Libya, Irak, İran, Pakistan ve Türkiye'ye açılan savaşın perde arkası

ABD imparatorluğu, esasen dolar hegemonyasıdır.

Doların tüm dünyada rezerv para olması demek, ABD’nin bedavadan lüks içinde yaşaması demektir.

Doların tüm dünyada rezerv para olması için de gezegenin en korkunç ve pahalı ordusunu beslerler.

O da yetmez gezegenin en güçlü ve sinsi istihbarat, terör, uyuşturucu ve bilumum karanlık işlerini de organize ederler.

Özellikle Batı Asya ve Kuzey Afrika’daki petrol ve doğalgaz ülkelerine abanmaları da bundandır.

Çünkü dünyanın patronluğu için petrolün dolarla alınıp satılması gerekir.

ABD’nin Ortadoğu politikalarına ve genel olarak tüm dünyadaki siyasetlerine bu damga vurmuştur.

İran’daki 1954 Musaddık darbesi mesela tam olarak bununla ilgilidir.

Musaddık petrolleri millileştirmeye kalkınca hemen bir MI6 ve CIA darbesi tezgahlandı.

Irak’ın 1921’den itibaren tüm tarihi darbe ve suikastlerle örülüdür.

Musul ve Kerkük petrolleri etrafında yaşanan Batı maşaları darbelerinde önce Türkiye ile Irak’ın birleşmesi engellendi, ardından da Mısır ve Suriye arasında kurulan Arap Cumhuriyeti’ne katılma planları önlendi.

Venezuela’da Chavez’in şeytanlaştırılması ve sonunda öldürülmesi, esasen petrolleri millileştirmesi ve Rusya ile işbirliği yapması ile pekişti.

Libya’da Kaddafi’nin sonu da benzer bir nedenden geldi.

Ülkesindeki 100 milyar dolarlık mütahitlik işlerini Çin, Rusya ve Türkiye arasında paylaştıran Kaddafi, 2011’de, ülkesinin 143 ton altınını kullanarak, dolar yerine bir Pan-Afrika para birimi olacak Altın Libya Dinarı projesiyle sonunu hazırladı.

İRAN VE TÜRKİYE BİRLİĞİNE KAMA

İran ile Türkiye’nin kaderleri ve tarihleri ortaktır.

İran ve Türkiye’deki darbeler tarihi de benzerdir.

1979 devrimi ardından 1980 darbesi, “Baş Börksüz Fars Türksüz olmaz” şiarının ABD açısından da doğruluğunu teyit etmişti.

Amerika başından beri petrol ve Batı Asya politikalarını dolar hegemonyası üzerine kurdu.

Çin’in 2000’lerden itibaren önlenemez yükselişi ve bugünlerde artık “petro-Yuan”dan bahsedilmesi Batı elitlerini sinirden çılgına çeviriyor.

1979’dan beri İran’ı sürekli ekonomik yaptırım baskısı altında tutan ABD, Tahran yönetiminin 2000’li yıllardaki avroya endeksli petrol borsası kurma niyetine, nükleer program tehdidiyle yanıt verdi.

2017’nin 21 Mart tarihinde İran, bundan böyle petrol ticaretinde ABD doları kullanmayacağını açıkladı.

İşte bundan sonra özellikle Amerikan saldırıları artmaya başladı.

Daha önce İsrail’in “İran’a saldırı” ısrarlarına red cevabı veren Washington yönetimi nasırına basan bu açıklama sonrası düğmeye bastı.

Suudi Arabistan’da darbe yaptırdığı genç prens Salman’ı öne sürdü.

Yemen’de doğrudan İran destekli Husilerle savaşa giren genç prens, Mart ayındaki İran açıklaması sonrası çıktığı bir televizyon röportajında, “İran bizi içeriden karıştırmadan önce biz İran’ı içeriden karıştırarak, önleyici savaş yapacağız” demişti.

