Yandex
01 Nisan 2025 Salı
İstanbul 13°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Mezhebi din edinme aymazlığı

Muhammet Nur Doğan

Muhammet Nur Doğan

Gazete Yazarı

A+ A-

Hayatı kolaylaştırmak için üretilmiş bulunan enstrümanlar, kullanandan kullanana farklı sonuçlar ortaya çıkmasına neden olurlar.

İyi niyetli ve bilgili bir doktorun elindeki bistüri can kurtarırken; kötü niyetli veya cahil bir kişinin elinde cinayet aletine dönüşebilir.

Bir âşığın elinde bulunan ve yürekteki duyguları sevgiliye aktarmak amacı ile kullanılan kalem, insanlık damarı kurumuş bir kişinin göz çıkartan silahı olabilir.

Fıkhî alanda ortaya çıkan meselelere dair -Kur’an ve hadis ışığında- izlenecek yolun belirlenmesi veya karşımızda duran muhtelif seçeneklerden birisinin tercih edilmesi anlamına gelen mezhep seçme olayı da tıpkı bistüri ve kalem gibi, mezhebe muhatap olan kişinin niteliğine göre birbiri ile zıt sonuçların ortaya çıkmasına neden olabilir.

Hiç uzatmadan söyleyelim: Mezhep, karşımıza çıkan ve çözmemiz gereken herhangi bir konuda bilgili ve bilinçli bir şekilde yol ve yordam tayin etme meselesidir. Mezhep seçmek de, öncelikli olarak, bilgi sahibi olmayı zorunlu kılar. Klasik ilmihallerde bile açıkça ifade edilen şu çok önemli fıkhî tespiti yineleyelim: Mezhep seçmek veya mezheplerden hüküm çıkartmak da bir içtihad meselesidir ve araştırıcı düzeyde dinî bilgilere sahip olmayan birinin mezhebi olabilemez. Onun mezhebi, fıkhî konularda sorduğu tek tek sorulara, bulunduğu beldenin müftüsünün verdiği cevaplardan (fetvalardan) ibarettir.

YOL VE YÖNTEM DEMEK

Esasında, “mezhep” insanların karşısına çıkan tek bir meselede İslam bilginlerince çözüme götürmek üzere tutulan yol ve yöntem demektir. Bu sözcük zaman içinde anlamca genişlemiş ve bir müçtehidin hayatın bütün alanlarına dair meselelerin tamamını ilgilendiren içtihatlarının (çözüm önerilerinin) bir metodoloji çerçevesinde kodifiye edilip, artık o müçtehidin adı ile de anılmaya başlayan (Örnek: Hanefîlik, Şafiîlik, Hanbelîlik, Caferîlik, Zeydîlik, Malikîlik gibi) fıkıh ekollerini tanımlar olmuştur.

Fıkıh mezheplerinde durum bu merkezde iken, itikat (inanç) mezheplerinde ise durum oldukça vahimdir.

İnanmanın (iman) veya inanç ilkelerini reddetmenin (küfür) ölçülerini belirleme iddiasını da kapsayan itikat mezhepleri dönemsel siyasetin ve Arap ve Fars milliyetçiliğinin baskın etkisi altında zamanla mezhep olmanın sınırlarını aşarak ideoloji kalıbına bürünmüş ve nihayetinde dinin içinde oluşan yeni -ve farklı- din alanlarına dönüşmüştür.

Kula kulluk düzenini yeniden insanlığın başına bela eden acımasız Emevî siyasetinin ideolojik yapılanması olan Sünnîlik ile Zerdüştlük rengine bürünmüş Fars milliyetçiliği ve İsrailiyat kültürünün etkisi altında oluşmuş bulunan Şiîlik’te durum budur. Her iki mezhepsel akımın içinde ayrıca birbirinden az çok farklı kollar ve hizipler ortaya çıkmış ve bu farklı ekollerin arasında derin çatlaklar oluşmuştur.

Belirtmek gerekir ki; kendini “Müslüman” olarak adlandıran bir insan için mezhep seçmek, bir mezhebe mensup olmak, aslında ilim, tefekkür ve içtihad meselesidir. Ortaya çıkan meselelerde seçilecek yolu tayin/tercih etmek ve bu konuda Kur’an ve sünnetten deliller arayıp ona tabi olmak da basbayağı bir ilmî/fıkhî faaliyettir.

Bırakınız fıkhî bir meselede Kur’an ve hadise uygun olan yolu tayin ve tespit edebilmeyi; İslam ve Kur’an ile ilgili olarak derin bir cehalet, ilgisizlik ve vurdumduymazlıkla malul toplulukların elinde mezhepler, meşrepler –ve çağdaş birer mezhep olarak ortaya çıkan cemaatler- dinin parça parça oluşundan, ümmetin tefrika ve bölünme felaketine düşmesinden, din içinde yeni din alanlarının zuhurundan ve arada soykırıma varan çatışmaların meydana gelmesinden başka hiçbir şeye hizmet etmemektedir.

BİLİM, AKIL AHLAK, ADALET

İlim ve irfandan nasibini alamamış, ruh ve düşünce dünyasını kesintisiz olarak akıl ve vahiy ile formatlamayı, böylelikle sürekli bir biçimde fıtratın ayarlarını tutturmayı başaramamış toplumların elinde mezhep, meşrep, tarikat ve cemaat kavramları artık fıkhî ve sosyolojik boyutlarından tamamen uzaklaşmakta; giderek hamaset ve hamiyet duygularının, maddî ve manevî sömürünün, daha kötüsü, etnik ihtiras eğilimlerinin ifade vasıtasına dönüşmektedir.

Mezhebi, meşrebi; mezhep, meşrep ve cemaat esprilerini din haline getirmek işte budur. Bugün İslam coğrafyasını kan gölüne dönüştüren, küresel hegemonyanın vahşi iştihasına yem edilmeye çalışılan İslam ümmetini paramparça eden, bizi kendi aramızda acımasız, şiddetli; düşmana karşı ise merhametli ve anlayışlı –hattâ itaatkâr- kılan şey de işte bu mezhep ve meşrebi din edinme yanlışlığıdır.

Yüce Rabbimizin, “O sizi hem Kur’an’da hem de bundan önceki kitaplarda, kendilerini yürekten Allaha teslim edenler diye adlandırdı (Hacc, 78) uyarısına rağmen kendimizi mezheplerin, meşreplerin, cemaatların, tarikatların veya kutsallaştırılarak ölümüne izlenen kişilerin adları ile adlandırmak nasıl bir aymazlıktır!

Kur’an’ın “(Ey Paygamber), dinlerini parça parça edip çeşitli gruplara ayrılanlar var ya; senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Sonra O, kendilerine ne yaptıklarını haber verecektir.” (En’am, 159) açıklaması da yüreklerimizin korku ile ürpermesini sağlamıyorsa, artık, sözün bittiği, kelimelerin tükendiği bir noktadayız demektir.

Bu tükeniş bataklığından bir an önce çıkmalı ve bilim, akıl ve evrensel ahlak ve adalet normlarının şekillendirdiği, eşyanın realitesinin gül bahçesinde vahdet (büyük birlik) hâlini yaşamanın erdemine sahip çıkmalıyız.

İslam
Yorumlar (7 yorum) Yorum yapmak için tıklayınız
Yükleniyor...