26 Kasım 2024 Salı
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Makroekonomik görünümün çelişkileri

Uğur Civelek

Uğur Civelek

Eski Yazar

A+ A-

Geride bıraktığımız hafta içinde açıklanan bazı veriler, bir önceki yıla ilişkin makroekonomik görünümümüzü belirginleştirdi. Kabaca tahmin edilebildiği için beklentiler değişmedi, kırılganlık yönündeki algılar azalmadı. Eğilimlerin sürdürülebilir olmayışı, sorunlardaki ağırlaşma ve küresel koşullardaki olumsuzlaşma geleceğe yönelik endişeleri artırmaya devam etti.
Açıklanan veriye göre 2017 yılı Gayri Safi Yurtiçi Hasılamız, bir önceki yıla göre yüzde 7.4 oranında artmış. Ekonomik görünümü algılamaya çalışırken bir tek bu rakama bakarak değerlendirme yapmak pek anlamlı olmaz; anılan dönemi irdelerken enflasyon ve işsizlik konusundaki eğilimleri de dikkate almak gerekir. Söz konusu dönemde yıllık tüketici fiyatları yüzde 8.52’den yüzde 11.92’ye yükselerek alarm vermeye başlamış. İşsizlik oranı ise bir önceki yıla göre değişmeyerek yüzde 10.9 düzeyinde kalmış.

Hemen yukarıda özetlemeye çalıştığımız rakamsal görünüm, gelecek konusunda güven vermiyor. Ortaya çıkan hormonlu ve geçici olma olasılığı yüksek büyüme, işsizliği azaltmayı başaramamış fakat enflasyon baskılarını azdırmış! Makroekonomik görünüm dengesizleşerek güven verici olmaktan uzaklaşmış; nispeten olumlu destek sunan küresel koşullar, ağırlaşmış sorunların ve yan tesirlerin görünüm üzerinde belirleyici olmasını şimdilik engellemiş.

Ayrıca istihdamda yaşanan artışın da sorgulanması gerekiyor. İşsiz tanımının sunduğu boşluklardan yararlanarak, stajyer veya mesleki eğitim kapsamı altında istihdamın şişirilmiş olabileceğini de hesaba katmak gerekiyor. Eğer söz konusu zorlama yapılmamış olsa idi, istihdam daha sınırlı ve işsizlik oranı daha yüksek görünebilirdi! Bu açıdan bakıldığında olumlu düşünmek zorlaşıyor. Enflasyon ve işsizliği artıran yüksek oranlı büyüme, geleceğe yönelik beklentilerin olumsuzlaşmasına katkı yapar hale gelebiliyor! Zira ortaya çıkan eğilimler kendi ayakları üzerinde duramıyor ve bir önceki yılda yapılandan daha fazla desteğe bağımlılaşmış bir çaresizlik yaşıyor.

Kaynak sıkıntısı büyürken, uygun maliyetli krediye ve aşırı gevşek maliye politikası uygulamalarına olan bağımlılığın artışı kırılganlık algısını yeni rekorlara taşıyor. Bu süreçte etkisizleşen para politikasına rağmen, fiyat istikrarı ile finansal istikrarı korumak giderek zorlaşıyor. Hızlanan bir şekilde olumsuzlaşmaya başlayan küresel koşullar ise, günü ve görünümü kurtarmak adına acil ihtiyaçların karşılanabilmesi olasılığını azaltıyor.
Mali sektör kendisinden beklenenleri yerine getiremeyeceğinin endişesini yaşıyor ve bunun sinyallerini daha belirgin bir şekilde veriyor. Lokomotif olarak görülen inşaat sektörü birikmiş sorunları altında tekliyor ve alarm veriyor. 2017 yılında geleceğin talebini öne çeken kredi ve vergi teşvikleri ise iç talebi daralmaya zorluyor. Özetle söylemek gerekir ise, bir birim büyüme veya istihdam için eskisine oranla çok daha büyük risklerin alınması gerekiyor ve buna rağmen umulan sonucun alınabilmesi ihtimali azalıyor.

2017 yılında ciddi yan tesirlere ve sorunların ağırlaşmasına karşılık, günü ve görünümü bir şekilde kurtarmış olabiliriz. Fakat bu sonucun bir çeşit takas olduğunu unutmamamız gerekiyor; zira geleceğimiz üzerindeki belirsizliğin artacağını bilerek ve belirleyici olma şansımızı azaltarak bunu yapıyoruz. Ve bugün, geçmişteki tercihlerin sıkıntısını daha yoğun bir şekilde yaşıyoruz; aynı şekilde yol almakta giderek daha fazla zorlanıyoruz.

Son altı ay içinde Türk Lirası yüzde 19’a yakın oranda değer kaybetti. Buna bağlı olarak enflasyon baskıları daha da güçlendi, net döviz borcu olanların kaybı 40 milyar dolar kadar artarak kaynak sıkıntısını derinleştirdi. Ağırlaşmış sorunları nedeniyle işlevselliğini korumakta zorlanan kurumsal yapının, zor koşullara olan direnci azaldı. Ekonomik hesaplar ile siyasi olanlar arasındaki çelişkiler iyice büyüdü. Küresel koşulların destek olmaktan çıkarak köstek olmaya başlaması olasılığı arttı. 2018 yılına ilişkin makroekonomik görünümü kısmen de olsa korumaya çalışmak yönündeki tercihlerin yaratabileceği olası sonuçlar, riskten kaçınma eğilimini güçlendirir hale geldi!