07 Eylül 2024 Cumartesi
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Merkez sağ

Yavuz Alogan

Yavuz Alogan

Eski Yazar

A+ A-

Türkiye’de merkez sağ, 1950-1980 arasında üç sütun üzerinde yükseldi: hür teşebbüs (serbest piyasa ekonomisi), ABD-NATO’ya tam bağlılık (şiddetli anti-komünizm) ve  popülizm (halk dalkavukluğu).

Sonuncusu, “halkın muhafazakâr değerleri”ne hitap ederek  seçimlerde oy kazanmayı sağlıyordu ve askerlerin arada bir gösterdikleri sopayla  Anayasa’daki “laisizm ilkesi”nin sınırları içinde tutulabiliyordu. Merkez sağın inişi, MNP-MSP-RP çizgisinin merkez sağdan sıyrılarak muhafazakâr oy deposuna sahip çıkmasıyla başladı.

12 Eylül’den sonra kurulan merkez sağ partilerin de başına aynı şey geldi. Harekete geçirdikleri, ittifak yaptıkları tarikatlar, cemaatler bu partilerin felaketi oldu, çökmelerine yol açtı.

Çok dramatik olayların yaşandığı uzun bir tarihi dönemden söz ediyoruz. DP’nin Türkçe ezan uygulamasını  kaldırıp Ankara Radyosu’nda Kuran okutmasıyla başladı; 12 Mart darbesinden sonra General Muhsin Batur’un Cenevre’de Erbakan’la buluşup onu siyasi parti kurmaya (komünizme ve AP’ye karşı) davet etmesiyle sürdü; 12 Eylül’den sonra cuntanın  memleketin bütün entelektüel/seküler birikiminin kökünü kazıyarak geliştirdiği Türk-İslam Sentezi’yle hız kazandı; yakın zamanda CHP’nin çarşafa altı oklu rozet takmasıyla çığırından çıktı vs.

ABD’nin Ortadoğu’ya saldırması,  emperyalizmin “ılımlı İslam” arayışı, 28 Şubat’ın   başarısızlığı, ekonomik kriz; bütün bunlar birleşerek merkez sağ ile merkez solun aynı anda çöküşüne ve AKP’nin yükselişine yol açtı.

TOPARLANMA ÇABASI

Özetle, merkez sağın üç sütunu yıkıldı, kalıntıları AKP’ye geçti. AKP, en marjinal İslamcı fikirleri merkez sağın geleneksel alanına taşıyarak seçimleri kazandı. Bugüne baktığımızda, 12 Eylül’ün Türk-İslam sentezinin  Kürt-İslam sentezine dönüşmek üzere olduğunu, iktidar ve ana muhalefet partilerinin bu senteze göre siyasi vaziyet aldıklarını görüyoruz.

Merkez sağ şu son on iki yıl içinde  pek çok kez toparlanmaya çalıştı. Partiler kuruldu, tarihi kökler arandı bulundu, fakat olmadı. Partilerden bazılarının genel başkanları  kapıyı kilitleyip ikbal ve istikbal gördükleri AKP’ye iltihak ettiler. Fakat merkez sağcılar  mücadeleyi sürdürdüler.  İsmet Sezgin’in,  bence de değerli biri olan   Mehmet Ali Bayar’ı tanıtıp partisini ona devrettiği sırada başlatılan hareketi,  Hüsamettin Cindoruk’un  merkez sağı birleştirme gayretlerini,  sonunda merkez sağcıların Tansu Çiller’in  yalısının önünde “başımıza geç” diye topluca  ağlaşmalarını ve daha pek çok  girişimi hatırlayalım.

Her siyasi hareketin toplumda maddi/sınıfsal bir karşılığı vardır. Böyle bir karşılığı olmayan siyasi hareket sona erer ya da bir tür düşünce kulübüne dönüşerek zaman içinde sönümlenir.  Marksizm bize bunu öğretmiştir.

ARİTMETİK DEĞİL İDEOLOJİK

Merkez sağın topluma yeniden sesini duyurması İşçi Partisi’nin öncülüğünde kurulan Milli Merkez’le gerçekleşti. Merkez sağcılar orada görüşlerini açıkladılar, Ulusal Kanal ve Aydınlık’ta AKP’ye yönelik eleştirilerini dile getirdiler. Sosyalist bir partinin merkez sağın toparlanmasına katkıda bulunması, onun sesini halka duyurması ilginç bir araştırma konusu olarak önümüzde duruyor.  

Türkiye’de hem muhafazakâr, hem anti-emperyalist; söz gelimi özelleştirmeye karşı kamulaştırmayı savunan, aynı zamanda laisist, dolayısıyla AKP’ye kesinlikle karşı  potansiyel merkez sağ kadrolar var mı? Herhalde var ki yeni bir merkez sağ parti kurmak istiyorlar. Seçim aritmetiğinden pek anlamadığım için bilemem.  Belki de gerçekten partisini arayan muazzam bir görünmez merkez sağ seçmen kitlesi vardır

Önümüzdeki seçimlerde iktidar ve ana muhalefet partilerinin, Kürtlerin, Alevilerin ve muhafazakâr kitlenin oylarını almak için rekabet edecekleri görülüyor. Aynı tabana hitap edecekler. Seçimlerden sonra belki  koalisyon hükümeti kurarlar. Bu rekabet Türkiye’yi Laik Cumhuriyet  ve ulus-devlet anlayışından iyice uzaklaştıracaktır.  Koalisyon kurarlarsa anayasayı değiştirecek  meclis çoğunluğuna rahatlıkla ulaşırlar.  “AKP tek başına yapamazsa, yanına CHP’yi veririz” girişimi çok belli oluyor.  Bu iki parti arasında, konuşulan dil ve kullanılan terminoloji dışında hiçbir   ideolojik fark kalmadı. Bu yüzden, laisizmi savunan herkesin, solcusuyla sağcısıyla tek bir cephede birleşmesi en azından bir denge sağlar.

Yaklaşan seçimlerde sorun, “aritmetik” değil, saf anlamda ideolojiktir.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları
HDP sorunu 24 Ağustos 2019
Müşterek harekât 17 Ağustos 2019
Yeni bir dünya 06 Ağustos 2019
Üretim devrimi 03 Ağustos 2019
Demokrasi sorunu 30 Temmuz 2019