29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Lozan’da neler döndü?’ -(TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

“Lozan’da neler döndü?” başlığı bana ait değil. Çünkü Lozan’la ilgili olarak, içinde “Dönmek” fiili yani “dalavere” bulunan, rezil bir cümle kuramam. Cümle, “Derin Tarih” adlı lüks tuvalet kağıdının Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Armağan’a ait.

Bugün, 24 Temmuz (1923) Lozan Antlaşması’nın yıldönümü ya dergisinin temmuz sayısına “LOZAN ve KÜRTLER, İngilizler ile Mustafa Kemal Nasıl Anlaştı?” yazan bir kapak yaptırmış. “Lozan’da neler döndü?” başlıklı makaleyi de kendisi yazmış.

Derginin kapağı ve makalesinin adı Mustafa Armağan’ın Lozan Antlaşması’na karşı iyi niyetli olmadığını, hasta bir zihinsel ve ruhsal yapı ile yaklaştığını gösteriyor. Bunu anlamak için “döndü” ve “nasıl” sözcükleri yeterli.

Margaret Macmillan

Margared Macmillan’ın kitabının adı “PARİS 1919, 1919 Paris Konferansı ve Dünyayı Değiştiren Altı Ayın Hikâyesi (ODTÜ Yayıncılık, 2001).

Paris Konferansı’nın sonunda Osmanlı devleti Sèvres Anlaşması’nı imzalamıştı ama bundan başka anlaşmaları da imzalanmıştı. Kitap işte bu müthiş altı ayı anlatır ve biraz da Lozan (Lausanne) anlaşmasın değinir.

Bu kitaptan sadece bir parağraf alıntı yapıp Mustafa Armağan’ın makalesine geçeceğiz.

“Sonu gelmez pazarlıklardan, Curzon’un Türklere baskı yapmak için bir ara salonu terk etme gösterisinden sonra, 1923 yılında bir anlaşma şekillenebildi. Gözlerinin altında mor halkalar belirmiş olan İsmet Paşa, Türkiye adına imzayı attı, İngiltere’nin İstanbul büyükelçisi de İngiltere adına imzaladı. Lozan anlaşması, Versailles’a, Trianon’a, St.Germain’e, Neuilly’ye ve Sevr’e benzemiyordu, yani Paris Konferansı’nın ürünü olan anlaşmalardan farklıydı. Curzon içinden, ‘Şimdiye kadar biz kendi barış anlaşmalarımızı dikte ediyorduk,” diye düşünmekteydi. Şimdi ise düşmanla pazarlık ediyoruz.” (Age.s.442-443)

Paragrafın iyice anlaşılması için küçük bir açıklama yapmam gerek: Yazarın Curzon dediği kişi George Nathaniel Curzon (1859 - 1925), dönemin Büyük Britanya Dışişleri Bakanı. Lozan’da İngiliz heyetinin başında bulunuyordu. Lozan Anlaşması, Başbakan David Lloyd George’un (17.01.1863 - 26.03.1945) siyaset hayatının ve Liberal Parti’nin sonu oldu.

Lozan anlaşması dışında kalan öteki bütün anlaşmalar sebep oldukları İkinci Dünya Savaşı sonunda yırtılıp atıldı. Şimdi sadece Lozan Anlaşması yürürlükte.

Şimdi gelelim Mustafa Armağan’ın zırva ve sabuklamalarına:

Lozan’daki dalavere (!)

“Bir devlet düşünün savaşa 2,5 milyon kilometrekarelik yüzölçümüyle giriyor, savaşı kaybediyor ve 777 bin kilometrekarelik bölümünü, yani yaklaşık dörtte birini kuirtarabiliyor ve ‘vatanımı kurtardım’ diye zafer çığlıkları atıyor. Peki geriye kalan dörtte üçlük toprak ‘gavur toprağı’ mıydı ki, elde gittiğine bunca sevinildi?

