Mahmut Makal
Onun yanındaysanız, gam kasavet uzak durur sizden. Her zaman güler, güldürür, suskunluğu sevmez bir ağabey. Uzun boylu, sarışın, sırım gibiydi tanıdığım yıllarda.
Sık sık uğradığı DTCF’deki odamda, Zafer Çarşısı’ndaki Köşem Kıraathanesi’nde, Sanat Kurumu’nda uzun söyleşilerimiz, birlikte yolculuklarımız oldu. Deli dolu yaşadı, eyvallahı yoktu kimseye, susmadı, susturulamadı. Mahpus damlarını ona da gösterdiler.
Köy edebiyatının, köyü içerden gösteren yazarların öncüsüydü, Bizim Köy, Hayal ve Gerçek gibi zamanında ses getiren önemli yapıtlara imza attı.
Başta özgüveni olmak üzere, her şeyini o da Köy Enstitüleri’ne borçluydu.
Tanıdığım en renkli yazarlardandır, köy çocuğunun böylesine rastlanmaz pek. Köylüden de başka biri... Başka, bambaşka bir insandı Mahmut ağabey. Sürgünlerin, soruşturmaların ardından işsiz kaldığı çok oldu. İşsizken de, koltuk altında çantası eksik olmazdı. Bazı sözcükleri vardı Mahmut ağabeyin, yalnız o bilir, bir de onunla samimi olanlar bilirlerdi. “Clay” sözcüğü örneğin. Anlattığına göre, bir roman kahramanıydı aslında “Clay”, biraz çapkınca bir kahraman, ama o kafasına göre anlamlar verir, size de kabul ettirir, sonunda onun havasına girer, “Clay” deyiverirdiniz. Makal’la konuştukça zaten sözcüklerin anlamları değil de, kullanımları olduğunu anlardınız.
Kâğıt paraların küçüğünü dışa, büyüğünü araya sıkıştırırdı. Cebinden çıkardığında paralı olduğu anlaşılmasın diye. Tutumluydu. Nasıl olmasın? Üç yıl çalıştıysa beş yıl boşta kalmış. İki çocuğu var. Gene işsiz zamanlarından birinde 1974 yılında Ecevit imdadına yetişti. Ona Karadeniz Demir Çelik’te bir iş verdiler. Bir başka işsizlik döneminde Venedik’te bir üniversitede Türkçe dersleri verdi. Değerini bilmeyenler kadar bilenler de oldu. UNESCO 1967 yılında Makal’ı gençlere örnek gösterdi. Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun onun için yazdığı ‘Herifçioğlu Sen Mişel’de koyvermiş sakalı/ Neylesin bizim köyü, n’itsin Mahmut Makal’ı’ şiirinin topluluklarda okunmasını çok severdi. Bir zamanlar biz de zevkle okurduk bu şiiri. O günlerde bir köy çocuğunun böylesine ünlenmesinden rahatsız olanlar az değildi.
İsim takmayı severdi. Uzun süre dostluğunuz olmuşsa, hele de sevmişse sizi, mutlaka bir lakap yakıştırıverirdi. Tutardı da... Ben Makal’ı tanıyınca dili köylülerin yarattığına inandım.
İlk atandığım kente, Amasya’ya gidince, “Ferhat” diye yazdı kimi mektuplarını bana. Bekârdım. Ferhat ile Şirin’in memleketine gitmiştim ya, oradan bir şirin bul demeye getirirdi. Öyle de oldu...
İlk yazılarımı okuyan, düzelten, yol gösteren ilk yazardı. Sonra Muzaffer Buyrukçu, Mehmet Seyda, Adalet Ağaoğlu yapıtlarımı okuyup bana yol gösterdiler. İlk iki yapıttan sonra da böyle bir desteğe pek gereksinmeniz kalmıyor. Örneğin, bir yazımda, “öte yandan” diye bağlamıştım iki tümceyi. Sevmemişti bu “öte yandan” sözünü Makal. “TRT dili gibi” demişti. O gün anladım ki, konuşurken TRT’yi örnek alacaksınız, ama yazarken değil.
Sonradan bazılarını Çürük Kapı ile Küskün Fotoğraflar’a da aldığım ilk öykülerim Ankara’da çıkan Barış gazetesinde yayımlanırken, 15.12.1972 tarihli mektubunda şu satırlarla bana güç vermişti:
“Arabacı Veli’nin Atı’nı okuyorum Barış’ta. İyi gidiyor. Her gün bir tadımlık koyuyorlar. Sanırım bu sabah okuduğum dokuzuncu parça idi. Belki otuz gün sürecek? Aman bu çalışmaları sürdür. Bitmez tükenmez bir kaynaktır gecekondu yaşantısı. Derken bitişikteki gündüzkondulara da atlayıverirsin, daha genişler alan. Bizden söylemesi, senden çalışması ve de çalışmanı hiçbir yaşamsal koşula engelletmeden. Din, toplum ve aile bağları ve de koşulları ikinci plana alınmadıkça yazarlıkta başarı yoktur. Sıyrılacaksın ve etkilerinde kalmayacaksın. Amatör kalmaya niyetliysen bir diyeceğim yok. Bazı otobüsleri kaçırmış bir ağabeyin olarak bunları söylemeden edemedim.
Sağlık haberini eksik etmezsen seviniriz. İyi, başarılı ve mutlu günler.” Mahmut Makal