Merkez Bankası’nınbağları
Merkez Bankası (MB) 2001 yılında “bağımsız kurum” oldu. Aslına bakarsanız, 1931 yılında kurulurken de bağımsız bir kurumdu. Ancak iki “bağımsızlık” arasında çok büyük bir fark var. İki bağımsızlığın bağları farklı.
1931 yılında anonim şirket olarak kuruluşu bakımından bağımsız, amacı bakımından ise ülkenin kalkınmasına bağlı ulusal-ekonomik bir kurumdu. Bank-ı Dersaadet, İngiliz malı Osmanlı Bankası yerine bir milli devlet bankası! 2001 yılında ise “bağımsızlık” amaç bakımından gündeme geldi; ulusal ekonominin planlı kalkınmasını sağlamak amacı yasadan silindi. Bunun yerine amaç fiyat istikrarını sağlamak diye yazıldı, yani faiz oranlarını belirlemek. Amacıyla beraber, MB’nın bağları da değişikliğe uğradı.
Fiyat istikrarı -faiz oranı, küreselci neoliberal ekonominin amacı. Nitekim, 2001 yılından bu yana MB’nın fiyat istikrarı politikasında ilan edilen hedefler IMF taleplerinin aynısı oldu. Tıpatıp! IMF, malum, Türkiye’nin kurumlarından biri değil. İkinci Dünya Savaşı sonrasında doğmuş, son yılların küreselleşme kasırgasında küresel ekonomi adına bizim gibi ülkelerde bekçilik görevi üstlenmiş bir kurum.
1994/2001 tarihlerinden bu yana yaşadıklarımıza bakınca, MB ulusal ekonomi-siyasetten bağımsız, küresel ekonomi-siyasete bağımlı bir kuruma dönüştürüldüğünü gördük. Demek ki 2001’de ortaya çıkan “bağımsız kurum”, 1931’de kurulan bağımsız kurum değil.
1931’deki bağımsız MB ulusal-ekonomiye bağlıydı; 2001’in MB ise küresel-siyasete bağlandı. Demek ki mesele MB’nın bağımsızlığı değil, bağlarının ne yana doğru kurulduğu.
***
Zaten toplumların yönetim örgütlenmesi söz konusu olduğunda, şu ya da bu parçanın kendi başına var olup hareket etmesini hayal etmek akıl-dışı bir durum. Her parça, illa ki bir çekim merkezine, bir odağa, bir merkeze göre konumlanacak. Kendi yönetim sisteminiz içinde bir unsuru “bağımsız” kılmanın anlamı, bunu başka bir merkeze bağlanma izniyle donatmanızdan ibaret. Bu durumda bize düşen, bakanlıklar sisteminin dışına çıkarılıp “bağımsız” oldukları söylenen kurumların yeni bağlantılarının neresi olduğunu sormaktan ibaret.
Neoliberal küreselleşme çöktü. Şimdi dünya yeni bir uluslararası ilişkiler düzeni arıyor. Bizde son günlerde cumhurbaşkanlığı - hükümet - hükümetin iki parçalı ekonomi yönetimi - piyasalar - kendi içinde bölünmüş iş dünyası arasında kabaran Merkez Bankası tartışmaları, bu yeni durumun sancılı hali. Ortaya dökülen tavır farklarını kişiler arası çekişme sanmak büyük hata olur. Şimdi neoliberalizmin pek sevdiği terimle, yeni bir “yapısal sorun”la karşı karşıyayız.
Bu pek yeni “yapısal sorun”, küreselciliğin iflasıyla ortaya saçılan döküntülerin ortadan kaldırılmasını gerektiriyor. Tüm kurumların amaçları bakımından yeniden tanımlanması görevi karşımıza bir kez daha dikilmiş bulunuyor. Bir kez daha yeniden inşa zamanı gelip çatmış durumda.
***
Türkiye, küreselcilik kasırgası karşısında yalpalayışından çok ders çıkardı. Dünyanın mali merkezlerinde kaynaşıp duran yeni kasırga hazırlıkları var. Bizim görevimiz bunlarda sürüklenmek bir yana, karşılarına ülkemizi yenileyip güçlendirerek çıkmak. Aynı 1919’da “mazlum milletler adına” yaptığımız gibi, şimdi de dünyaya, “serbest” dedikleri arsız ticaretle değil, adil ticaretle barış nefesi aldıracak yeni zamanların gönüllüsü olduğumuzu ilan etmek. Adil ticaretli yeni dünya için, ulusal kalkınmamıza odaklanmış kurum ve kuruluşlarımızı ayağa kaldırmak için, akıllara vurulmuş küreselci neoliberal kilitleri çözüp bir kez daha üretimle, yaratıcılıkla, özgüvenle yükselişe geçmek.
2015 genel seçimlerinde rol alacak tüm güçler, bu amaçların sevdalılarıyla bu amaçları ezmeye mecbur olanlar diye ayrılıyorlar. Sol - sağ - merkez diye değil; ulusal bağımsız kalkınmacılar ile küresel emperyalizmin yedekçileri birbirinden ayrışıyor.
Merkez Bankası üzerine yükselen tartışmalar, işte bu durumun ipuçlarını veriyor. Ulusal güçler bir yana, küreselci güçler bir yana yığılıyor.