22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Macron’un Rusya’ya yönelmesi ve derin devlet tartışması

Ali Rıza Taşdelen

Ali Rıza Taşdelen

Gazete Yazarı

A+ A-

Geçen hafta dünya Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u konuştu. Fransa’nın ev sahipliği
yaptığı G7 Zirvesi öncesi ve sırasında, hemen arkasından 27. Büyükelçiler Konferansında yaptığı konuşma ile gündem belirledi.
Büyükelçiler konuşmasına gireceğiz ama önce G7 Zirvesinin sonuçlarını birkaç cümle ile ifade edeyim. Zirve Atlantik güçleri açısında tam bir fiyasko ama Macron açısında bir diplomasi başarısıydı.
Aslında G7’nin artık bir işe yaramadığını geçen yıl Kanada’da görmüştük; Almanya Başbakanı Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı Macron, İngiltere Başbakanı Theresa May ve AB Konseyi Başkanı Donald Tusk’un ABD Başkanı Trump’ın karşısına dikildiği fotoğrafı hatırlayalım. Trump’ın başlattığı ticaret savaşı Atlantik’in emperyalist güçlerini birbirine düşürmüştü. Trump, zirvenin sonucunu beklemeden Kanada’dan ayrılmıştı.

MACRON’UN DİPLOMATİK BAŞARISI
Aslında bu zirvede de bir sonuç çıkmadı, aralarındaki çelişmeleri gideremediler. İran’a ekonomik yaptırımlar, Çin’le ticaret savaşları ve Brexit gibi konular üzerinde uzlaşma sağlayamadılar. Macron usta bir manevra ile ilk kez zirve sonuç bildirisini yayımlamayarak kamuoyuna "her şey yolunda" mesajı vermek istedi. Ama hiçbir şeyin yolunda gitmediğini kendisi de çok iyi biliyordu, zira Büyükelçiler Konferansı’nda konuya geniş bir yer verdi. G7, yeni saflaşmaların ve dengelerin oluştuğu bir dünyada geçerliliğini yitirmişti, eski dünyaya Soğuk Savaş yıllarına ait bir kurumdu.
Macron zirveyi kendisi açısından çok iyi değerlendirdi. Zirveden önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’i Fransa’ya davet ederek ikili görüşmelerde bulundu. Zirvenin ikinci günü Cevad Zarif’i tekrar Fransa’ya davet etti. Zirvenin belki de en önemli sürpriziydi. Zarif’le Macron’un kendisi görüştüğü gibi Almanya ve İngiltere’den yetkililer de görüştü. Trump Zarif’in gelmesiyle ilgili Macron’un kendisini haberdar ettiğini açıkladı ve şartlar oluşursa Ruhani ile görüşebileceğini söyledi. Bu ABD-İran arasında arabuluculuk görevini üstlenen Macron’un başarısıydı.

DÜNYADA BATI HEGEMONYASININ SONU
Macron’un Büyükelçiler Konferansı’ndaki konuşmasında "uluslararası düzenin, bugüne kadar görülmemiş bir şekilde altüst olduğunu, stratejik ve jeopolitik bir yeniden yapılanmanın, yaşandığı dünyada Batı hegemonyasının sonuna gelindiğini" söylemesi bir gerçeği ifade etmenin yanında aynı zamanda oluşan yeni dünyaya ilişkin yeni politikalar üretmek gerektiğinin de altını çiziyordu.
Macron "18. yüzyıldan bu yana Batı hegemonyasına dayanan bir uluslararası düzene alışmıştık. Arkamızda Fransız aydınlanması, İngiliz sanayi devrimi ve iki dünya savaşında ABD’nin siyasi ve ekonomik egemenliği vardı. Bütün bunlar Batı’nın hataları yüzünden altüst oldu. Aynı zamanda ABD’nin Ortadoğu ve başka bölgelerdeki diplomatik ve askeri seçimleri de... Bütün bunları derin bir stratejik bakış açısıyla yeniden düşünmemiz gerekecek" diyordu.

YENİ GÜÇLER ORTAYA ÇIKTI
Macron konuşmasında "uzun zaman küçümsediğimiz yeni güçler ortaya çıktı" dedi ve şöyle sıraladı: "Birinci sırada Çin ama aynı zamanda başarılı bir strateji yürüten Rusya. Ve Hindistan, sadece yeni bir ekonomik güç olarak değil siyasi güç olarak bu üç ülke uluslararası düzenimizi altüst ettiler ve ekonomik düzenimizde ağırlıklarını koydular... Bizim çoktandır yitirdiğimiz, gerçek bir mantık, gerçek bir felsefe ve hayalle dünyaya bakıyorlar."
Pazar ekonomisinin görülmedik bir kriz yaşadığını belirten Macron bu krizin "siyasal düzenimizi derinden etkileyen bir eşitsizliğe yol açtığını" söyledi.

RUSYA İLE İLİŞKİLERİMİZİN ÖNÜNDEKİ ENGEL DERİN DEVLET
Son iki haftadır bu köşeden Macron’un Rusya politikasının değişmeye başladığını yazdım. Macron, özetle ‘ABD veya Çin’den yana bir seçim yapma zorunluluğunda değiliz, çok kutupluluktan yanayız, güçlü bir Avrupa oluşturmalıyız, bunu da Rusya olmadan yapamayız’ diyor. "Rusya ile ilişkilerimize açıklık getiremezsek Avrupa kıtası hiçbir zaman istikrarlı olmayacak, biz de hiçbir zaman güvende olmayacağız. Avrupa’dan uzaklaşan Rusya Çin’e yaklaşır, bu hiç de Avrupa’nın yararına olmaz" diyor. Fakat diyor, içimizde Rusya ile ilişkilerimize direnen bir "Derin devlet" var.
Uzmanlar, Atlantikçi Sarkozy ve Hollande döneminde Dışişleri ve Savunma bakanlıklarına yerleştirilen Atlantikçi bürokratların Fransa’nın Rusya’ya yanaşmasına karşı çıktıklarını söylüyorlar.
Eski bakanlardan ve Fransa’nın Rusya Özel Temsilcisi Jean-Pierre Chevènement, derin devlet tartışmasına katılanlardan. Diyor ki: "Derin devlet her ülkede var Rusya’da da var. Bunlar her şeyi kendileri bilir ve emir almayı sevmezler. Rusya ile yakınlaşmaya karşı çıkan bu kesimlerin sesi kesilmelidir. Cumhurbaşkanı karar verir ve o uygulanır."
Peki Macron’u iktidara taşıyan derin devletin Atlantikçi kesimi değil miydi? Ne oldu da Macron eksen değiştirdi? Veya bu bir eksen değişikliği midir? Bu soruları cevabını haftaya vermeye çalışacağız.