Magazinleşiyoruz...-(TAMAMI)
Giderek magazinleşiyoruz... Kimi saygın ve de ciddi kültür-sanat olaylarına yaklaşımımız, algılayış biçimimiz ve de onların alt metinlerini okuyup irdeleme yerine, yalnızca yüzeysel bir biçimde değerlendirme eğilimimiz, neredeyse geleneksel bir hal alıp, çoğu kişi tarafından kullanılagelen bir yöntem oldu. Her şeye magazinin o anlaşılmaz ve de anlamsız olan penceresinin dar açısından bakıp, sözüm ona değerlendirmeye başladık. Kimi saygın sanatçılarla, onların ortaya koydukları yapıtları karalama, küçümseme, kimi zaman yok sayıp, hiç hak etmedikleri bir başka tarzda eleştirme biçimi neredeyse yeni bir tarz yaratacak denli kültür-sanat ortamımızda yer edinmeye başladı. Yani, eskilerin deyimiyle kimse gerçeği ile değil de, tam aksine, söylentisiyle, giderek dedikodusuyla ilgilenmeye başladı. Bu garip ve anlamsız moda ya da akıma, ne yazık ki, kimi saygın yayın organlarıyla onların yazarları da eşlik etmekten geri kalmadı. Ve kalmıyorlar da...
Son aylarda bu türden bir çok olay yaşadık. Örneğin, yılda bir kez verilen SİYAD ödüllerinin gecesine, ödüllerden daha çok Nuri Bilge Ceylan’ın hırkasının damgasını vurması, bu sanatçının belki de en iyi filmlerinden biri olan Bir Zamanlar Anadolu’danın içeriğinden daha çok Recep İvedik’le ilişkisinin söz konusu edilmesi, Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi projesinin küçümsenerek, maliyetinin sorgulanması, ve son olarak da Zeki Demirkubuz’un Yeraltından Notlar filminin kimlere göndermeler yaptığı ve bu sanatçının kimlerle arasının bozuk olduğu gibisinden haberler, söylentiler, makaleler, ne yazık ki bu yapıtların özünden çok dedikodusunu gündemle taşıyarak, gerçek anlamda değerlendirip söz konusu edilmelerini zedelemiş oldu. Bu tür yapıtlara ve sanatçılara böylesine bir yaklaşımın kimlere ne gibi bir yarar sağlayacağını anlamak ise sanırım mümkün değil.
Kültür-sanat ortamımızda yaygınlaşan bu tür yaklaşımın son örneği ise Zeki Demirkubuz’la Nuri Bilge Ceylan arasındaki kavga, dargınlık ya da ona benzer bir şekerimsi durum. Herkes, Demirkubuz’un o güzelim filmi yerine bunu yazıp-çiziyor ve de tartışıyor. Neden darılmışlar, Zeki son filminde nasıl göndermeler yapmış, kinle ve nefretle film çekilebilir mi, Ankara sıkıntısı ile Mayıs sıkıntısının arasında bir benzerlik var mı vs. vs...Kimse filmle ilgili dişe dokunur bir şey söyleme gereksinimi duymuyor, yalnızca Zeki ile Nuri arasındaki gerginlik öne çıkarılıp söz konusu ediliyor. Hani ikisi de bu oyuna gelip bir şeyler söylese kimileri için bir şenlik olacak. Bereket versin ki susuyorlar. Zeki defalarca bu tür iddiaların bir söylentinden - dedikodudan ibaret - olduğunu belirtip, ciddiye almadığını söylese de, kimileri inatla bunun üstüne gidip, bir şeylerin olmasını bekliyorlar. Garip bir tutum. Ama nevar ki yalnızca bu tür söylentileri yazıp-çizenler bunun garip bir tutum olduğunun farkında değiller.
Ama birileri bu tutumla da yetinmeyip işi daha da ileri götürüp Zeki Demirkubuz’un Yeraltından Notlar filminin bir kin, bir hesaplaşma bir haset sonucu oluşturduğunu yazmaktan da çekinmiyorlar. Bu bir eleştiri ya da saptama değil, onun da ötesinde hiçbir eleştiri tarzı ile uzak-yakın ilişkisi olmayan garip ve benzeri ne görülmüş ne de görülebilecek bir yaklaşım. Bu tür yaklaşımları da anlamak, anlayabilmek mümkün değil.
Zeki ile Nuri’nin olmayan - olsa da bizleri hiç ama hiç ilgilendirmeyen - kavga ya da dargınlıklarının birilerine bir yarar sağlayacağını hiç sanmıyorum. Bundan yarar sağlamayı amaçlayanlar belki bu yönetmenleri biraz üzer, biraz kızdırırlar ama, ortaya koydukları yapıtların değerlerinden bir şeyler yitirmesine asla neden olamazlar.
Biraz da kişiler yerine, onların ortaya koydukları bu yapıtları değerlendirip, bizlere ulaştırmak istedikleri olguları yorumlayabilme gayretini gösterebilsek, ne güzel olur. Çünkü ne Zeki Demirkubuz, ne de Nuri Bilge Ceylan’dan, elimizde ve sinemamızda birer tane daha yok...