27 Aralık 2024 Cuma
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Meclis Başkanı’na Ayazağa soruları (113)

Mustafa Mutlu

Mustafa Mutlu

Eski Yazar

A+ A-

Ülkemizdeki bütün tarihi kasırlar, saraylar; Milli Saraylar Daire Başkanlığı’na...

O da Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na bağlı...

Bu saraylar, kasırlar, köşkler, Türk halkının tarihi ve kültürel mirası...

Har vurup harman savrulamaz, peşkeş çekilemez, eşe-dosta kiralanamaz!

Çünkü hepsinde geçmişimizin parlak izleri, geleceğimizin dersleri barınır!

***

Hal böyleyken Meclis Başkanlığı, Huber’i hâlâ tam olarak boşaltmayan Abdullah Gül’e Maslak’taki meşhur Ayazağa Kasrı’nı devretti...

Hem de tam 49 yıllığına...

Neymiş; Abdullah Gül kendi adını taşıyan bir vakıf kurmuş...

Bu vakıf sözüm ona, “ülkedeki çoğulcu ve özgürlükçü demokrasinin geliştirilmesi” için faaliyet gösterecekmiş...

Kurucuları arasında kardeşi, damadı ve TMSF eski Başkanı da varmış...

İşte; Meclis Başkanlığı, 11. Cumhurbaşkanı daha rahat çalışsın, kendine yakışır bir çalışma mekanı olsun diye bu kasrı, bu vakfa vermiş!

***

Huber için 110 yazı yazmıştım; Abdullah Gül baskıların arttığını görünce nihayet taşınmaya razı oldu!

Huber’i boşalttı ama bu kez tarihimiz açısından ondan çok daha değerli bir yapıya, hem de 49 yıllığına el koydu.

***

Meclis Başkanı Cemil Çiçek’e soruyorum:

Bu işlemi nasıl onayladınız?

Milli saraylar ve kasırlar babanızın malı mı ki istediğinize, istediğiniz koşullarda devredebiliyorsunuz?

Ayazağa Kasrı’nı, Abdullah Gül’e neden ve hangi şartlarla devrettiniz?

Hayattaki diğer cumhurbaşkanları da kurdukları ya da kuracakları vakıflar için birer yönetim merkezine ihtiyaç duyarsa, onlara da elinizdeki diğer kasırları ya da sarayları tahsis eder misiniz?

***

Hafta sonunu önce Ankara’daki Kitap Fuarı’nda, pazar günü de Kadıköy’deki “kadına şiddeti protesto yürüyüşü”nde geçirdim.

Bazı okurlarım Huber’i ve henüz adını tam öğrenemedikleri Ayazağa Kasrı’nı hatırlatıp “pişkinlik”ten dem vurdular...

Sonra da “Vazgeçecek misin? Yenilgiyi kabul edecek misin?” diye sordular.

Onlara verdiğim yanıtla bitireyim yazıyı:

Huber de Ayazağa da babamın malı olsa, hiç bu kadar uğraşmam; “Al tepe tepe kullan” derim.

Ama değil!

İkisi de bu yoksul halkın mülkü ve tarihi...

Dolayısıyla akıl “Yeter” dese de “bu kâlp” susmaya, durmaya izin vermez...

Kısacası; hayatta olduğum sürece...

Gasp ettikleri yerleri onlara zindan etmeye devam edeceğim!

‘USTA’YA!

Dün yine içim bir tuhaf oldu:

Yer Teşvikiye Camii...

Musalla taşında Türk ve dünya edebiyatının en büyük isimlerinden biri olan Yaşar Kemal yatıyor.

Cenaze namazı için oluşturulan safların en önünde Kürt partisinin lideri Selahattin Demirtaş, sessizce tabuta bakıyor. O Demirtaş ki; Yaşar Kemal’i, “Kürt kimliğini inkar etmekle görevli devlet yazarı” olmakla suçlayan gelenekten geliyor...

Hemen yanında önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül... Şimdi, “Yaşar Bey babamın arkadaşıydı” diyor ama yıllarca “komünist” diye onu hedef gösterenlerin başında geldiğini unutacağımızı sanıyor!

***

Ben dün o camiye de gitmedim mezarlığa da...

Riyaya ve sahtekarlığa ortak olmak istemedim.

Aldım elime İnce Memed’i; sayfalarını öptüm, kokladım.

Çukurova doldu odamın içi...

Bu yetti bana!

Huzur içinde uyu Yaşar Abi...

GÜNÜN SORUSU

Sorum Diyanet İşleri Bakanı’na:

Cumhurbaşkanı’nın devlet olanaklarıyla yaptığı “umre” gezisi dinimizce savurganlık mı değil mi?

APO’NUN ON ŞARTI!

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Abdullah Öcalan’ın PKK’ya yaptığı silah bırakma çağrısı ve hükümete sunduğu belirtilen 10 maddelik metinle ilgili olarak iktidara basit bir soru sormuş:

“Müzakere masasında Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek olan ilk 3 maddesini ‘Değiştirebiliriz’ sözü verdiniz mi?”

Bu maddeler şöyle:

MADDE 1: Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

MADDE 2: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.

MADDE 3: Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli, kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.

Başkenti Ankara’dır.

***

Bir de Öcalan’ın on şartını okuyun; Metin Feyzioğlu’nun kaygılanmakta ne kadar haklı olduğunu görürsünüz!

Peki; hükümet Anayasa’nın değiştirilemez üç maddesini değiştirmeye kalkışır mı?

Yanıtım basit:

AKP’nin yaptıkları, yapacaklarının teminatıdır!

KAÇIRMAYIN!

Sözüm özellikle İstanbul’da yaşayan okurlara: Ne yapın edin; bugün saat 13:30 ile 16:00 arasında Caddebostan Kültür Merkezi’nde olun...

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin, 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen ‘Üç Devrim Yasası’nın yıldönümü nedeniyle düzenlediği “2015’te Türkiye’nin Demokrasi Gerçeği” konulu paneli kaçırmayın...

Panelin konuşmacıları:

Prof. Dr. Aysel Çelikel, ÇYDD Genel Başkanı...

Prof. Dr. Necla Arat, Kadın Araştırmaları Derneği Başkanı...

Müjdat Gezen, sanatçı...

Doç. Dr. Ümit Kocasakal, İstanbul Barosu Başkanı...

Yılmaz Özdil / Gazeteci, yazar...

Mücella Yapıcı, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Danışma Kurulu Sekreteri...

GÜNÜN İSYANI

Gazeteci görünümlü cemaat tetikçisi Mehmet Baransu, beşinci kez gözaltına alındı. Bu satırlar yazılırken, tutuklanması istemiyle mahkemeye götürülüyordu. İsyanım 2009 Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü’nü bu arkadaşa veren Türkiye Gazeteciler Cemiyeti yönetimine:

Sedat Simavi’nin ruhuna tırnak ucu kadar saygınız varsa; o ödülü bu bavulcudan geri alacak mısınız?