05 Kasım 2024 Salı
İstanbul 11°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Mezhepçi vekâlet savaşları, emperyalizm ve Yemen suları-I

Halil Özsaraç

Halil Özsaraç

Gazete Yazarı

A+ A-

Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’nda 1.906 km kıyıya sahip olan Yemen’in jeopolitik gücü; yılda 32.000 geminin geçiş yaptığı Babelmandeb Boğazı’na hâkim konumundan gelmektedir. Emperyalistlerin veya vekillerinin tetiklediği ve süreklilik taşıyan iç savaşlar ile meşgul edildiği için jeopolitik gücünün nimetlerinden bir türlü yararlanamayan Yemen, 32 milyon nüfusa sahiptir. Yılda %3,2’lik nüfus artış hızından anlaşılacağı üzere, Yemen nüfusunun %34’ünü 0-9 yaş grubu oluşturmaktadır. Yani, iç savaşlar, en çok Yemenli çocuklara acı çektirmektedir. Nüfusun %35-40’ını oluşturan Zeydi Şiiliği ile %55-60’ını oluşturan Şafii Sünniliği arasındaki inatçı rekabet, emperyalistler veya vekillerince diri tutulduğundan Yemen’deki kaos, sona erememiştir.

2010’un sonlarında, iş bulamadığı için seyyar satıcılık yapmak zorunda kalan genç bir bilgisayar mühendisinin Tunus’ta intihar eylemi yapmasıyla başlayan ve “Arap Baharı” olarak bilinen isyan dalgası; Tunus’tan sonra, Mısır, Libya ve Yemen’e de sıçrayıp iktidar değiştirici bir rol oynamıştır. İç dinamikleri tetiklenen Yemen’de hızlı gelişen kaos sürecinde, Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih, 33 yıllık iktidarını koruyamayacağını anlayınca, emperyalizmin isteklerine boyun eğdi. Salih, ABD’nin direktifiyle Körfez Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nin hazırladığı bir geçiş planını, 23 Kasım 2011’de imzalayarak; Suudi Kralı Abdullah’ın da yer aldığı bir tören ile devlet başkanlığını, Mansur el-Hadi’ye devretti.

Emperyalizmin kontrolündeki Hadi, oldubittiyle yönetimi ele geçirirken, 2012 başlarında, Yemen’in karşı kıyısındaki Eritre’ye ait Dahlak Takımadaları ile Massawa’da İsrail askerî üslerinin kurulması dikkat çekti. Aynı yıl, İsrail’in yine Eritre’deki Amba Sawara Dağı’na bir istihbarat tesisi kurması da Yemen’in geleceği açısından hayra alamet değildi.

Yemen’deki hukukçulardan oluşan “Ulusal Diyalog Kongresi”, 2 yıllık bir çalışmanın sonrasında, 2014’te, ülkenin 6 federatif bölgeye bölünmesini öneren bir anayasa taslağını taraflara sundu. Dayatılan anayasa taslağı, eşit ve adil bir paylaşımı içermeyip ülkeyi zengin ve fakir olarak böldüğü gerekçesiyle, Husiler ve Güney Yemenlilerce reddedildi. Özetle; Husiler denizden, Güney Yemenliler ise doğal kaynaklardan uzaklaştırılmayı kabul etmediklerinden iç savaş yeniden başlamış oldu. 2014 Eylülü’nde Husiler, geçmişte mücadele ettikleri eski devlet başkanı Salih ile ittifak yaparak Batı’nın meşru gördüğü Hadi Hükûmeti’ne karşı askerî harekâta başladılar. Ocak 2015’te, başkent Sanaa başta olmak üzere Yemen’in batısındaki stratejik yerler, Husilerin eline geçmişti.

