19 Aralık 2024 Perşembe
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Lübnan'daki o fotoğrafın perde arkası

Hüseyin Vodinalı

Hüseyin Vodinalı

Eski Yazar

A+ A-

Hep İsrail için söylenir: 'Terörist devlet' diye.

Aslında teröristin ağababası, İsrail’in büyük abisi ABD’dir.

Emperyalizm denen şey zaten terörizmin diğer adıdır.

ABD de İsrail gibi, ne uluslararası nizam dinler, ne devletler hukuku, ne insan hakları, ne yasa ne kanun, kural.

Menfaatleri için gözünü diktiği ülkeye, “bana yan baktın”, “havamı pislettin”, “çorbama tükürdün” gibi uyduruk gerekçelerle saldırır, darbe yaptırır, iç savaş çıkartır, terörist örgüt yaratır.

Hawai’den tutun, Guatemala’ya, İran’dan, Şili’ye, Türkiye’den Pakistan’a, darbe yaptırmadığı ülke yoktur dünyada.

Libya, Kongo, Somali, Sudan, Irak, Yemen, Vietnam, Ukrayna, Lübnan gibi ülkelerde de iç savaş ve doğrudan saldırı uyguladı.

ROCKEFELLER’İN 'DAMADI' T-REX

Exxoncu Rex Tillerson’un cemaziyelevvelini geçen gün Sözcü’de Soner Yalçın çok güzel anlattı.

ABD Dışişleri Bakanlığı koltuğuna nasıl oturduğunu, yardımcısının kim olduğunu, en önemlisi de kimin adamı olduğunu yazdı.

Trump’ın istememesine rağmen, Rockefeller kontenjanından bu önemli göreve geldiğini anlıyoruz.

Asıl hamisi de, Rocekefeller ailesinin özel danışmanı 95’lik Henry Kissinger.

Kissinger’in referansı ile Trump onu seçmiş dışişleri bakanlığına.

Hatta geçen aylarda istemediği ve görevden alacağı yönünde dedikodular da çıkmıştı ama T-Rex lakaplı petrolcü hala koltuğunda duruyor.

Kissinger’in soğuk savaş sonrası önerisi, “Rusya ile ABD işbirliği yapsın, Çin’i yalnızlaştırsın ve kuşatsın” idi.

Rex Tillerson da Yeltsin döneminden beri, Rockefeller’in şirketi Exxon’un başında, bu minvalde politika izlemiş bir isim.

Sonrasında Putin ile de iyi ilişkileri olmuş.

Ama Kissinger ile daha önce birkaç kez özel görüşme de yapan Putin, devlet başkanlığı döeminde bu oyunu görüp, bozmuş, Exxon gibi Amerikan şirketlerine Rusya sahasında verilen avantajlı anlaşmaları iptal etmişti.

İşte ondan sonra, ABD’de bir Rusya düşmanlığı giderek artmaya başladı.

Hatta iç politikaya da alet edildi, siyaset mühendisliğine soyundu Rockefeller’in adamları.

Biz bunları Neo Conservative (Neocon) ekip, yani eski Troçkist Yeni muhafazakarlar olarak biliyoruz.

İşte bu ekip sıkıştıkça sıkıştı, artık sivil toplum örgütleri, etki ajanları, terörist gruplar filan işe yaramayınca son dönemde kof nükleer tehdit silahını sandıktan çıkardı.

Aslında olan şuydu: Amerikan hegemonyası bitmektedir.

TİLLERSON’A LÜBNAN’DAKİ MUAMELE

Tillerson, Türkiye’ye gelmeden hemen önce, Ortadoğu turunun Lübnan ayağında bir şok yaşadı. Lübnan Cumhurbaşkanı Aun, başkanlık sarayına girişte karşılamadığı ABD Dışişleri Bakanı'nı bir odada dakikalarca bekletti. Önüne bir bardak su bile konulmayan Tillerson'ın zor anları bir de üstüne televizyondan canlı yayımlandı.

Lübnan'daki o fotoğrafın perde arkası - Resim : 1

O fotoğraf ibretlikti.

Tillerson'ın karşısındaki boş koltuğun tarafında bir bardak su dururken ABD'li bakana su bile verilmedi.

Bunun sebebi İran destekli Hizbullah'ın siyasi müttefiki olan Lübnan’ın İsrail ve ABD tarafından Suriye’den sonra hedef tahtasına konmasıydı.

