23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Mazlum edebiyatıyla zulüm edenler

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-

Sendrom, tıp ilminde özel bir bozukluğu gösteren, birbirleriyle ilişkisiz gibi görünen ancak bir araya geldiklerinde tek bir olgu olarak kendini gösteren bulguların bütünüdür. Sendromlar kalıtsal ya da edinsel nedenlerle oluşabilir. M.Ö altıncı yüzyılın ilk dönemlerinde Kudüs’te mevcut olduğu iddia edilen bir Yahudi krallığının, Babil kralları tarafından yıkıldığı ve hanedan ailesi ile hizmetkârlarının Babil’e esir olarak götürüldüğü veya sürgün edildiği iddia edilir. Babil’in en kudretli ve etkin krallarından olan ve tarihte Irak, Anadolu, Suriye, Lübnan, Filistin ve Mısır’ı merkezi idaresine katan 2. Nebukadnezzar (Nebi Kadri Asur) M.Ö 586’da Kudüs’te (Yer-Şalom, Jero-Salem, Barış-Huzur Diyarı, Selamet Yeri) yaşayan Yahudileri gözetiminde olmaları amacıyla İmparatorluğun başkenti Babil’e götürür. Yahudi edebiyatında Babil Esareti veya sürgünü olarak anlatılan bu hikâyede Babil Kralı 2. Nebi Kadri Asur Yahudilerden nefret eden onlara zulmü reva gören hükümdar olarak tasavvur edilir.

Nesilden nesillere aktarılan ve kalıtsal bir sendroma dönüşen bu hikâye sebebiyle Irak savaşında talan edilen müzelerden Yahudilerin en çok nefret ettiği Babil Kralı 2. Nebukadnezzar’ın heykelinin çalındığı ve İsrail’e götürüldüğü iddia edilir. Yahudilerin Avrupa’da maruz kaldıkları zulümlerin sebep olduğu sendromlar bir kalıtsal Siyonist-Yahudi karakterine dönüşmüştür. İstisnalar kaideyi bozmaz. En trajik durum ise, acılara, sürgünlere, katliamlara, yoksulluğa maruz bırakılan bir halkı temsil ettiğini iddia edenlerin herkesten hatalarına ve zulümlerine karşı hoşgörülü yaklaşmalarını beklemeleridir. Zulüm ederken tarih boyunca yaşanılan travmaların ve acıların gerekçe olarak kullanılması psikolojide tıbbi bir hastalık olarak ele alınmıştır.

YPG/PKK İLE SİYONİSTLERİN BENZERLİĞİ

6 Eylül 2021’de Fırat Aras adıyla yayınlanmış bir yazı dikkatimi çekmişti. Sosyal medyada ‘Karşıtına benzeme veya dönüşme’ başlığıyla yayınlanmıştı. Mazlum nasıl bir zalime dönüşür veya ona zulüm edene benzemeye başlar ve de zalimden daha zalim olur sendromunu açıklamaya çalışır. Mazlum Kürtlerin temsilcisi ve mazlumun hamisi olduğu iddiasıyla yola çıkan, adalet, kardeşlik, barış ve demokrasi mücadelesi yürüttüğünü iddia edenlerin muktedir olduklarında yıkmak istedikleri zalimin düzeninden daha zalim bir idareyi nasıl inşa ettiklerini bariz örnekler ve bilimsel çalışmalar ortaya koymaktadır. Aklın yolu birdir misali kendilerini tarih boyunca zulme maruz kalan bir millet olarak tasavvur eden Yahudilerin muktedir olduklarında nasıl bir zalime dönüştüklerini anlatan Suri araştırmacı yazar Narim Sargon 15 Aralık 2021’de sosyal medyada neşrettiği yazısında Kürt halkının temsilcisi olduğunu iddia eden YPGPKK ile mazlum Yahudi halkın temsilci olduklarını iddia eden Siyonist Stern-Irgun-Haganah örgütlerin kullandıkları argümanların, metotların ve siyasetlerin benzerliklerine dikkat çekmiştir.