KÖRFEZ ÜLKELERİNİN MEZHEPÇİLİĞİ, EMPERYALİZME HİZMETTİR

Suudi Arabistan, Babelmandeb Boğazı’nın doğu kıyılarının, Husilerin, yani Şiilerin eline geçmesinden tedirgin oldu. Emperyalizmin Orta Doğu’nun tüm jeopolitik gücünü emdiğini görmekte zorlanan Suudi Arabistan; Lübnan, Suriye, Irak, İran ve Yemen Şiilerinin (“Şii Hilali”) birleşip Sünni Körfez ülkelerini işgal edeceğine kendini inandırmış bir devlettir. Bir dönem Türkiye’yi de ağına alan “mezhepçi” politikaların, Yemen örneğinden de anlaşılacağı üzere, emperyalizmin çıkarlarına hizmet etmekten başka sonuçları olmamıştır. Nitekim, Ocak 2015 sonunda Suudi Arabistan, Yemen’e müdahale edebileceğini açıkladı. 23 Ocak 2015’te Savunma Bakanı ve Yardımcı Veliaht Prensi (2 yıl sonra da Veliaht Prens) olan Muhammed bin Selman’ın, -ABD’nin gazına gelip- Suudi Arabistan’ı Yemen’e müdahale zeminine taşıyan bir aktör olduğunu söylemeliyiz.

Husilerin yakalayıp ev hapsinde tuttuğu Hadi, Şubat 2015’te bir şekilde kaçmayı başardı ve Mart 2015 başında Aden’i geçici başkent ilan etti. Fakat, Hadi kuvvetleri, Husilerin Taiz’e ilerleyişini durduramadığı gibi, El-Anad’da bulunan ABD Askerî Hava Üssü de Husilerin eline geçti. Mart 2015 ortalarında Riyad’a kaçan Hadi, BM’den yardım istedi. Körfez Ülkeleri İşbirliği Konseyi’ni acil olarak Riyad’da toplayan Suudi Arabistan, BM Güvenlik Konseyi’nden istediği Yemen’e askerî müdahale iznini kısa sürede aldı. Suudi Arabistan’ın başını çektiği, Katar, Bahreyn, Kuveyt, Ürdün, Mısır, Sudan, Fas ve Senegal’in oluşturduğu, ABD destekli bir savaş koalisyonu, 26 Mart 2015’te Yemen topraklarında “Asifetul Hazm (Decisive Storm/Kararlılık Fırtınası)” isimli bir harekâta başladı.

TÜRKİYE 2015’TE, YEMEN’DE, EMPERYALİZMDEN YANAYDI!

Mezhepçi yaklaşım yerine, gerçekçi jeopolitik değerlendirmeler yapabildiğinden Umman, saldırı koalisyonuna katılmayan tek Körfez ülkesi oldu. Harekât başladığı sırada Riyad’da bulunan Pakistan Başbakanı Navaz Şerif, harekâtı desteklediğini açıklamışsa da; daha sonra, Pakistan’ın askerî bir destek vermeyeceğini açıkladı. ABD, “Kararlılık Fırtınası” Harekâtı’na güçlü bir lojistik destek sağlarken; Türkiye, İngiltere ve Fransa da bu harekâtı Yemen’in geleceği için olumlu gördüklerinden onayladıklarını beyan ettiler. Gördüğünüz üzere Türkiye, Mart 2015’te emperyalizmin Yemen’de başlattığı Vekalet Savaşı’nda emperyalizmden yana tutum aldı. Rusya, yaşananlardan kaygılı olduğunu ifade ederken, “harekâtın bölgedeki çatışmaların artmasına yol açacağını” söyleyen İran, politik çözüm önerileri sundu. Suriye ve Lübnan ise, harekâtı işgal olarak niteledi.

