23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Medyadan bir fıkra

Tuna Kiremitçi

Tuna Kiremitçi

Eski Yazar

A+ A-

“Kalemi Kırılan Gazeteciler” kitabı Cumhuriyet Kitapları tarafından bugünlerde yayımlandı.

Son 12 yılda fikirlerinden dolayı gazetelerinden ayrılmak zorunda kalan gazetecilerden bahsediyor.

Kimlerin kalemi kırılmamış ki? Can Dündar’dan Hasan Cemal’e, Nuray Mert’ten Ece Temelkuran’a...

Herhalde maksat gelecek kuşaklara nasıl bir dönem yaşadığımızı anlatan bir belge bırakmak. Anlatsak inanmazlar.

Dostane eleştiriler yapmak isteyenler bile almışlar paylarını bu kalem kırma furyasından.

Kitabı hazırlayanlar bendenizi de unutmamış. Ama bu arada trajikomik bir durum doğmuş. Aslında Hürriyet’ten ayrıldığım gün başlıyor ve beni hâlâ gülümsetiyor.

Hürriyet’in ekinde yazarken günün birinde gazeteden aradılar ve artık yazılarımı yayımlamayacaklarını söylediler.

Somut bir sebep göstermediler, ben de sormadım. Karşılıklı teşekkür ettik birbirimize, medenice ayrıldık.

Magazin ekinde köşe vermişlerdi ve ben iki yıl boyunca kültürden siyasete, psikolojiden kişisel gelişime at oynatmıştım.

Allah için bir kişi de çıkıp “Ne yapıyorsun sen kardeşim, ne ilgisi var senin yazdıklarının magazinle?” dememişti.

Gerçi arada birilerinin nasırına basmış olabileceğimi tahmin ediyordum ama üstünde durmadım. Bir ara gazeteye dava açmayı düşündüm sonra ondan da vazgeçtim.

Hayatımın ekseni köşe yazarlığı değildi sonuçta, o olmadan da yapabilirdim. Olayı Twitter hesabımdan sakince duyurdum.

O sırada adıma açılmış bir de sahte hesap vardı. Esrarengiz ve karanlık güç odakları tarafından.

Hürriyet’ten ayrıldığım duyulunca o hesap benim ağzımdan saçmalamaya başladı:

“İşte ben de susturuldum!” ya da “Fazıl Say gibi benim de gitme zamanım geldi!” gibilerinden.

Bazı medya siteleri de benim yazdıklarım yerine bu tweet’leri alıp haber yaptılar. Hem de koca koca başlıklarla.

O haberler üzerine yorumlar yazıldı, tartışmalar yapıldı. “Yazık oldu çocuğa!” ve “Oh, canıma değsin!” diyenler türedi.

Yani yazdıkları yüzünden Hürriyet’ten kovulduğu iddia edilen bendeniz, yazmadığı tweetlerle manşet olmuştu!

Fıkranın burada bitmediğini “Kalemi Kırılan Gazeteciler” kitabını görünce anladım. Çünkü bana ayrılan kısımda yine o sahte tweetler vardı!

Uyarınca özür dileyip düzelteceklerini, raporu hazırlayan CHP Genel Başkan Yardımcısı’nın arayacağını söylediler. Aramadı tabii.

Neyse, yine de kendilerine teşekkür ederim. Bir sonraki baskıda o paragraf yerine bu yazıdan alıntı yapabilirler.

İşte size yaşadığımız dönemden küçük bir öykü. Şimdi tarihe de kuşkuyla bakar oldum. Atatürk sahiden “ilk hedefiniz Akdeniz!” dedi mi acaba?