Melek Bebek
Bu hafta Avrupa Birliği’nin Rusya’ya uyguladığı ambargonun, gerçekte kime uygulanmış olduğunu ve bu soğuk kış gününde Avusturyalılar için ne anlama geldiğini yazmayı amaçlıyordum. Ancak bazı olayla buna müsaade etmedi.
Çocuk ölümleriyle ilgili haberler birbirini izledi. Önce bir annenin dört yaşında olan çocuğunu bıçak darbeleriyle kan reva içinde bıraktığını, sonra da kendisini yaraladığı gündeme geldi. Haberlerde dört yaşındaki çocuğun cansız bedeninin ve cinayet zanlısı annenin yaralı olarak öldürülen çocuğun babası tarafından bulunduğu bilgisi yer aldı.
Başka bir annenin ise iki yaşındaki çocuğunu biberonla süt yerine zehir içirdiği öğrenildi. ‘Anne’ biberona zehir kattığını itiraf etti.
Bu iki olay henüz gündemdeyken üçüncü bir cinayetle derinden sarsıldık. Üçüncü olayda henüz yedi günlük bir bebek vardı. Bebeğin ismi Melek’ti. Melek benim ablamın adı. Belki de bu yüzden kederim daha da katmerleşti.
Üçüncü cinayete ilişkin basında şu bilgiler yer aldı: Melek bebek bir rahatsızlıktan dolayı Viyana’nın Favoriten Kliniğinde çocuk bölümüne alındı ve orada bakım ve tedavisi başlatıldı. Hastanenin bekleme salonunda hamile anne adayları ve bebekli anneler günün normal akışında muayene ve tedavilerini yaptırmak için beklemekteydi. İçeride, çocuk bölümünde bir telaş koptu. Hemşire Melek bebeğin yerinde olmadığını annesine söyledi. Anne gidip baktı ama bebek yerinde yoktu. Anne çocuğunun kaçırılmış olduğunu söyledi ve aramalar başladı. Hastane yetkililerinin ardından polisin de geniş çaplı arama faaliyetine başladı. Ancak Melek Bebek bulunamadı.
Aramalar sürerken polis annenin ifadesine başvurdu. Annenin konuşmalarından ve tavrından şüphelenen polis anneyi göz altına aldı. Anne bu işten sıyrılamayacağını anlayınca olan biteni anlatır ve daha henüz yedi günlük olan bebeğini öldürüp belediyeye ait çöpe attığını itiraf eder. Hastane içinde ve çevresinde bulunan belediyeye ait çöp bidonları kontrol edilir. Polis köpekleri de aramalara katılır. Ama bebeğin cansız bedeni bulunamaz. Çöplerin kamyonlara yüklenmiş olabileceği düşüncesiyle çöp kamyonları da aranır ama yine sonuç alınamaz.
Gözaltındaki anne polis tarafından olay yerine götürülür, masum yavrunun cansız bedeni çöp kutusundan çıkarılır ve tabuta konulur.
Basın yayın organları olayın ‘neden’ini ve ‘nasıl’ını araştırmaya koyulur. Viyana Polisi basın sözcüsünden olan biteni öğrenmeye çalışır. Basın sözcüsü olan hanımefendi yukarıda yazdıklarımdan fazlasını söyleyecek durumda değildir.
Bu üç cinayette de annelerin Türk kökenli olduğu öğrenildi.
Türkiye’de Narin çocuğun aile içinde katledilmiş olduğuna yönelik kuvvetli olasılıklar, Yenidoğan Çetesinin para için bebekleri katletmesi, kendi çocuklarını katleden ‘anne’ler! Suçsuz günahsız yavruların acıları yüreklerimizi dağladı.
YİĞİT ANADOLU KADINI CEFAKARDIR
Avusturya’ya gelip de çalışan insanlar, genellikle Orta Anadolu, Karadeniz, Ege bölgelerinin yoksul köylerinden daha iyi bir yaşam için buraya gelmişlerdir. Bu yörelerden gelen kadınlar Avusturya’ya gelmeden önce kan uykularından kalkıp, bebeklerini kundaklayıp sırtlarına vurup tarlaya, bağ ve bahçelerine çalışmaya giden analardır. Doğurdukları çocuklarını bıçaklayarak, zehirleyerek öldüren ve daha bir haftalık bebeklerini öldürdükten sonra çöpe atan anneler, sizler sırtlarında sarılı çocuklarıyla ekin, ot biçen, bağlarda bahçelerde çalışan annelerin torunları değil misiniz? O kültürden hiç mi nasiplenmediniz?
‘Anneyim’, ‘İnsanım’ diyen böyle bir canavarlığı nasıl yapar? Neden yapar? Çok mu darda kaldınız, yedi günlük bebek seni bu kadar mı bunalttı? Bütün bu soruların cevabını belki de olayların açıklığa kavuşmasından sonra öğreneceğiz. O katledilen çocuk ve bebekleri evlatlık edinebilecek binlerce aile vardı, evlat hasretiyle yanıp tutuşan… O çocukları yuvalara, evlat edinecek ailelere vermek varken, hangi vicdan, hangi yürek bebek ve çocuk katlini kaldırır?
HANIM TUTUŞ’UN AĞITI
Çocuklarının eline diken batsa, onu yüreklerinde hissederlerdi. İşte o annelerden biri de Hanım Tutuş’tur. Hanım Tutuş, Aşık Veysel’in ilk yol arkadaşlarından İbrahim Tutuş’un eşidir. Benim de babaannemin kız kardeşidir. Hanım Ebem’in kızı Ağgül doğum yaparken hem çocuğunu hem de kendi hayatını kaybetti. Bu yaşanan acı üzerine aşağıdaki ağıt yakılmıştır. Ağgül Ağıtını Hanım Ebemin torunu, sevgili arkadaşım Mustafa Çam’ın izniyle buraya alıyorum.
AĞGÜL
İlk akşamdan doğar ayın ışığı,
Ağgül belemedi oğlan beşiği,
Yavrum sana mı geldi ölüm keşiği
Dumanlı yaylam, boranlı yaylam, yaylam.
Aşağıdan gelir Ağgül gülerek,
Elinde yağlığın yüzün silerek,
Üç günlük yaylada ölmek mi gerek,
Dumanlı yaylam, boranlı yaylam, yaylam.
Gül Dede'yle Beserek'in arası
Ot düşüp de oylum oylum yanası
Nasıl gelir bu Ağgül’ün anası
Dumanlı yaylam, boranlı yaylam, yaylam.
Yavrum senin yerin yüksek ziyaret,
Veysel Garani'ye ettim emanet,
Açar lale sümbül olur bir cennet,
Dumanlı yaylam, boranlı yaylam, yaylam.
Veysel Garani'ye bir yayla yaptın,
Yaylanın içinde üç gece yattın,
Hayırsız yaylayı sen niye yaptın,
Dumanlı yaylam, boranlı yaylam, yaylam.
Ağrısı geldi de yüke dayandı,
Seher vakti yavruları uyandı,
Ağsa yası kızıl kana boyandı,
Dumanlı yaylam, boranlı yaylam, yaylam