23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Mazide kalmasın lütfen...

Yaşar Arslan

Yaşar Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

SAYIN Aydınlık okurları ve Türk futbolunun takipçisi kardeşlerim… Son yazılarımda sıkça değindiğim üzere futbol kulüplerimizin günümüzdeki yabancı transferleri ile 90’lar ve öncesindeki yabancı oyuncu politikası tamamen farklı. Kulüplerimizin son dönemde daha çok yabancı futbolcu transferi yapmasına rağmen gerileme döneminde olduğunu açıkça görebiliyoruz. Gelenin gideni arattığına da canlı olarak şahit oluyoruz. Maalesef…

ESKİNİN İYİLERİ

Carlos Antonio Zago, Stephen Appiah, Mario Jardel, Pablo Martin Batalla, Şota Arveladze, Ricardo Quaresma, Nicolas Anelka, Daniel Amokachi, Felipe Melo, Jay-Jay Okocha, Wesley Sneijder, Toni Schumacher, Mario Gomez, Gheorghe Popescu, Guti Hernandez, Samuel Eto’o, Roberto Carlos, Claudio Taffarel, Didier Drogba, Alex de Souza ve Gheorghe Hagi… Bir çırpıda aklıma gelen, güzel Türkiyemizin kulüp futboluna büyük katkılar yaptığını düşündüğüm birkaç futbolcu…

Son olarak, Altınordu Kulübü’nün altyapısından yetişen Burak İnce, Almanya Birinci Ligi (Bundesliga) ekiplerinden Arminia Bielefeld ile sözleşme imzaladı. Kulüplerimiz, bütçelerini dengelemek için genç futbolcularının bonservislerini bir bir Avrupa’ya satıyor. Yakın zamanda Avrupa kulüplerine giden gençlerimiz; Cenk Özkaçar, Altay’dan Lyon’a. Mert Çetin, Gençlerbirliği’nden Roma’ya. Çağlar Söyüncü Altınordu’dan Freiburg’a. Yiğit Emre Çeltik, Altınordu’dan Fortuna Sittard’a. Doğan Erdoğan, Samsunspor’dan Lask Linz’e. Metehan Altunbaş, Eskişehirspor’dan Lask Linz’e. Ali Akman, Bursaspor’dan Eintracht Frankfurt’a. Zeki Çelik, İstanbulspor’dan Lille’e… Elbette bu örnekleri çoğaltabiliriz.

Süper Ligimizin havasını teneffüs edemeden, kulüplerine yeteri kadar yardımcı olamadan bonservisleriyle Avrupa kulüplerine satılan cevherlerimiz… “Elimize geçen fırsatları değerlendirirsek başarıya ulaşırız”ı hedef olarak belirlemek yerine, kulüplerimizin oyuncu satarak daha güçlü oluruz yönündeki futbol politikası, uzun senelerdir bizi sınıfta bırakıyor. UEFA turnuvalarında başarılı olamıyoruz sayın futbolseverler.

BÖYLE BİR TRANSFER TABLOSU…

Sayın okurlarım, her sezon daha iyisini yapma girişimleri gibi gözüken ancak sadece paranın öne çıktığı “futbolcu transfer borsası”nın sebep olduğu tablo işte bu. Amaç güya daha büyük gelirler elde edip güçlü futbolcu kadroları oluşturmak ama birçok kulübümüzün başlayıp da bitiremedikleri, hulahop çemberi çevirir gibi başarı gelmeyince vaatleri yeni sezona taşıdıkları bir süreç, bir kısır döngü yaşıyoruz… Kulüp yöneticileri ne hikmetse her yeni sezona bir öncekinden daha güçlü ve iyi hazırlandıklarını söyler ama sahadaki tablo çoğu zaman farklı olur…

GELEN GİDENİ ARATMAMALI

“Gelen gideni aratır” atasözümüz ne güzeldir. Bu atasözümüz, bizim kulüplerimiz, başkanları ve yöneticileri için de geçerli oluyor sıkça. Ajax, Bayern Münih, Borussia Dortmund, Manchester United, Chelsea, PSG, Real Madrid, Napoli, Atalanta ya da Roma gibi değişik yapılardaki Avrupa kulüplerinin çoğu ise önceki hatalarından ders çıkardıkları için her yeni sezona programlarını güncelleyerek başlıyorlar. Hem takım içerisinde de hem de kulüp yönetiminde gelenin gideni aratmadığını, aksine daha da başarılı olabildiklerini görüyoruz.

Kalın sağlıcakla sayın Aydınlık okurları ve sayın sporseverler…