Liberalizm-Sosyalizm-Atatürkçülük
24 Haziran’da bir anlamda rejim değişikliğine yol açacak seçim yapılacak. Bu seçimlerde yarışacak cumhurbaşkanı adaylarını izlerken 2014 yılında Cumhuriyet gazetesinde yazdığımız yazıyı anımsadık.
Seçmelerin ve liderlerin ortaya koyduğu program ve taahhütlere baktığımızda sanki iç tutarlılık kaybolmuş ve nabza göre şerbet veren bir politika benimsemiş gibiler.
Oysa ülkemiz bu seçimlerle makas değiştirecek. Bu makas doğru bir şekilde değişmezse giden trenin kaza yapması mutlak. Bu açıdan baktığımızda liderlerin ülkenin geleceğe taşınmasında çok önemli bir “Türkiye Projesi” sunmalarını bekliyoruz...
Kaygılarımızın arttığı şu günlerde bu yazımızı bir kez daha dikkatinize sunuyoruz.
İşte o yazı:
Başlığa bakınca bu konu için sayfalarca bir makale yazılması gerektiğini öncelikle belirtmeliyim. Ancak Putin’in geçenlerde “ben liberalim” demesi; ekonomimizde yaşanan büyük olumsuzluklar; yolsuzluklarla ilgili açıklamalarda bile her cümlede birkaç kez Allah adının geçmesi; Başbakan’ın “ilim başka bilim başka” diyerek kitaptan kalbe inen imanın iman olduğunu belirtmesi; ülkemizin içinde bulunduğu badireden çıkma zorlulukları bizi yeniden bu tartışmaya itiyor.
KEMALİZM BİR BAĞIMSIZLIK HAYKIRIŞIDIR
Tam bağımsızlık savaşı yapan ve bağımsızlıkları için çırpınan tüm ülkelere örnek oluşturan devrimci şahlanışa Kemalizm diyoruz. Kuvayı Milliyeci ruhu tam bağımsızlık savaşının ilhamı idi. Bunu da sembolize eden kalpaklı Mustafa Kemal’di.
Ne sosyalistler ne de dinciler Mustafa Kemal’e kötü söz söylemezler. Gerçi tam bağımsızlık savaşı hilafeti kaldırmış olması nedeniyle dincilerin bilinçaltında Mustafa Kemal’e bir kızgınlık vardır; ama onu söylemeye cesaret edemezler. (Ama 2014’den bu yana Atatürk’e sövmeyen, hakaret etmeyen kalmadı; o da ayrı bir konu.)
ATATÜRKÇÜLÜK BİR UYGARLIK ADIMIDIR
Atatürkçülük savaştan bitap düşmüş bir ulusun uygarlaşma sürecidir. Burada Mustafa Kemal aydınlanmanın öncüsüdür.
Sosyalist Zeki Sarıhan’ın ifadesiyle bu dönem 1930’lu yılların Batılı yaşam tarzını hatırlatır. Bunu resmeden ve birçok çevrenin beğendiği en iyi fotoğraf, 1925 sonrasından başlayan Atatürk’ü cumhuriyet balolarında kadınlarla dans ederken gösteren resimdir.
Ülkemiz o dönemde yaratılan karma ekonomi modeli ve uygarlık getiren yasal düzenlemelerle ulus olma bilincine kavuşmuştur.
SOSYALİZM İNSANI İNSAN GÖREN ASİL BİR DOKTRİNDİR
Yine Zeki Sarıhan’ın tespiti ile sosyalizm üretim araçlarının mülkiyetini toplumsallaştırmak, topraksız köylüleri toprak sahibi yapmak, ağalığı ve sermaye egemenliğini toptan sona erdirmek, emeğin iktidarını sağlamak amacındadır.
Özel mülkiyetin karşısında değil, sermayenin egemenliğinin karşısındadır. Emeği yüceltir. Amelenin nasırlı ellerinden iğrenmez.
Sosyal devleti oluştururken harcı sadaka ve yardımla sağlanan din birlikteliği ile değil adil gelir dağılımı ile yoğurur.
Ancak Putin’in bile liberal olduğu küresel sermayenin ezici egemenliği karşısında asil duruşunu korusa da taraftar bulamaz.
LİBERALİZM BİREYİ DEĞİL ZENGİN BİREYİ, BİREY GÖRÜR
Bugün küresel ekonomi ve sosyal bütünleşmesinde icatları yapan toplumların yarattığı katma değer onları sermayeye egemen kılmış ve dünyayı yönetir hale getirmiştir. Küresel hegemonya aynı zamanda acımasız müdahaleci hal almıştır.
Onların verdiği kadar mutluluğu ve zenginliği alırsınız. Belirleyici onlardır. Özgür olduğunuzu hissedersiniz. İşiniz vardır veya şirketiniz size bir refah sağlıyor sanırısınız. Oysa bu bir aldatmacadır. Sermaye egemenliğinin dikkatini çekmiyorsanız ve onu rahatsız etmiyorsanız, mesele yoktur. Aksi halde her şeyinizi kaybetmeye hazır olun.
DİN LİBERALİZM İÇİNDE YAŞAM BULUR
Din kuralları kanaat etmeyi, tevekkülü, azla da yetinmeyi, itaati emrettiği için dinin bu güzel yönünü liberaller yani servet kazanmak isteyenler, bu sermayeyi sağlayacak güce erişmek için dini kullanarak toplumları uyuturlar.
Bugün ülkemizde yaşanan budur. Yolsuzluklara, cemaatleşmeye, rant ekonomisine ses çıkarmayan toplum, ahiret için çalışmayı ve oradaki güzellikleri tercih etmektedir.
Bugün dini, toplumsal tepkilere neden olmamak için kullanan gelmiş geçmiş en iyi bir hatip yapmaktadır. “İlim kitaptan kalbe inmedikçe ilim değildir” derken tasavvuf yapmakta, bilgili olmayı önemsememekte; asıl olanın Allah’ı ve eşyayı bilmek olduğunu masum kalplere yerleştirmektedir.
ZİHİNLER ALLAK BULLAK!
Ülkemizde zihinler öyle karıştı ki kimse kimseyi dinlemez ve beğenmez oldu.
Oysa Türkiye özel bir ülke olarak uygar bir toplum,hukuk devleti ve sosyal bütünleşmesini sağlamış bir ulus olma yolunda ciddi adımlar atmak ve yeniden saygın bir ulus olmak zorundadır... Ozanların atışması gibi tartışmalarla kaybedeceği zamanı kalmamıştır.
24 Haziran tarihinin yeniden dirilişin ve yepyeni bir uygarlık projesine adım atmanın başlangıcı olmasını diliyoruz.