Halbuki başta bizzat Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Cumhuriyet’i kuran kadronun tamamı bu sözde ‘gavur toprakları’nda doğdular.” (Derin Tarih, S.66)

***

Hayatım boyunca okuduğum en rezil satırlardan biri! Utanmazlık anıtı!

Osmanlı tarihini kısaca anımsayalım: 26 Ocak 1699 Karlofça Antlaşması Osmanlı Devleti’nin toprak kaybettiği ilk dönüm noktasıdır. O tarihe kadar, etki alanlarıyla birlikte devletin yüzölçümü 24 milyon kilometrekareyi buluyordu. 1914 yılına kadar, Yunanistan (1821), Bulgaristan (1878), Romanya (1878), Sırbistan (1882), Makedonya (1912-13), Arnavutluk (1912), Bosna (1878), Hersek (1877), Mısır (1805), Libya (1911), Tunus (1881) ve Cezayir (1830) Osmanlı’dan ayrılmıştı.

Demek ki Mustafa Armağan’ın sözünü ettiği topraklar Anadolu, Suriye, Irak, İsrail (Filistin) Yemen ve Kızıldeniz kıyı bölgesi. Yani Müslüman Arap toprakları.

Lozan’ı imzalayanlar, Osmanlı rezilliklerinden arta kalan, anavatan Anadolu’yu kurtardıkları için sevinmeyip de ne bok yiyecekler bre adam? 21,5 milyonmetrekare toprağı senin sevgili Osmanlı’n kaybetmiş, bunun hesabını Cumhuriyeti kuranlara mı soracaksın?

Senin Suudi Arabistan’ını kuran sevgili Vahhabi Arapların daha 1811’de isyan etmiş.

Orta-Doğu’nun Arap topraklarının 1916’da Sykes-Picot Anlaşması’yla paylaşılması planlanmış, Sèvres ile resmileşmiş ve I.Dünya Savaşı ile uygulanmış...Uygulamaya senin sevgili Arapların, İngiliz Lawrence’in altınları peşine takılıp Osmanlı’ya ihanet etmiş...

İş Araplar sayesinde olup bitmiş, sen utanmadan, Araplara rağmen neden Arap topraklarını korumadın diye şirretlik ediyorsun? Tam anlamıyla bir falakalık durum!

***

Mustafa Armağan, Cumhuriyet’in ve kurucularının manyakça düşmanlarındandır. Birkaç aydır pespaye kitapçıklar armağan ediyor. Temmuz 2013 ayında Manavoğlu Nevres Bey’in “Yasak Kitap”ı “Son Halife’nin Dramı”nı dağıttı. Nevres Bey adındaki mechul zat, Mustafa Kemal için şu satırları yazıyor:

“Osmanlı padişahlarının harem hayatına düşkün olduğunu iddia edenler şu kadar insaf etmezler mi ki, bu Osmanlı padişahlarının hiçbiri Ankara Kız Öğretmen Okulu’nda okuyan hür ve bakire bir kızı gece vakti ve cebren okulundan alıp (....) cebren ırzını mahvetmek kötülüğünü yapmamıştır. Bir gözü firengiden kör olan (...) bir cumhurbaşkanına tapanların artık dünyada hiç kimsenin ahlaklılığını söz konusu etmeye hakları yoktur.”(s.75)

Bu cümlenin altını Mustafa Armağan da seve seve imzalar.

***

Margaret Macmillan’ın kitabından en sevdiğim bölümü aktaracağım:

“Akşamları Türk heyeti başkanı, pek sevdiği yeşil chartreuse (likör) ile avuntu buluyordu. Akılsızlık edip bir gece ona katılan bir Amerikalı, bir daha ömrünün sonuna kadar içki içmemeye yemin etmişti.”

Aşk olsun İsmet Paşa’ya, içince böyle içilir işte!

Ama bu cümleden sonra bir tehlike var: Bay Mustafa Armağan, İnönü’nün bir şişe Chartreuse karşılığında Musul’u sattığını iddia edebilir.