Milletlerin tarihinde zaferler her zaman yaşanmaz. Askeri törenler zaferlerin gururla selamlanmasıdır
Bizim yakın tarihimizde de en önemli zafer 30 Ağustos Zaferi’dir. Buraya da Çanakkale, Kut’ul Amare, İnönü ve Sakarya’dan geldik… 1922 yılında işgalci Yunan ordusunun Afyon-Eskişehir hattında bozguna uğratarak imha edilmesi, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin kapılarını açtı. Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde aylarca aşılmaz denilen Yunan siperleri, 5 günde darmadağın edildi ve direnci kırılan Yunan ordusu 9 Eylül 1922 günü İzmir’de denize döküldü.
BİRLİKTE BAŞARILAN ‘MUCİZE’
Bu tarihi zafer sadece Anadolu’da değil mazlum ülkelerde de büyük sevinç yarattı. Afrika’dan Hindistan’a kadar birçok ülkede kutlamalar yapıldı. Zaferi cezaevinde duyan Hindistan’ın kurucusu Mahatma Gandi’nin “Mustafa Kemal İngilizleri yenene kadar Tanrı’yı da İngilizlerin yanında zannediyordum.” dediği aktarılır... Anadolu’da ise ayrı bir sevinç yaratır. 3,5 yıldır süren işgal hayatı ve zulmü son bulur. Tarihte bağımlı yaşamamış milletimiz bağımsızlığın tadını çıkarır. İşte bu zaferi yaşatan Başkomutan ve TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa, “büyük kurtarıcı” olarak anılmaya başlanır. Geçtiği yerlerde halk onu coşkuyla karşılar ve boynuna sarılarak zaferin gözyaşlarını akıtır. “Ey yüce gazi sen olmasan bu zafer kazanılmazdı. Sen mucize yarattın.” diyenlere, “O ‘mucize’ dediğinizi birlikte gerçekleştirmedik mi?” diye cevap verir. Zaferi halka mal eder.
Gazi Paşa, 3 Ekim 1922 günü Ankara’ya gelir ve büyük coşkuyla ve askeri törenle karşılanır. 4 Ekim günü de TBMM’de yapılan oturuma katılarak zaferin bütün ayrıntılarını uzun bir konuşmayla anlatır. Savaşa “imha amaçlı Rum sındığı savaşı” der. Ekler: “Arkadaşlar, biz bu harekâtı, neticesini tamamen bilerek yaptık, bütün bunlar belki bütün cihana hayret verecek mahiyettedir.” sözlerini ise, “Yiğitlik meydanında ölenlerin analarına ve babalarına taziyeler değil, fakat tebriklerimizi gönderelim.” şeklinde bitirir.
İzmir’e giren ve Valilik Konağı’na Türk bayrağını çeken Piyade Yüzbaşı Şerafettin Bey’e Buhara Emiri’nin gönderdiği kılıç hediye edilir. Anadolu’da durumu iyi olanlar ise bu zaferi yaşatan Kemal Paşa’ya çiftlik, konak ve değişik mülkler armağan eder. Paşa bu mülkleri “Mal mülk bana ağırlık veriyor.” diyerek 1937 yılında Hazine’ye devreder.
ZAFER GÜNÜ RÜTBE GÜNÜ
30 Ağustos Zaferi, 1926 yılından itibaren resmi bayram olarak kutlanır. Atatürk döneminde daha çok Cumhuriyet kutlamaları ön plandadır. Onun kuvvetlendirilmesine çalışılır. Çünkü, 30 Ağustos Cumhuriyet’le taçlandırılmıştır… 1924 yılında 30 Ağustos törenleri Dumlupınar’da yapılır ve başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere bütün komutanlar ve subaylar törende hazır bulunur. Paşa “Meçhul Asker Anıtı’nın temelini atar. Burada yaptığı konuşmada, “Hiç şüphe etmemelidir ki yeni Türk Devleti’nin, genç Türk Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı. Ebedi hayatı burada taçlandırıldı. Bu anıt Türk vatanına göz dikeceklere, Türk’ün 30 Ağustos günündeki ateşini, süngüsünü, hücumunu, kudret ve iradesindeki şiddeti hatırlatacaktır!” der.