Yemen, Suriye, Irak, Lübnan ve bilumum merkezlerdeki İran unsurlarına karşı açıkça savaş açtılar.

İran Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani’ye suikast emri bile verildi.

İran’daki olaylar, CIA, MOSSAD tarafından tasarlanıp Suudilere yaptırılan bir vekalet savaşından başka bir şey değildir.

Sadece İran değil, Türkiye de hedeftir.

Türkiye’de İran ayaklanmasını destekleyen kesimlere bakarsanız ne demek istediğimi anlarsınız.

Bunlar, sağcı, solcu, dinci, liberal alayı dolara bağımlı kesimlerdir.

Ancak FETÖ ve ana akım medya gibi 1980’lerden beri İran düşmanlığı yapanların pek fazla bildirmedikleri bir şey var.

Habertürk’ten Serdar Turgut, ABD’nin Türkiye’ye uygulamayı planladığı yaptırımları bir bir yazmış.

Türkiye’nin İran ve Rusya ile Soçi resmi, ayrıca Rusya’dan alacağı S-400, Türk Akımı ve nükleer santral cezasını kesmeye hazırlanan ABD, Sarraf davası bahanesiyle milyarlarca dolarlık banka cezaları ve yaptırımlara hazırlanıyor.

PAKİSTAN DA HEDEF

Bu arada Pakistan da hedeftedir çünkü o da Amerikan dolarına isyan bayrağı çekenlerdendir.

Çin ile işbirliğini geliştiren Pakistan, Kuşak ve Yol projesinin en önemli ülkelerinden oldu.

Son olarak Çin ve Pakistan ekonomik koridorunun Afganistan’a uzanması anlaşması 26 Aralık 2017’de Pekin’de imzalandı.

Bunun hemen ardından Afganistan’a apar topar giden ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, “Pakistan’ın Taliban ve diğer terörist unsurlara destek verdiğini ve Pakistan’ı hassasiyetle takip ettikleri” tehdidini savurdu.

Aynı söylem, ABD'nin yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesinde de "terör örgütlerinin Pakistan topraklarında faaliyet gösterdiği" iddiasıyla yer aldı.

Mike Pence’in Kabil ziyareti öncesi 19 Aralık 2017’de Reuters Pakistan’ın en önemli gazetelerinden Dawn’a dayandırarak önemli bir haber geçti.

Bu habere göre, Pakistan ve Çin ikili ticaretinde dolar yerine Yuan’a geçme kararı almıştı.

Çin, Kuşak ve Yol projesi kapsamında Pakistan’a 57 milyar dolarlık yatırım yapma kararını açıklamıştı.

ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Pakistan’ın en önemli NATO üyesi olmayan müttefikleri olmaktan çıkarılacağı mesajını verdi.

İran’daki olaylara geniş bir spektrumdan bakacak olursak, ABD’nin Çin’e karşı ekonomik savaşının en önemli ayaklarından biri olduğunu görürüz.

Bundan 5-6 yıl önce Rusya ile ticaretini ruble-yuan üzerinden yapma kararı alan Çin, 2 yıldır ortaya koyduğu Kuşak ve Yol inisiyatifi ile tüm dünyada ABD dolarının tahtını yıkmaya hazırlanıyor.

Bu Avrasya ve Güney girişimine ABD en sert biçimde yanıt vermeye çalışıyor.

Kuzey Kore ile nükleer gerginlikten tutun, Suriye, İran ve Afganistan’daki yeni saldırgan politikalarına kadar.

Bu saldırganlığın hedefinde, Avrasya ve Batı Asya’da karar kılan, zaten konjonktür gereği başka seçeneği de olmayan Türkiye ve Pakistan da var.

İran’daki Kürt ve Türkleri kullanarak Suriye benzeri bir kargaşalık çıkarmaya kalkışanlar ABD, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’dan başkası değildir.

Ancak bu kez yenilecekler.

Neden mi?

Anladıkları dilden İngilizce söyleyelim: “Asia is Rising!”