Macron’un ABD karşıtı söylemi bir yanılsamadır
Dünyadaki saflaşma giderek netleşirken, Atlantik Cephesinde karmaşa devam ediyor. Dört yıllık Trump döneminde ABD’nin AB ile ilişkileri bir çok konuda sancılı geçmişti. ABD başkanlığına Biden’ın seçilmesiyle birlikte 2021 yılının hem ABD-AB ilişkileri hem de AB ülkeleri arasındaki çelişmelerin ele alınması ve “çözülmesi” açısından hareketli geçeceğini son iki ay içinde yaşanan gelişmelerden görebiliriz.
Macron 2021 yılına, daha önce de açıkladığı Avrupa liderliği iddiası ile girdi. Macron-Erdoğan mektuplaşmaları, Fransa’nın Türkiye ile ilişkilerini normalleştirme arzusunu – aynı şeyi Türkiye için de söyleyebiliriz- kısaca Fransa-Türkiye arasında 2019 yılından bu yana yaşanan Suriye, terör örgütü PKK/PYD, Libya, Doğu Akdeniz, NATO ve en son Azerbaycan-Ermenistan aranda yaşanan savaş ve bugün gelinen aşamada Macron-Erdoğan ilişkisinin ele alınmasını başka bir yazının konusu olarak ele almak gerekecek.
AB LİDERLİĞİNE OYNAYAN MACRON
Macron cumhurbaşkanı seçildiği 2017 yılından beri ajandasında hep Avrupa’nın lideri olma hedefini koydu. Kendisinden önceki Sarkozy ve Hollande dönemlerinden itibaren yerlerde sürünen Afrika’da, Batı Asya’da ABD’nin kuklası bir rol üstlenen Fransa vardı.
Macron’un 26 Eylül 2017 tarihinde, AB üzerine, Paris’in ünlü üniversitesi La Sorbonne’da yaptığı konuşma Avrupa’da bir heyecan yaratmıştı. Macron, “Avrupa projesinin çöktüğünü, etkisini yitirdiği ve yeniden yapılandırılması gerektiğini” ve bir “Avrupa ordusu kurulması” gerektiğini söylüyordu. Avrupa Parlamentosu’ndan Konsey ve Komisyon’a kadar bir dizi değişiklikler öneriyordu.
ABD İLE BİRLİKTE
Bu önerilerine sonraki yıllarda da devam etti. 4 Şubat 2021’de Atlantik Konseyi’nin sorularını yanıtladı. Avrupa’yı Atlantik Cephesinde tutma görevini yerine getiren bu “Düşünce kuruluşu” Macron’a “Güçlü ve egemen bir Avrupa için motor rolü oynayan bir lider” güzellemesi yaparak, özellikle Biden sonrası “Avrupa’nın nasıl Transatlantik ortaklığı içinde” tutulacağına cevap arıyordu. Macron’un bu sorulara verdiği cevapları çok kısa şöyle özetleyebiliriz:
ABD ile ilişkilerimizi çok taraflılık temelinde ele alıyoruz.
Biden’ın Trump’ın hatalarını düzelten adımlar atacağını açıklaması önemlidir (Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Ticaret Örgütü, Paris İklim Anlaşması…)
Küreselleşen dünyada yaşanan ekonomik, demokratik krizlere ABD ile çözümler üretebiliriz.
Ortadoğu’da, Hint-Pasifik bölgesinde istikrar ve barışı birlikte sağlarız.
Ulusal egemenlikçi tutumları doğru bulmuyoruz.
AMA EGEMEN BİR AVRUPA
Bu Atlantikçi yaklaşımların yanında şunları da söylüyor:
Avrupa’nın egemenliğini ve stratejik özerkliğini savunuyoruz.
Avrupa özellikle savunma alanında egemen olmalıdır.
ABD ile işbirliğine evet ama onların aldığı kararların bize dayatılmasına hayır.
NATO üyeleri içinde var olan “ABD ordusu bizi korur anlayışını doğru bulmuyoruz. Her ülke kendi halkını koruyacak tedbirler almalıdır.
NATO’nun yapısı, hedefi ve dünyada oynayacağı roller yeniden ele alınmalı ve yapılandırılmalıdır.
Çin’i topyekûn karşımıza almayı doğru bulmuyoruz; Çin hem ortağımız hem de rakibimiz.
Rusya Avrupa içindedir. Başta Ukrayna ve Belarus olmak üzere aramızda sorunlar vardır. Ama Rusya ile ilişkilerin ve diyalogun sürdürülmesi Avrupa’nın güvenliği açısından önemlidir.
ATLANTİK CEPESİNDE BOCALAMAYA DEVAM
Macron’un bu düşünceleri yeni değildir. Atlantik’e karşı tutum hep söylem düzeyinde kalmış ve somut adımlar atılamamıştı. Macron’un yukarıda sıraladığım düşünceleri Atlantik içinde patinaj yapan ve bocalayan tutumunu ortaya koymaktadır. Türkiye’ye karşı saldırıları hep Atlantik cephesinden yapılmıştır.
Çin’e karşı yürütülen “Uygurlara soykırım” yapılıyor suçlaması bir devlet politikası ve yine ABD’nin yönlendirmesidir.
PKK/PYD’ye karşı tutumunda bir değişiklik yoktur. Burada da ABD ile birliktedir.
Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile birlikte olma, Kafkaslarda Ermenistan ve Gürcistan politikaları Atlantik’ten kopmadığının göstergesidir.
Macron’un ABD’ye karşıymış gibi görünen Avrupacı tavrı bir yanılsamadan ibarettir.