EZİLENLERİN PEDAGOJİSİ

Bu konuda bilimsel çalışmalar yapan Brezilyalı filozof Paulo Freire, ‘Ezilenlerin Pedagojisi’ adlı kitabında mazlumun zalimine dönüşmesi olayını yaşanan birçok örnekten hareketle şöyle açıklıyor: “Zulüm gören, horlanan, insanlık dışı muameleye maruz kalanların iç dünyasında, zalim ve baskıcı insanların etkisi zannedilenden çok daha fazla. Çünkü zalim, sadece fizikî olarak kısıtlama yoluna gitmiyor, aynı zamanda psikolojik olarak da zulmettiğinin hayatına etki ediyor. Üstelik bu psikolojik yaralar, fizikî yaralar gibi görünür olmadığından, etkilerini fark edebilmek zaman alıyor. Bu nedenle, zulüm gören mazlum, süreçle birlikte zalimin ideolojisini içselleştirdiği için, bir süre sonra tıpkı onun gibi davranmaya ve adeta ona dönüşmeye başlıyor.”

“Zalimin, mazluma kendini zayıf hissettirmesi bir noktadan sonra kendini suçlamasına, yok etmesine ve öz bilincinde açılan bu boşluğu zalimin ideolojisiyle doldurmasına yol açıyor.” Bunun içindir ki Freire, özgürleşmenin, zulümden kurtulmanın sadece amaçlar değil araçlarda da kendine özgü ve özgür olması gerektiğini ileri sürüyor. Ona göre ezilen, aslında öncelikli olarak çarpık düzenden çok, kendi konumuna itiraz, o konumdan kurtulmak için de isyan ediyor. Ez0en konumuna geçtiğinde ise zalimine dönüşüyor. Freire’nin teoremini alıp Kürtlere uyguladığımızda, Kürtler daha zulüm altındayken bile, zalimlerine dönüşmek için adeta birbirleriyle yarışıyorlar.

KENDİ MUHALİFLERİNİ İNFAZ EDERLER

Örgüt veya tek tek bireyleriyle en fazla muhtaç oldukları barış, özgürlük, hak ve adalettir. Bu nedenle kurdukları parti ve kurumlara, hatta doğan çocuklarına barış ve özgürlük gibi isimler koyarak, ne denli barışa, özgürlüğe, hak ve hukuka özlem duyduklarını yansıtır. Elde etmek için bunları devletten talep ederek, ölümüne mücadele ederler. Buna rağmen kendileri gibi düşünmeyen, kendileriyle aynı kulvarda yürümeyen, hatta yıllarca kendileriyle yol yürümekle birlikte, kimi nedenlerden dolayı kendilerinden ayrı düşen arkadaşlarına bile, zalimlerinin kendilerine uyguladığı zulmün katmerlisini uygulamakta bahis görmezler. Devlet, muhalif ya da karşıtlıklarından dolayı onları zindana atarken, onlar kendi muhaliflerini infaz ederek, kendilerine zindan da yaşama hakkını bile tanımazlar.”

MAZLUMİYET ARKASINA SIĞINIP ZALİMLİK YAPMAK

Bu tespitleri destekleyen en bariz örnekleri muktedir oldukları Güney Doğu Anadolu’da yaşandı ve halen Fırat’ın Doğusunda Suriye sahasında yaşanıyor. ABD-İsrail güdümünde siyasi-ekonomik ve askeri olarak YPGPKK muktedir olduğunda kendisi dışında hiçbir Kürt örgütüne yaşam hakkı tanımamakta, kendisine biat etmeyen, uygulamalarını eleştiren Arabi, Kürdi, Türkmen, Süryanilere düşmana mubah görülen zulmü tereddütsüz ve amasız tatbik etmektedir. Otoritelerine karşı çıkmayı “mazlum Kürtlerin tarihine ihanet ve düşmanın tarafında olmak” olarak yaftalamanız kaçınılmazdır. Bu sıfatlarda olan muhalefetin ezilmesi ve yok edilmesi mubah olmaktadır. Babil esareti sendromu ve zalimin edebiyatıyla zulüm abidesi olana en bariz örnek Siyonist İsrail devletidir. Yahudi mazlumiyeti ardına sığınarak ve her eleştiriyi Yahudi karşıtlığı olarak sunarak yasa tanımazlığına, işgallere, sürgünlere, zulmüne kılıf yapmaktadır. Burada asli görev Yahudi ve Kürt kardeşlerimizin omuzlarındadır. Yaşanan zulmün suiistimal ve istismar edilmemesi, onların adına bir zalime dönüşen örgütlere payanda olmaması için Nietzsche’nin deyimiyle; “Canavarlarla savaşan kendisinin de bir canavara dönüşmemesi” için azami derecede dikkat etmelidir!