Şöyle de diyebiliriz, Türkiye ile birlikte hedef tahtasına konması, yahut da İran ve Türkiye ile birlikte hedef alınması…

İsrail ordusu, hem Suriye’ye, hem Lübnan’a neredeyse savaş ilan etti.

İsrail Savunma Bakanı (ırkçı faşist) Avigdor Liberman, Ocak sonunda aynen şu sözleri sarfetti:

“Tüm gücümüzle yapacağız. Mümkün olduğu kadar çabuk ilerleyeceğiz. (2006'daki) İkinci Lübnan Savaşı'ndaki gibi Beyrut sakinleri plajda güneşlenirken Tel Aviv sakinlerinin sığınağa inmesinin görüntülerini görmeyeceğiz. İsrail'dekiler sığınakta oturuyorsa gelecek savaşta tüm Beyrut sığınakta olacak.''

İsrail İstihbarat Bakanı Yisrael Katz da, Aralık ayında Suudi medyasına demecinde, ''2006'daki Lübnan saldırısı, bugün yapabileceklerimizin yanında piknik gibi kalır. Lübnan'ı taş devrine geri döndüreceğiz'' demişti.

Bu açık bir savaş ilanı değilse acaba, merak ediyorum savaş ilanı nasıl bir şey!?

Ama sahici olmak için fazla gürültülü olduğu da bir gerçek.

Katz aynı açıklamasında Lübnan’a tehdidini, İran’ın Lübnan’da silah fabrikaları inşa edip, gelişmiş füze tesisleri kurduğu iddiasına dayandırdı.

Lübnan, İran, Suriye ve Türkiye’ye yönelen İsrail, ABD, PKK ve IŞİD tehdidinin arka planında gerçekten İran mı vardı? Yoksa olay tüm Doğu Akdeniz’i ilgilendiren bir başka gelişmeye mi dayanıyordu?

DOĞU AKDENİZ’DE OLAN ŞEY ENERJİ SAVAŞI MI?

2010 yılında Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz jeopolitiği kesin bir değişime uğradı.

Teksas merkezli enerji şirketi Noble, Doğu Akdeniz’de devasa boyutlarda bir doğalgaz rezervi belirledi.

Büyüklüğüne atıfla, bu sahaya Leviathan adı verildi.

İncil’de dev bir deniz canavarını tanımlamak için kullanılan bir kelime.

Bu sahanın son 10 yılda dünya üzerinde bulunan en büyük rezerv olduğu açıklandı.

Her şey ondan sonra başladı zaten.

Ünlü petropolitik uzmanı araştırmacı yazar William Engdahl, aynı Teksas şirketi Noble’ın daha sonra da Kıbrıs açıklarında yeni bir saha daha bulduğunu yazıyor.

Yunan ve Rum tarafına ait olduğu atfıyla! Buna da Afrodit ismi veriliyor.

Ortada Türkiye, Yunanistan, Suriye, Lübnan, İsrail, Mısır, Rusya, İran ve elbette ABD’yi içine alan yeni bir Ortadoğu meselesi doğmuş oluyor.

Leviathan ile Afrodit’i kim sahiplenecek sorusu üzerine Suriye’de malum iç savaş ve terör olayları tezgahlanıyor.

Suriye, içindeki düşmanlarla boğuşurken, Lübnan da geri çekilip doğalgaz topuna giremiyor.

Ancak Rusya ve İran’ın da yardımıyla Cumhurbaşkanı Esad’ın galip geldiği anlaşılınca işler değişiyor.

9 Şubat 2018’de Beyrut’ta düzenlenen tören bunun simgesi gibiydi.

Lübnan Cumhurbaşkanı Michel Aun, İtalyan ENİ, Rus Novatek ve Fransız TOTAL şirketleriyle, Lübnan münhasır ekonomik bölgesinde petrol ve doğalgaz çıkarmak üzere ilk anlaşmayı imzaladı.

Lübnan'daki o fotoğrafın perde arkası - Resim : 2

Avigdor Lieberman, hemen Lübnan’a saldırıya geçti.

Aşırı sağcı İsrail Savunma Bakanı, anlaşmanın geçersiz olduğunu belirterek, Lübnan’ın münhasır ekonomik bölgesini kendi bölgelerinde saydı.

