08 Ocak 2025 Çarşamba
İstanbul 12°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Maraba kültürüne teslim olmak

Halim Gençoğlu

Halim Gençoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Bu hafta Afrika’da Batı sömürgeciliğine dair başka bir yazı hazırlamıştım fakat son günlerde olan biten olaylar üzerine bir şeyler yazmak istedim.

Bilindiği üzere marabanın sözlük anlamı, birinin toprağını işleyerek yalnızca ürüne ortak olan kimse demektir. Fakat burada kullandığımız anlamındaki “maraba” avam kültürünü temsil eden tiptir.

Benim doğup büyüdüğüm Trabzon’un bir köyünde çocukluğumda eski komşularımız vefat edince yaşadıkları evlere marabalar yerleşmişti. Köklü ailelerin çocukları büyükşehirlere taşındıkları için toprağı işlemek yahut fındığı-çayı toplamak için o evler yukarı köylerde gelen bir maraba aileye teslim edilirdi. Maraba aileler konaklarda yaşama kültürünü, oradaki komşuluk adetlerini bilmedikleri için yeni geldiği yere adapte olmakta hem kendileri zorlanırdı hem de köyde yaşayan eski aileleri dolaylı olarak rahatsız ederlerdi. Mesela marabalar farkında olmadan bağıra çağıra sesli konuşur, gürültü kirliliği yapardı. Ya da belli başlı patika yolu kullanmak yerine daha kısa olan bir ailenin bahçesinden geçip karşı yola varırdı.

ESKİ DÜZEN VE GÖRGÜ

Biz yazları köye çıktığımızda böyle bir şeyle karşılaşmıştık. Rahmetli dedem buranın şahsi mülk olduğunu ve ortada sınır çizgisi yok diye bahçenin yol olarak kullanılmayacağını yeni gelen marabaya öğretmişti. Fakat maraba aileler zamanla köylerdeki evlerin çoğunu işgal ettikleri için artık eski düzeni bilip o nizama alışan köklü aileler aksi huysuz olarak anılır oldular. Yani eski düzen ve görgü kuralları artık göze batmaya, maraba takımını rahatsız etmeye başladı.

Ben Trabzon’da liseyi bitirip üniversitesi eğitimi için şehir dışına çıktığım zaman köyümüzde 80 haneden ancak 6 tanıdık eski aile kalmış, tabiri caizse marabalar köyü istila etmişlerdi.

SÜZNAK MAKAMI RUS ESERLERİ

O kırmızı kiremitli eski köy evlerinde biz Yakup Kadri’den Peyami Safa’ya kadar bütün Türk klasiklerini okumuş, Gogol, Gorki, Dostoyevski gibi yazarların eserleriyle ufkumuzu genişletmiştik. Babam bazı akşamları odasında tambur çalar, Süznak makamının hüznü evde bir sükunet havası yaratırdı. Dedem kendi odasında kitap okur, bazen mırıldanarak Kur’ân okur, o seda çatıya doğru yükselen soba dumanına karışırdı. Hava soğuk-sıcak fark etmez evde her daim soba yanar, sobanın üstünde çay, fırınında köy ekmeği pişerdi.

Akşam ezanı okunmadan çocuklar eve girer belli saatte sofralarda yemek yenir, çay içilirdi. Cumhuriyetin ilk öğretmenlerinden olan dedem çarşıdan gelirken İş Bankası’nın çıkardığı Başak Çocuk dergilerinden getirir henüz ilk okulda olan ben ve kardeşlerimi okumaya teşvik ederdi. En az 100 yıldır komşuluk yaptıkları aileler birbirlerini bilir, birisi diğerine süt getirir ondan yumurta alırdı. Komşu komşunun külüne muhtaçtır, ev alma komşu al gibi atasözleri boşuna doğmamıştı.

FERDİ TAYFUR

Yaşadığımız bu dünyayı usta sanatçı merhum Ferdi Tayfur kendi köyü için,

“Bir başkadır Torosların yağmuru

Anam evde hazırlamış hamuru

Çok özledim havasını, suyunu abo

Hadi gel köyümüze geri dönelim

Fadime’nin düğününde halay çekelim” sözleriyle çok güzel anlatır.

Benim çocukluk dönemimde ise o kırmızı kiremitli evlerde kitap okuyarak, Türk örf ve adetlerine göre yetişen çok güzel insanlar yaşadı ve göçtüler. Ne yazık ki artık sosyal medyadan siyasete, günümüzde hakim olan yaşam tarzı bu değil de o bahsettiğim yol iz bilmeyen maraba takımının baskın olduğu bir dünya ile karşı karşıyayız.

SOSYAL ÇÜRÜME İLE İMTİHAN EDİLİYORUZ

Türkiye’nin gündemini işgal eden maraba tip ve zihniyetlerinin empoze edildiği, mikrofon tutulduğu bir dönem her tarafı sarmış durumda… Bir özenti kültürünün erozyonuna sürüklenmiş bütün kanallarıyla halkı çukura doğru çeken bir sosyal çürüme ile imtihan ediliyoruz.

Açık konuşacağım; sürekli ülkenin sosyal medyasını işgal eden D. Polat, Ş. Subaşı, M. Övünç gibi karakterler ülkeye ne verebilir, halkımıza sormak isterim. Bazı üniversiteler bile olması gereken ciddi bilim insanlarını değil de tabiri caizse artık “medya maymunlarını” konuk edip popülerlik peşinde hareket etmektedirler.

Çocuk yetiştiren annelerin yerini çocuğu kayınvalidesine bırakıp piramit görmeye Mısır’a giden, sosyal medya platformlarında boy gösteren tipler aldı. Bayramlar artık bayramlaşma değil tatil planlarının yapılacağını günlere dönüştü. Her halükarda bu maraba kültürünün avamlığına teslim olmuş durumdayız.

Sömürgecilikle imtihan olan Afrika ülkeleri dahi bu tuzağa düşmezken Türkiye’de siyasetçilerin çocuklarından sanatçılarına kadar popülerlik yarışında yol iz bilmeyen ve bir nevi maraba kültürünü temsil eden kesim, 1071’den beri Anadolu’yu ekip biçen üreten Türk toplumunu rahatsız etmeye devam ediyor.

Afrika Batı Trabzon