Milli Anayasa çalışmaları (TAMAMI)
Ulusal Kanal’daki ‘Politikanın Nabzı’ programında üç yıl boyunca değerli konuklarla ‘Cumhuriyet ve Atatürk’te birleşme’ düşüncesini tartışmıştık. Şimdi o toplantılar meyvesini veriyor ve ülkeyi bölecek yeni bir anayasa çalışmaları karşısında, ülkenin çok yerinde çok yurttaşın izlediği Milli Anayasa Forumları sürüp gidiyor. Forum 27 Ocak’ta 120. toplantısını geniş bir katılımla yaptı. O forumlar tıpkı Atatürk’ün 19 Mayıs’ta gördüğü gibi “...bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış bir duruma düşen” ülkemizde yine tıpkı Atatürk’ün Erzurum’da başlayan, Sivas’ta devam eden kurtuluş hareketi gibi ülkenin her tarafında yurttaşların çare kaynağı oldu. Şimdi o forum adını değiştiriyor ve Milli Merkez’e adını alıyor. İşte o Milli Merkez’in kuruluşuyla ilgili Atatürkçüler’in bağlı oldukları ilkeler kamuoyuyla paylaşıldı. Yayınlanan bildiri şöyle:
“Türkiye Cumhuriyeti, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, Kurtuluş Savaşımızın ateşi içinde, birlikte yaşama iradesine dayanan halkımız tarafından devrimle kurulmuş ve devrimci anlayışla pekiştirilmiştir.
Türk Devrimi; bağımsızlığımızın, Cumhuriyetimizin, demokrasimizin, halkçı yönetim anlayışımızın, özgürlük, eşitlik, kardeşlik, refah, huzur ve barış özlemlerimizin temel dayanağıdır.
Cumhuriyeti kurma iradesine ve eylemine, eşit yurttaşlık bağına, ortak ulusal kültüre ve birlikte yaşama kararına dayanan ulusal birliğimizi pekiştirmek ve kaynaşma sürecini geliştirmek; özgürleşmenin de, her alanda ilerlemenin de, mutlu bir toplum olmanın da gereğidir.”
‘Dip dalgası’ şahlandı
Atatürk ilkelerinde birleşen ve 89 yıllık Cumhuriyet’in temel ilkeleri olan devrimleri güvence altına alan Anayasa’nın 174. maddesini korumak ve kollamak üzere çalışmalar bu Milli Merkez eliyle yürütülecek.
Bu ne demektir?
Bu gerçek Atatürkçü düşünür Atilla İlhan’ın deyimiyle “Dip dalgasını” harekete geçirmek demektir. Anayasa forumlarının halk tarafından ne kadar bir çare merkezi olduğuna tanık olduk. Dip dalgası büyüdü, şahlandı ve şimdi hiçbir partinin tekelinde bulunmayan ulusal bir direnişin simgesi haline geldi.
Burada bu işe gönül koyan, siyasetin aymazlığı karşısında direnen, Parlamento’nun işlevini iktidar partisine bıraktıran vahim bir gelişmenin önündeki dik duruştan söz ediyoruz. Bu hareketin öncülüğünü yapan İP ve TGB’nin hakkını vermek zorundayız. Çünkü Türkiye bir akıl tutulmasıyla karşı karşıyadır ve halk Atatürkçü bir düşüncenin asla terk edilmesinden yana değildir; ancak ufkunu kaplayan ‘korku imparatorluğunun’ öfkesine ve gazabına göğüs gerecek cesur insanlara ihtiyacı vardır.
Türk Ulusu’na hangisi yaraşır
Aslında bu görev CHP’ye ve onun gençlik kollarına düşerdi! CHP Gençlik Kolları Başkanı Emre Doğan’ın, “Atatürk’te birleşelim önerisi nafile çabadır. Farklı ideolojik, politik grupların önerilerinden biri biz sosyal demokratız” açıklamasından sonra, İP ve her şeyi göze alarak vatanı, Atatürk ilkelerini koruyan TGB’nin ne kadar önemli bir görev yaptığını anlamamak olası değil. Aslında CHP Gençlik Kolları Başkanı’na demek gerekiyor ki: “Madem ki sosyal demokrasi Atatürk’te birleşmeye engeldir? O halde altı oktan birini kırın gitsin genç adam!”
Milli Merkez’in başındaki TBMM Eski Başkanı Cindoruk diyor ki: “23 Nisan 2013’te yeniden Atatürk’ün Meclisi’ni açacağız.”
AKP Genel Başkanı ise; PKK ile görüşmelerin Mart ayında sona ereceğini“ söylerken Türkiye’yi bölecek yeni Anayasanın hazırlık çalışmalarının sona ereceğini ima ediyor. İşte size iki önemli gelişme:
Bir yanda ulusalcı ve Atatürkçü düşünce sistemi; öbür yanda federatif sisteme bağlı bölünmüş bir ülke ve tek adam idaresine dayalı bir sistem özlemi.
Türk Ulusu’na hangisi yaraşıyor?