Lidere değil programa bakmalı
Aslı Baykal CHP’den Atatürkçü mirasın reddedilmesi nedeniyle istifa ettiğini açıklamış. Aslı Hanımın istifası CHP’nin AK Parti’yi en azından milli konulardaki tutarlılığıyla aşabilen bir parti olması beklentisinin boşa çıkmasıyla ilgili. Tabanın bu tür duyarlılığı olan kesimi Kılıçdaroğlu yönetimini eleştiriyor ama partilerine duydukları bağlılık nedeniyle “ehveni şer” duygusu içinde davranıyor. Kılıçdaroğlu’nun geçmişte “tıpış tıpış” oy vereceğini söylediği kesim esas olarak buydu: Rahatsız ama seçeneksiz CHP’liler.
Ancak bir de mutlu CHP’liler var. Bunlar Kılıçdaroğlu yönetimi ile kendilerini bulmuş hissediyorlar. Esas özellikleri liberal olmaları ancak kendilerini Türkiye’deki siyasal kültürün bir eseri olarak solcu zannetmeleri. Partinin eksik buldukları solculuk aşısını HDP’den takviye etmeye çalışıyorlar. Bu kesimde Aslı Baykal’ın istifasını bir kayıp olarak görmek bir yana geç kalmış bir “temizlik” olarak algılanacaktır. Nedeni ise Baykal döneminde partinin “kimlik siyaseti” yaptığını düşünmeleri.
Kimlik siyaseti denilince akla etnik, dinsel, mezhepsel ve cinsel kimlik gruplarının kolektif haklar talep etmeleri gelir. Kimlik siyaseti, toplumda çeşitli kimlik katmanlarının varlığı ile değil, bu kimliklerin mutlaklaştırılıp hukuki düzenlemenin konusu haline getirilmesi ile ilgilidir. Sağcılık, solculuk, liberallik, sosyal demokratlık, sosyalistlik ya da Rizelilik, Kayserililik birer kimliktir. Ancak sosyalistlere ya da Rizelilere yönelik özel hukuki haklar tanınmasını talep etmedikten sonra bunların kimlik olmaları ile kimlik siyasetinin konusu olmaları aynı anlama gelmez.
Liberaller, Deniz Baykal döneminde CHP’nin ulusalcı, laik(çi), fazlasıyla Atatürk ve Cumhuriyet vurgusu üzerinden devletçi bir siyaset tarzına hapsolduğunu, bunun sivil toplumun sözcülüğünü üstlenen AK Parti karşısında CHP’yi muhafazakâr ve antika hale soktuğunu düşünüyorlar. Nitekim seçim yenilgilerinin nedeni de buydu liberallere göre. Böyle konumlanan bir parti toplumdaki dar bir “ulusalcı-Kemalist” kimlik grubunun partisi görünümünü veriyordu. Yani kimlik siyaseti yapıyordu! Bu iddia bana ait değil. CHP’nin yönetici ekibinde yer alan Yunus Emre tarafından yazılmış Kökler adlı kitapta, Baykal dönemi adı verilmeden kimlik siyaseti yapmakla eleştiriliyor.
Dolayısıyla Aslı Baykal’ın istifasından CHP’nin hiçbir kaybı olmayacağını, aksine partinin dışa açılmasının ve büyümesinin tam da bu zihniyetten kurtulmakla mümkün olacağını düşünen bir kesim var. Sadece yöneticilerden ibaret değil, tabanın bir kısmı da bu eğilimde. Çünkü 1960’ların ortalarında başlamış olan sosyal demokratlaşma süreci, çeşitli aşamalardan geçerek hem ideolojik dönüşümün tamamlanmasıyla hem de tabanın eğitilmesiyle sonuçlandı. Nitekim CHP’nin Kılıçdaroğlu yönetiminden rahatsız olan kesiminin bile Türk toplumunun önüne koyabileceği hiçbir seçeneği yok.
Liberal CHP’nin çaresiz Atatürkçü CHP’yi teslim alabilmiş olmasının nedeni doğada olduğu gibi toplumda da hiçbir şey yoktan var olmaması… CHP, Kılıçdaroğlu yönetimi iş başına geldi diye liberal olmadı. Baykal döneminin milli hassasiyetleri gözeten tutumunu bile “kimlik siyaseti” diye karalayacak kıvama birden bire gelmedi. O nitelik, Baykal döneminde de, daha öncesinde de vardı. Atatürk’ün devrimcilik mirasından kurtulmadan “solcu” ve “halkçı” olunamayacağı iddiasının kökenleri sosyal demokratlaşma sürecinin başından beri partiyi ideolojik olarak savurmaktaydı.
CHP’nin çaresiz Atatürkçü kesimi, Atatürk’ün de bütün yetenek ve dehasına rağmen bir programın yani toplumsal sorunlara verilmiş en geçerli bütünsel cevabın simgesi olduğunu anlamaktan aciz durumda. Lider zuhur etmez. Bir programı temsil eder. CHP’nin bu ideolojik konumlanma ve programla üretebildiği lider eninde sonunda Kılıçdaroğlu oldu. Yani lider programı doğurmadı, program liderini buldu. O liderin kendine en yakın ekibi iş başına getirmesi işin sonraki aşamasıdır.