30 Aralık 2024 Pazartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Lozan Antlaşması’nın 100. yılında

Berna Bridge

Berna Bridge

Gazete Yazarı

A+ A-

Lozan Antlaşması’nın 100. yılı nedeniyle gittiğim Lozan kentinde adım adım Türk heyetini izledim, adeta o destansı günleri onlarla tekrar yaşadım. İngiliz heyetinin başındaki Lord Curzon 1859 doğumlu yani Lozan Konferansı’nda 63 yaşında. 2 yıl sonra, 1925’te de ölüyor zaten. Cepheden gelip 38 yaşında, 11 Kasım 1922’de Lozan’a ulaşan, bir hafta ertelemeyle 20 Kasım’da babası yaşındaki diplomatlarla anlaşma masasına oturan İnönü, konferansın birinci safhasını anlatıyor:

“Ben yemekte ne giyilecek bilmiyordum. Çünkü o güne kadar yalnızca çizme giymiştim. Otele girince akşam yemeğinde nasıl giyinmem gerektiğini sordum. Yaşamım boyu sabahları ilk iş ayağıma çizmelerimi geçirirdim. Lozan’a yalnızca bu deneyimle gittim. İlk iki gün geçer geçmez tamamen başka şartlar altında çalışmam gerektiğini fark ettim. Savaş alanından çıkıp gitmiştim, bu iş birden gözümde büyüdü. Hemen konferans heyetimizi çevremde topladım. Arkadaşlar, büyük bir görevle buradayız. Ben buna hazırlanan bir deneyimde değilim ama iki üç gün içinde anladım ki bir savaştan çıkıp şimdi diğerine girmişim. Hepimizi burada çok büyük dikkat bekliyor, gece gündüz çalışacağız. Böyle bir çalışma azmi ve disiplini içinde olmalıyız…”

Lozan Antlaşması’nın 100. yılında - Resim : 1
Oteldeki konferansın orada yapıldığını açıklayan levha

“Diplomatlarda orada öğrendiğim bir özelliği fark ettim. Diplomatların da askerler ve kumandanlar kadar memleketi korumakta, savunmakta görevi var, ekonomi ve sosyal unsurları çok iyi bilmeleri gerek. Böylece tüm protokol meseleleri benim için ikinci dereceye düştü. Diplomasi mesleğinin önemini burada öğrendim. Her zaman şu soruyla karşılaştım: Antlaşma beklediğimiz sonuçları verdi mi? İstediklerimizle elde ettiklerimiz nasıl karşılaştırılır? Öncelikle konferansların anlamını açıklayım. Kısaca masada pazarlıktır. Uzlaşma esastır. İnsan hiçbir zaman tam umduğunu bulamaz. Alınabilecek ve alınamayacak şeyleri ve ısrarları teşhis etmek, muhatabına doğru ifade etmek, hangi meseleleri ciddi tuttuğunu, hangilerinin vasıta, gösteriş olduğunu anlamak ve anlatmak gerekir. Bunu anlayan kişi için bu toplantılar oyuncak haline girer. Konu, asıl noktayı anlamaktır. Bu da deneyim ister. Deneyimi olmayanın çok dikkat etmesi gerekir ve hiçbir şeyin önemsiz görünmemesi şarttır.”

“Lozan’da birinci komisyonlar ve tali komisyonlar vardı. Her mesele tali komisyona gelip orada hazırlanırdı, bu komisyonlardakiler çok değerli insanlardır. Sonra büyük komisyonlara gelir. İngiltere’nin İstanbul işgalinde başta olan, komiser adı taşıyan kişi oradaydı, ikinci murahhastı ve Lord Curzon, baş murahhastı. İtalya, Fransa, Japonya’dan da seçme insanlar vardı. ABD yalnızca gözlemciydi. Her konferansta alınan sonuçlarda eksikler vardır. Herkes konferanstan sonra kazanım ve kayıpları düşünür. Olgun insanlar günün olanaklarını göz önünde bulundurur.”

Lozan Antlaşması’nın 100. yılında - Resim : 2
Konferans davetiyeleri. Beyaz olan açılış davetiyesi, sarı olan kapanış davetiyesi.
Sergilendiği yer Lozan Tarih Müzesi

“Trakya’yı silahla işgal etmemiştik ama memleketimize Meriç’e kadar olan bölgeyi dâhil etmeyi bu konferansla başardık, kabul ettirdik. İzmir’e girdikten sonra Mudanya’da mütareke yaparken Yunanlıların o bölgeden çekilmesini zaten istemiştik ve onlar çekilmişti. Konferans Ouchy Şatosu’nda gerçekleşti. Konferansta konuşma tarzımız takdir edildi. Bizde Osmanlı’nın söz oyunları yoktu, sadeydik, fikirlerimizi açıkça ortaya koyduk. Konferansta karşı tarafın amacı Sevr’i baz alıp, hızla Türkiye’yi yeni bir ekonomik darboğaza sokmaktı.4 Şubat 1922’e kadar olan dönemde Doğu Trakya sınırları, askeri tutsakların değişimi, 12 ada, Irak sınırı gibi konularda anlaştık ancak İstanbul’un boşaltılması, Boğazlar, Osmanlı borçları, kapitülasyonlar, Musul, Kerkük gibi konularda ortak nokta bulamadık ve Türk delegasyonu olarak konferansı terk ettik.”

Şimdi aynı isimle bir otel olan Leman Gölü kıyısındaki Ouchy Şatosu’nda araştırma yaparak geçirdiğim 2-3 gün ve gecede dokunduğum tırabzanlardan kapılara, duvarlardan odalara, Lord Curzon’dan İnönü’ye tüm heyetlerin nefesini, kavgalarını, kaygılarını, sorumluluklarının izlerini aradım.