Mezhepsel jeopolitik
Trump’ın Suudi Arabistan’a yaptığı ziyaret jeopolitiğin alt disiplini olan jeokültür tartışmalarını dünya gündeminin merkezine oturttu. Suudi Arabistan’ın Trump’ın ziyaret ettiği ilk ülke olması dünyaya verilen güçlü bir mesajdır. Coğrafya-siyaset ilişkisini burada da kolaylıkla görebiliyoruz. Trump, Sünni-Şii rekabetinin kıyasıya yaşandığı bir coğrafyada jeokültürel unsurları tahrik ederek ABD’nin siyasi hedefine giden yolun kaldırım taşlarını döşüyor.
ZİYARET VE JEOPOLİTİK
Trump’ın ziyareti jeopolitiği anlamak için ders niteliğindedir. Küresel bir güç odağı bir bölgeye müdahale etmek için fırsatlar arar. Bu faaliyet pasif jeopolitik kapsamındadır. Fırsat bulamadığı zaman kendisi fırsat yaratır. Bu ise aktif jeopolitik bir eylemdir. Trump’ın amacı, önce bölgede bir Sünni-Şii kamplaşmasını keskinleştirmek, daha sonra bunu bir mezhep çatışmasına dönüştürmektir.
ABD derin devletinin planlandığı bu faaliyette Trump, ABD anayasasını ihlal ederek Suudi Kralı’ndan madalya almıştır. Madalyanın çok pahalı bir kolye ile verilmesi de tepkilere yol açmıştır. ABD anayasasına göre Kongre onayı olmadan hiçbir ABD kamu görevlisi bu tür bir madalya alamaz! (No person holding any office of profit or trust under them, shall, without the consent of the Congress, accept of any present, emolument, office, or title, of any kind whatever, from any king, prince, or foreign state.)
Böyle bir çatışma başta Suudi Arabistan olmak üzere bölgedeki hiçbir ülkeye fayda sağlamaz! Çünkü galibi olmayan bir savaş bütün tarafları yıpratır. İran ile Irak arasında yıllarca (1980-1988) süren savaşın tam bir “Yıpratma Savaşı (War of Attrition)” olduğu unutulmamalıdır. Bu savaşta, “galip-mağlup” yok, sadece hayati kaynaklarını tüketen iki ülke vardı! Bu anlamsız savaşın Irak’ı parçalanmaya götüren sürecin ilk adımı olduğunu bütün dünya biliyor…
KÜRESEL AKTÖRÜN BÖLGE JEOPOLİTİĞİ
Küresel oyuncular bölgesel savaşlar ile nefes alırlar. Bölge savaşları onların beslenme kaynağıdır. Çünkü bu tür çatışmalarda kendiliğinden arabulucu olurlar. Bir tarafı destekledikleri takdirde diğer taraf aleyhine bölgeye askeri olarak müdahale imkânları bulurlar. Küresel aktörlerin bölgeye müdahalesi bölgesel güç merkezlerinin manevra alanını daraltır. ABD, Rusya ve diğer bir küresel aktörün Batı Asya’ya (Ortadoğu) girmesi, bölgedeki üç önemli ülke olan Mısır, İran ve Türkiye’nin harekât alanını sınırlar.
Eğer birden fazla küresel oyuncu bölgede bulunursa, durum bölge ülkeleri açısından daha da kritik bir boyut kazanır. Çünkü küresel aktörler özel bir bölgede öncelikle birbirlerini kontrol eder; karşılıklı çatışma alanlarını sınırlama gayreti içine girerler. Bölge ülkelerinin çıkarları, hayati koşullar oluşmadıkça genellikle göz ardı edilir.
MEZHEP SAVAŞI YIKIMDIR
ABD, hem kendi çıkarları hem de İsrail’in güvenliği için bir Sünni ordusu kurmak istiyor. Bu orduyu Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi gerici, bağnaz ve zalim diktatörlüklerle finanse etmeyi planlıyor. Tarihin tanık olduğu en geniş kapsamlı silah tedarik antlaşmaları imzalandı. ABD, ne yaparsa yapsın, Mısır ya da Türkiye’den birini katamazsa, bu ordu taarruz yeteneği kazanamaz!
Türkiye bu oluşumdan mutlaka uzak durmalıdır. Çünkü böyle bir sürecin herhangi bir aşamasında Türkiye’nin İran’la karşı karşıya kalması kaçınılmazdır. Bu ise Türkiye’nin bütün milli güç unsurlarının kendi ulusal çıkar alanları için değil, ABD ve İsrail’in yararına kullanılmasına neden olur. Ayrıca böyle bir girişim Türkiye’yi hızla Avrasya’dan uzaklaştırarak, Batı’ya mecbur ve mahkûm bir hale getirir.
Batı emperyalizminin vakumlayarak buzdolabına attığı mezhep savaşının panzehiri Türkiye-İran dostluğudur. Çünkü Türkiye’de en yaygın mezhep Sünnilik, İran’da ise Şiiliktir. Bu iki ülkenin dostça kucaklaşması sadece bölge barışına hizmet etmez; aynı zamanda dünyanın her yerinde Sünni-Şii zıtlığının yumuşamasına neden olur. İslam ülkeleri ve nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkeler arasında kalıcı bir birlik kurmanın başlangıç noktası da budur!
Not: 24 Mayıs 2017 günü yayımlanan makalemde, Suriye’nin Haseke’deki hava taarruzu için sehven 17 Ağustos 2017 tarihi yazılmıştır. 17 Ağustos 2016 olarak düzeltir, okurlardan özür dilerim.