Marksizm’in yerelliği ve evrenselliği
Türkiye’de solun sanatçılara ilginç bir yaklaşımı var: Solun değerlerini halka yaygınlaştırma çabasında onları hep yetersiz görmek... El üstünde tutulan bir sanatçı, solun düşünsel ve sanatsal değerlerini örgütsel yapılarda savunmak yerine kendi bireysel girişimlerinde dışa vurmakla yetindiği sürece, sol çevrelerin sitemlerinden kaçamıyor. Elbette düşüncelerin maddi güce dönüşmesi, kitlelerin bilincine ve eylemine örgütlü savaşım içinde yerleşmeye başlamasıyla ivme kazanır. Ne ki burada sanatçıyı bekleyen bir olumsuzluk da vardır: Sanatçı, bu ivme adına, sol çevrelerden birini seçerek ona bağlı yapılarla yoğun ilişkiye girdiği anda, öbür oluşumların birdenbire kendisinden uzaklaştığını duyumsar. Düne kadar onu yere göğe sığdıramayanlar, artık yalnızca yanlışını aramaya başlayacaktır. Katıldığı örgütte ise kendisinden en çok istenen şey, sanatsal çabasında örgütün düşünsel çaba ve pratiğini doğrulamasıdır.
TEHLİKELİ İLİŞKİLER
Öte yandan, emek savaşımına güç kazandırmak adına örgütlü tutum almakla aynı zamanda siyasal iktidarın baskı ve kısıtlamaları karşısında özgür sanatsal atılımlar için güvence ortamı sağlayacağını uman sanatçıyı, oysa şimdi bu tehlikeli ilişkilerden ötürü, her köşe başında nice sanat dışı tuzaklar ve sıkıntılar beklemektedir. Bu köşede, iki hafta önce, Çin KP Genel Sekreteri Şi’nin görüşlerinden yola çıkarak yazdığım “Marksizm’in Evrenselliği” yazısı, kimi arkadaşlarca, “yanlış bir örgütsel tavırdan ötürü çarpıtıcı yorumlara dayalı yönsemeler” olarak değerlendirildi.
Tam yedi yıl önce Kalkedon Yayıncılık’ta Çin kaynaklarından çevirilerle işe koyularak Dünya Solu Dizisi’ni bugüne kadar sürdüren ve günümüzün komünizm kavrayışını anlamamızda küçümsenmeyecek payı bulunan dostum Cem Kızılçeç’ten de, daha düzeyli olmakla birlikte, ağır eleştiriler alınca, konuyu daha bir açmak gereği doğdu. Mektubunda, “Marksizm tüm insanlara ve tüm zamanlara uygulanabilecek bir ‘evrensel değer’ değildir.” dedikten sonra, Şi’nin “Çin’e özgü ulusal yol”u savunduğunu belirterek, şu saptamayı veriyor:
“Marksizm, Türkiye’de yerelleştirilemediği için başarı kazanamadı. Türkiye’nin ‘çakma Marksistleri’, başka yerli ve yabancı politik düşünce akımlarının etkisini aşamadılar.”
Cem, “Marksizm’e göre bir bilimin içerdiği evrensel ‘hakikat’ veya evrensel doğrular açık uçludur” yargısını, “Marksizm; proletarya ve insanlığın kurtuluşunun Marx ve Engels tarafından kurulmuş ... çeşitli ülkelerin proletaryasının devrimci pratiği içinde zenginleşen bilimidir.” cümlesiyle pekiştirerek aslında onun evrenselliğini vurgulamış olsa da benim şu cümlemi eleştirmeyi de ihmal etmiyor:
“Marksizm’in yöntem olarak vazgeçilmezliğinin gerekçesi buradadır.”
YÖNTEMİ VE BİLGİYİ İÇSELLEŞTİRMEK
Cem’in bu cümleye getirdiği eleştiri şöyle: “Marksizm’in bir yöntem olduğu düşüncesi, onu bir epistemolojiye indirger, bu görüş Batı Marksizm’inin yorumudur.”
Gerçek şu ki, bilimlerin ve bilimsel yöntemlerin evrenselliği, dogma olmayışlarından gelir. Oysa Batı Marksizm’i konusunda Cem o kadar önyargılı ki, komünizmin başarısızlıklarının asıl sorumlusunu da orada arıyor. Bir köşe yazısında bu savları tek tek irdeleyip sonuçlandırmanın olanağı yok. Ama sorunları ve kavramları daha önceden içselleştirmişsek, yanlış anlama ve yinelemelerden kaçarak, bir köşe yazısındaki vurguları kendimiz için sınama şansı olarak değerlendirebiliriz. Sözü bu bağlamda, yine kendisinin yayımladığı, -başta Jameson olmak üzere- birçok Batılı Marksist’in görüşlerini Çin için kaynak alan bir kitaptan alıntıyla sona erdiriyorum:
“Batı Marksizm’ine bağlı düşünür ve sosyalistler, Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa ülkelerinde yaşanan dramatik değişimler üzerine titiz değerlendirmeler geliştirmişler, Marksizm’in gerçekçi önemini analiz etmişler ve sosyalizmi yeniden üretip zenginleştirmişlerdir.” (Pu Guoliang - Xiong Guangqing, Dünya Solu ve Çin’in Konumu, Ocak 2011, s. 151)