Askerî geçit törenin ardından bütün subaylar Başkomutan’ın yanında objektiflere poz verir. Kalabalık fotoğraf da servis edilerek dosta düşmana Türk ordusunun birlik ve beraberlik içinde olduğu gösterilir. 30 Ağustos günü Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının terfi günü olarak da kutlanır. Her Türk subayı bugün yeni rütbesini omuzlarına gururla takar ve törenlerde yeni rütbesiyle yerini alır. Bu gelenek ilk günden günümüze kadar sürmektedir. Ayrıca 30 Ağustos Zafer Bayramı ve 29 Ekim Cumhuriyet’in ilanı başkent Ankara’da hipodromda büyük bir askerî geçit töreniyle kutlanır. O gün için görevli birlikler en iyi şekilde hazırlanır. Ordumuzun gücü bir kez daha gururla herkese gösterilir. Benzer törenler İstanbul’da Vatan Caddesi’nde, diğer illerde de en büyük cadde ve meydanlarda kutlanır…
Ankara’da Atatürk döneminde en anlamlı kutlama Cumhuriyet’in 10. yıl kutlamalarıdır. 1933 yılındaki törenlere büyük komşumuz ve müttefikimiz Sovyetler Birliği Mareşal Voroşilov başkanlığında geniş bir ekip ile katılır ve bu anlamlı gün onurlandırılır. Ankara’daki askeri tören unutulmaz sahnelere sahne olur. Tanklar, toplar ve havadaki uçakların geçidi gelişmekte olan Türkiye’nin yeni yüzünü teşkil eder. Gençlerdeki coşku ve gurur ise geleceğin yeni insanını temsil etmektedir.
TÖRENLER TEKRAR YAPILSIN
Zafer’in ilk gününden günümüze kadar, olağanüstü bir olay olmadıkça törenler ertelenmez. Törenlere en büyük sekteyi ise ABD’nin Gladyosu FETÖ’nün 15 Temmuz 2016 günü gerçekleştirdiği darbe girişimi vurdu. O günden sonra askeri törenler kapsamlı şekilde yapılmamaya başlandı. Halkımız askeri geçit törenlerinin tekrar yapılmasını istiyor. Hele ki emperyalizme karşı verilen İkinci Kurtuluş Savaşı günlerinde ayrı bir önem kazanıyor… “Her Türk asker doğar!” diyen halkımız çocuklarının ellerinden tutarak tören alanlarına götürmek ve gururla Mehmetçiğin geçit törenini izlemek istiyor. Bugün törenleri anlamlı kılan bir konu da yerli ve milli üretimle gerçekleştirdiğimiz silah ve malzemelerdir. Halkımız gururla yeni ürünleri görmek istiyor. Bunun için de zafer günlerinin törenleri ayrı bir önem kazanıyor. Hele ki Karabağ Zaferi’nden sonra… Bakû’de Türk ve Azeri ordularının 10 Aralık 2020 günü birlikte düzenledikleri, Aliyev ve Erdoğan’ın birlikte izlediği zafer geçidi unutulmaz sahnelerle doluydu. İki devlet tek millet olduğumuzu herkese gururla gösterdik.
Unutmayalım, askeri törenleri istemeyen ve “militarist” bulan FETÖ’cü ve mandacı İkinci Cumhuriyetçilerdi. Yıllarca olumsuz propagandayı onlar yaptı. Onları böyle bir ortamda sevindirmeyelim. Emperyalizmi Anadolu’nun bağrında boğan ve denize döken Türk ordusuyla gurur duyalım. Ayrıca unutmayalım ki 15 Temmuz darbe girişimini Türk ordusunun vatansever subayları bastırdı!
Son sözü, 29 Ağustos 1925 günü Kastamonu kışlasında konuşan Atatürk’e verelim. Bakın ordumuzun önemini nasıl anlatıyor:
“Milleti sevk ve idare edenlerin dayanağı ordu olmuştur. Diğer milletlerde ordu ile millet daima yekdiğeri ile karşı karşıyadır. Halbuki bizde tamamıyla tersinedir. İkinci Meşrutiyeti kahraman subaylarımız ilan ettikleri gibi, bu inkılapları da yine bunların fedakarlığına borçluyuz. Bundan sonraki yükselme ve ilerleme de sizin şuurlu kuvvetinizle olacaktır.”
30 Ağustos 1928 günü yaptığı konuşmada ise şunları söyler: “30 Ağustos'ta yönettiğim muharebe, Türk milletinin yanımda bulunduğu halde idare ettiğim ilk ve son muharebedir. Bir insan kendisini milletle beraber hissettiği zaman, ne kadar kuvvetli buluyor bilir misiniz? Bunu tarif müşküldür.”
SON KUTLAMASI
Atatürk’ün son bayram kutlaması 30 Ağustos’a ilişkindir. İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda tedavi görürken, Başbakan Celal Bayar’dan İstanbul’daki kutlamalar hakkında bilgi alır. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları için Ankara’ya götürülmesini ister. Ancak durumu buna elvermez. Hatta Ankara Hipodrumu’nda törenleri izlemesi için şeref tribününe asansör bile yapılır. Ancak doktorlar buna izin vermez. Gidecek hali de yoktur. Orduya mesajını üç saatlik bir çalışmayla Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak’a dikte ettirir. TBMM’de okunan mesajını ise Başbakan Celal Bayar hazırlar ve okur… İlk kez bu büyük günde Ankara’da yoktur… Orduya yayımladığı mesajında şunları söyler:
“Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferle beraber uygarlık ışıklarını taşıyan kahraman Türk ordusu! Türk vatanının ve Türklük topluluğunun şan ve şerefini, iç ve dış her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni her an yapmaya hazır olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve itimadımız vardır!”