Maksadının “Husileri ‘Ulusal Diyalog’ masasına geri dönmeye zorlamak” olduğu iddia edilen “Kararlılık Fırtınası” adlı bu vekâlet harekâtına; 100’ü Suudi Arabistan, 30’u BAE, 15’i Bahreyn, 15’i Kuveyt, 10’u Katar, 6’sı Ürdün, 6’sı Fas ve 3’ü Sudan’a ait olmak üzere toplam 185 savaş uçağı; 150.000 Suudi askeri; ve Mısır’dan 4 savaş gemisi katıldı. 29 gün süren “Kararlılık Fırtınası” Harekâtı’nda Savaş Koalisyonu, Husi kontrolündeki havaalanlarına yoğun stratejik hava taarruzları yapıp limanlarını denizden ablukaya aldı. Koalisyon hava saldırıları, çok sayıda sivil hedefi de vurdu ve büyük miktarda sivil kayıplar yaşandı. Bu durum, Yemen iç savaşının, savaş koalisyonu ülkelerine taşmasını garantilemişti. Dahası, Yemen’e uygulanan uzun süreli deniz ve hava ablukası, -İran’ın gayretleri hariç- Yemen’e ulaştırılmaya çalışılan insani yardımları engellediğinden büyük bir gıda krizine ve açlığa yol açtı. “Kararlılık Fırtınası” Harekâtı sürecinde ve daha sonrasında İran, vurulma riskini göze alarak ve Batı kamuoyunun “İran, Yemen’e silah taşıyor!” iddialarına kulak tıkayarak Husilere, havadan ve denizden gıda ve sağlık malzemeleri taşıdı. Bu yönüyle İran, Asya’nın “yüz akı”dır.

ABD’NİN ÇIKARLARI İÇİN İNTİHAR GÖREVİ ALAN ASYALI VEKİLLER

22 Nisan 2015’te, Savaş Koalisyonu’nun sözcüsü Tuğgeneral Ahmed Asiri, başta balistik füzeleri olmak üzere Husilerin askerî yeteneklerinin yok edildiğini, Husilerin ağır darbe aldığını ve “Kararlılık Fırtınası” Harekâtı’nın başarıyla sona erdiğini duyurdu. Tuğgeneral Asiri, sözlerinin devamında “Husi tehditlerine yanıt vermeye devam edileceği”ni açıklarken, Hadi yönetimine meşruluk sağlamak amacıyla, “Renewal of Hope Operation (Umudun Yeniden Tesisi)” adıyla yeni bir harekâtın başladığını bildirdi. Gerçekte, Husilerin elindeki füzeler yok edilememişti ve başarısızlığın farkında olan çoğu koalisyon devleti, harekâta son vermek istiyordu. “Umudun Yeniden Tesisi” adıyla 22 Nisan 2015’te başlatılan yeni vekâlet harekâtı ise, bir iç savaş ile baş etmeye çalışan, deniz ve hava kuvveti bulunmayan Husilerin, emperyalizmin çıkarları için savaşmaya gönüllü olan Suudi Arabistan ve BAE ile “ölümüne mücadeleye girdiği” uzun süreli bir savaşa dönüştü. Yemen’de her yıl yüz binlerce çocuk açlıktan ölürken; Suudi Arabistan, ABD’nin hatırına yıllık 25 milyar dolarlık savaş bütçesi ayırmak ve topraklarına düşen sayısız Husi füzesine katlanmak zorunda kaldı. Önümüzdeki hafta, ABD’nin vekilliğini yapan Suudi Arabistan ile BAE’nin 8 yıllık bir Vekalet Savaşı’nda nasıl tükendiklerini anlatacağım.

Geçtiğimiz hafta, TBMM’de yapılan “İsveç’in NATO’ya alınması” oylamasında, Asya’da ABD çıkarları için ölmeye hazır, -Suudi Arabistan ve BAE gibi-, “adı Türkiye olan” başka bir Asyalı vekil ülkenin daha varlığı tescillenmiş oldu. Türk milleti, ABD’nin çıkarları için intihar edecek bir millet değildir ve ilk seçimlerde, “NATO’ya ve ABD’ye evetçi” milletvekillerini sırtından atacağına inanıyorum.

emperyalizm Yemen