Ancak Lübnan denkleminin içinde Rusya da vardı ve bu anlaşmayla birlikte Moskova, Lübnan’a gelişmiş silah sistemleri verme taahhüdünde bulundu.

1975’ten beri iç savaş ve dış tehdit altındaki Lübnan, sürekli elektrik kesintisiyle yaşamaya alışmış. Elektrik üretmek için motorin ithal eden ülke sadece buna 2 buçuk milyar dolar harcıyor.

Bu yeni gelişme Lübnan için Allah’ın bir lütfu oldu.

İngiliz Sismik araştırma şirketi Spectrum, ileri teknolojilerle yaptığı jeofizik araştırmalarında Lübnan karasularında 700 milyar metreküp doğalgaz rezervi olduğunu saptadı.

Suriye ve Lübnan’da yaşananlar, bu doğal hazinelerin çıkarılmasına mani oluyor.

Rusya’nın Novatek şirketi özel bir şirket olsa da, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e yakınlığıyla biliniyor.

Novatek’in Lübnan’daki anlaşmasıyla birlikte Rus Savunma Bakanlığı’na Lübnan ile ortak çalışma başlatılması için talimat verildi.

Rusya’nın Suriye’deki Tartus Deniz Üssü ile Hmeymim Hava üssüne Lübnan’da kardeş yolda.

İsrail ile Lübnan’ın arasına bir Rus gözlem bölgesi oluşturulması gündemde.

Lübnan ayrıca Rusya’ya tüm üs ve limanlarını da açma kararı aldı.

İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırılarında da Rus S-300 hava savunma füzeleriyle bir İsrail savaş uçağının düşürüldüğü de göz önüne alınırsa, Rusya Doğu Akdeniz’de kalıcı bir güç olarak sahneye çıkıyor.

İsrail’in Haaretz gazetesi, Putin’in İsrail Başbakanı Netanyahu’yu telefonla aramasından sonra İsrail hava saldırılarının sona erdiğini yazmış ve “Ortadoğu’da artık yeni patron Rusya” demişti.

İsrail işte bunun için çok öfkeli ve 10 Şubat’taki saldırılarında İran-Suriye-Lübnan Hizbullah hattını hedef alan “önleyici” saldırılara başvurmuştu.

Geçen Kasım ayında da Lübnan’daki Hizbullah’a benzer bir saldırı Suudi Arabistan’dan gelmişti.

Genç Kral Selman, Lübnan Başbakanı Saad Hariri’yi Riyad’dayken resmen esir alıp, istifa ettirmişti.

Hariri esaret altındayken Hizbullah’ı suçlamış, Rusya ve Fransa’nın da katıldığı (e haliyle TOTAL var işin içinde) bir diplomatik operasyonla serbest kalıp ülkesine döndükten sonra istifasını ve söylediklerini geri almıştı.

O tarihten de önce zaten, Suudi Arabistan ile İsrail’in kirli Siyonist Vahabi ortaklığı gün yüzüne çıkmıştı.

İstihbarat servisleri bile ortak iş çeviriyordu başta Suriye olmak üzere.

Ancak bölgede geniş çaplı bir savaş bekleyenler, daha önce de dediğim gibi avuçlarını yalamak üzereler.

William Engdahl’ın bölgedeki kaynaklara dayanarak yaptığı tespite göre, İsrail’in Suriye ve Lübnan’a saldırmaya ne gücü var, ne de niyeti. Dolayısıyla ABD’nin de yok. Ki zaten çekilme sürecinde bölgeden artık. PKK koridoru resmen başarısız oldu. İsrail’in son Suriye saldırısının asıl amacı, Şam yönetiminin hava savunma sistemini ve Rusya’nın kararlılığını test etmekti.

Her ikisini de test etti ve 1982’den beri ilk savaş uçağını yitirmiş oldu, üzerine de Putin’in fırçasını yedi.

Lübnan’daki son gelişmeler de, Rusya’nın bölgede istikrar ve denge sağlanmasında hayati bir rol oynadığının somut ispatı.

Zaten Tillerson’un Beyrut’taki o çaresiz ve yalnız görüntüsü her şeyi anlatıyor.

KAYNAKLAR:

F. William Engdahl - https://www.globalresearch.ca/will-lebanon-be-the-next-energy-war/5629332