09 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Metastaz

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Terör örgütü olarak kabul edilmiş bir yapılanmanın üniversitelerde faaliyet yürüttüğü kanıtlarıyla birlikte ortaya dökülüyor fakat hükümet hiçbir adım atmıyor. Bu olağanüstü bir durumdur. ,

Olayın hükümetin yaklaşan yerel seçimler gibi başka türden konulara öncelik veriyor olması veya ortaya saçılan kanıtlara ikna olmaması gibi bir açıklamasının olması mümkün değil. Eğer bir örgüt terör örgütü ise, devletin egemenliğine meydan okuyor demektir. PKK’nın yaptığı ile FETÖ’nün yaptığı arasında nihai bir fark yok. İktidara ulaşma ve egemenliklerini inşa etme taktikleri farklı, o kadar!

Üniversitelerde rektörlük mevkilerine tırmanmış, YÖK’te yer edinmiş bir terör örgütü, sadece hükümete darbe yapma şansı yok denilerek hoş görülebilir mi? Bu örgüt, tutunduğu her kurumda en iyi bildiği işi yapar: Örgütsel ağ ve yeteneklerini genişleterek iyice yerleştikten sonra diğer kurumlara doğru metastaz! Üniversitelerin iç işleyişlerini paralel devlet yapılanmasının karargâhları haline getirmeye çalışan bir örgüte, “nasıl olsa silaha ulaşamıyor, kendi medyası yok, kitleleri harekete geçirme yetenekleri kısıtlandı vb.” denilerek müsamaha gösterilemez. Hâlihazırda haklarını yedikleri, mobbing uyguladıkları, kadrolaşmak suretiyle önlerini kestikleri öğretim elemanlarının hukukunu bir tarafa bırakalım. Buna izin verenler vebal altındadır, ayrı mesele. Ancak üniversitelerde tutunmuş bir örgüt, orayı bir kadro yatağı haline getirdikten sonra diğer devlet kurumlarına doğru bağlantılar kurmak isteyecektir. Orduyu ve Emniyeti daha önce yaptığı gibi, aşağıdan sızmak ve yukarı doğru tırmanıp kadrolaşarak eline geçiremeyecekse, Harp Okullarında, Polis Kolejlerinde ders veren öğretim üyeleri aracılığıyla yukarıdan bağlantılar arayacaktır. FETÖ ciddi darbeler yemiş olmasına karşın henüz dağıtılamadı ve teslim olmadı. O halde iktidar kavgasını sürdürmektedir. Bu nedenle bir terör örgütünün çeşitli uyduruk gerekçelerle “idare edilmesi” üniversite ile sınırlı bir mesele değildir; milli devletin kendini ve milletini korumakta zaaf içinde olduğunu gösteren çok daha kapsamlı bir soruna işaret etmektedir.

Maalesef AK Parti Hükümeti, bu meseleyi kendi zaviyesinden akla bürümek suretiyle açıklayabileceğini zannediyor. Daha önceki yazılarımda üniversitelere doğru genişletilecek bir FETÖ operasyonunun hükümet açısından neden tercih edilmediğini analiz etmiştim. Hükümet, kendi iktidarına yönelik tehdidin öncelikli olup olmamasına bakıyor. Öte yandan, kripto FETÖ’cüleri kendi öz gücünden ayırt etmesini zorlaştıran ideolojik konumlandırma sorunları da bulunuyor. Buna başka bazı ikincil faktörleri de ekleyebiliriz. Ancak gelinen noktada bütün göstergeler, FETÖ ile mücadelede AK Parti’nin yapısal bir sınıra dayandığına ya da çok yaklaştığına işaret ediyor. Kaldı ki, Sayın Cumhurbaşkanının FETÖ ile mücadeledeki hassasiyetinin partisi tarafından yeterince paylaşılmadığı, bu meselenin adeta Tayyip Erdoğan’ın kişisel kişisel meselesiymiş gibi sadece onun inisiyatifine bırakıldığına ilişkin gözlemler uzun zamandır yapılıyor. Terörle mücadele hükümetleri aşan, uzun vadeli bir devlet politikası olmak zorundadır. O halde Erdoğan’ın başında olduğu koşullarda bile sınıra dayanmış görüntüsü veren FETÖ ile mücadele, Erdoğan sonrası AK Parti’nin şimdiki kadar bile hassas olmayacağı bir konu mu olacaktır? Batıcı muhalefetin bırakın mücadele etmeyi, olduğu kadarına bile engeller çıkarmaya çalıştığını yaşayarak gördük.

Türkiye’nin terörle mücadelesi, en başından beri Batı sistemi içinde örgütlenmiş olmasından kaynaklanan teşhis yanlışları ve zamanında refleks gösterememe zaafları ile sakatlanmış halde. AK Parti ABD ile bazı sorunlar yaşamış olsa da, nihai olarak antiemperyalist, tam bağımsızlıkçı, devrimci bir parti değil. Sıkıştıkça dönüp dolaşıp kürkçü dükkânında çözümler arıyor. Ancak kesin olan bir şey var: Sistem partileri PKK ile mücadelede olduğu gibi FETÖ ile mücadelede millete zaman kaybettirseler, sorunun kaynaklarını yanlış yerlerde arayıp, çözümü erteleyip, sorumluluğu başkalarına atıp, yüzeysel çözümlerle yetinseler de, sonuç değişmeyecektir. Açılım sürecindeki bütün zorlamalara rağmen Türk milleti PKK’nın dost olabileceğine ikna edilememişti. FETÖ gerçeği de milletçe kavranmıştır. AK Parti mücadele etmeyecekse, edecek olanları arayacak ve bulacaktır.