ve toplumsal sapma eğilimleri gibi pek çok faktöre kadar etkide bulunuyor. Bunların toplamı hayat şanslarını oluşturuyor. Yani tıpkı coğrafya gibi mensup olduğunuz toplumsal sınıf da kaderinizi büyük oranda belirliyor. Sınıflar arasındaki uçurum büyüdükçe, daha geniş kitlelerin önündeki hayat şansları azalıyor. Bu koşullarda çocukların okuyacakları liseleri kendi sınav başarılarının sonucunda “kazandıklarını”, dolayısıyla başarı ve başarısızlıktan onların sorumlu olduklarını varsaymak, bir sistemi yönetenlerin kendi insanlarına söyleyebilecekleri en büyük yalanlar arasındadır.

Dünyada gelir dağılımı adaleti en bozuk ülkelerden biriyiz. Sosyal refah devletinin Özal ile başlayan tasfiyesi, arkada kalan on yıllarda orta tabakaların bel vererek yoksullaşmasına, yoksulların ise açlık sınırının altına itilmesine neden oldu. Son ekonomik kriz manzarayı daha da ağırlaştırdı. Ama krizi fırsata çevirenler de var. 2022'nin ilk beş ayında bankaların net kârı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 400 artmış. Kriz üretici ve emekçi için yıkım, rantiye için fırsat oluyor. Kaynakları üretime ve halka döndürmek, her çocuğa nitelikli eğitime ulaşma imkânı yaratmak gerek. Bu ise bir siyasi irade meselesi. Türkiye’nin çarpık düzeninde sadece emeklinin yaşam standardı, asgari ücretlinin geçimi, EYT’linin özlük hakları vs. değil, ortaokul çocuklarını bekleyen gelecek bile siyasetin başka bir mantığın üzerine oturtulmasından geçiyor.