Matematik ve Nabi Avcı -(TAMAMI)
Ortaöğretimde türev, integral, olasılık, fonksiyon, algoritma, zorunlu müfredattan çıkarılmış. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı diyor ki: “Öğrenciler az ve öz öğrenecekler. Bilgiye boğmayacağız. Çocuklara günlük hayatta kullanacakları temel beceriler kazandırılacak.”
Ömür boyu “günlük hayat” hapsi
Demek ki çocuklar artık “bilgiye boğulmak” yerine, ömür boyu “günlük hayata hapsedilecekler”. Ufku en baştan günlük hayatla sınırlı yeni bir nesil yetiştirilirse, toplumun güdülmesi de bir hayli kolaylaşır doğrusu.
Matematik müfredatı, “grafik ve tabloların yorumlanması”, “ölçme” ve “tüketim aritmetiği” gibi “temel” konulara indirgenmiş. Demek ki, öğrenciler seçmen yaşına eriştiklerinde, farklı “kömür-makarna sepet”lerinden hangisinin daha değerli olduğunu doğru ölçüp, kime oy vereceklerine artık kolaylıkla karar verebilecekler.
Matematiğe karşı tutum yetişkinliğin ölçütüdür
Bir toplumun yetişkinlik düzeyi, matematiğe karşı tutumuyla ölçülebilir. Düşünsel gelişimin olgunluk dönemi, “kavramlarla düşünme” aşamasıdır. Matematik, uygarlıkla birlikte insanlığın “kavramlarla düşünme” aşamasına erişimini simgeler. Çocuğun düşünsel gelişiminde de bunu önceleyen dönem, “karmaşalarla düşünme”dir. Karmaşalar, aralarında herhangi bir ilişki olan şeylerin bir araya getirildiği öbeklerdir. Karmaşalarla düşünme, mantık kurgusundan yoksundur. Düşünsel gelişimde karmaşalardan kavramlara geçiş, ortaöğretim çağında gerçekleşir.
Hayatın özünün “günlük” olduğu, kavramlarla düşünmenin günlük hayatta işe yaramadığı için gereksiz olduğu savı, eğitimi, bazı hayvan türlerinin yavrularına avlanmayı öğretmeleri düzeyine indirgemekten başka bir şey değildir. Bu yaklaşım, hayatı edilgin, geldiği gibi giden, yaratı içermeyen, kendiliğinden bir etkinliğe indirgemenin, yani insani özünden yoksun bırakmanın bir dışavurumudur. Müfredatın kalan “az”ı, “öz”den yoksun olan kesimidir.
Mantığın kaynağı gerçekliktir
Müfredattan atılan matematiksel kavramların hepsi, soyutlama yoluyla “gerçek hayat”tan türetilmiştir. Matematiğin salt insan zihninin ürünü olduğu savı, büyük bir yanılgıdır. Matematikte bir önermenin doğruluğunun ölçütü, o önermenin, doğruluğu kabul edilen ya da doğru olduğu daha önce gösterilmiş önermelerden hareketle, mantık kurallarına uygun bir çıkarımlar dizisi sonunda elde edilebilmesidir. O zaman matematiğin gerçeklikle olan ilişkisi, sadece kullandığı kavramların değil, aynı zamanda mantık kurallarının gerçeklikle olan ilişkisine dayanmaktadır.
İnsan beyni, doğuştan mantık kurallarıyla donanmış değildir. Bu kuralların kaynağı, gerçekliğin kendisine ait nedensellik ilişkileridir. Mantık, insanlığın gözlemlediği ilişkileri kolektif bir soyutlama sürecinden geçirmesi sonucu oluşmuştur. Her yağmur yağdığında bulutların bulunması, ama bulutların varlığının ille de yağmurla sonuçlanmaması, “Bulut, yağmur için gerekli olup, yeterli değildir” genellemesine yol açmıştır. Mantığın doğuştan gelmeyip, sonradan yaşam içinde edinildiğinin önemli bir göstergesi de, bazılarının bu yetiyi ömür boyunca edinememesidir.
Matematik, “uygulamalı mantık”tır. Einstein, doğanın matematiksel olduğunu söylüyor. Ama doğa ile matematik arasındaki esas ilişki, bunun tersidir. Matematiğin doğa bilimlerinde gördüğü etkin işlev, doğanın matematiksel olmasından değil, matematiğin “doğasal” olmasından kaynaklanmaktadır.
Matematik ve Avrasya
Ortaöğretim, kavramlarla düşünme açısından eğitim sürecinin en önemli aşamasıdır. Matematik de insanlığın kavramlaştırma yetisinin en yetkin ürünleri arasındadır. Yapılan değişiklik, öğrencileri günlük hayatın biçimselliğine sıkıştırıp, hayatın özünü anlamada yeni ufuklardan yoksun bırakma sonucunu verecektir.
1959’dan bu yana yapılmakta olan Uluslararası Matematik Olimpiyatları’nda son yirmi yıldır ilk on sırada yer alanlar, ezici bir çoğunlukla başta Çin olmak üzere Avrasya ülkeleri olmaktadır. İlk on içinde yer alan ABD takımı da, hemen hemen tümüyle Asya kökenli öğrencilerden oluşmaktadır. Ülkemizin de yaklaşık 100 ülkenin katıldığı bu yarışmada sık sık ilk on içinde yer alması, eğitimde gerçekleştirilen dönüşümlere rağmen, Atatürk Devrimi’nin “akıl ve bilim” konusunda bize bıraktığı miras sayesindedir.