23 Aralık 2024 Pazartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Milli devlet, özgürlük ve demokrasi

Semih Koray

Semih Koray

Gazete Yazarı

A+ A-

Toplumsal gelişme, nesnel yasalara tabi olduğu için bilimin konusudur. Dolayısıyla toplumsal olarak neyin ileri, neyin geri olduğunun nesnel bir ölçütü vardır. Nasıl doğa yasalarının doğruluğu seçimle değil, pratikle sınanarak belirleniyorsa, toplumbilimin ölçütü de seçimin değil, nesnel geçeklikle sınamanın konusudur. Ama ileri ve gerinin nesnel ölçütünü bilmek, geri olanın yerine ileri olanı geçirmeye yetmez.

DOĞA BİLİMLERİ VE TOPLUMBİLİM

Fizikte de bir dönüşüm sürecini gerçekleştirmek için gereken enerji miktarını doğa yasaları uyarınca doğru olarak belirlemek, o sürecin gerçekleştirilmesine yetmez. Söz konusu enerjinin süreçte kullanılmasını olanaklı kılacak bir düzenek altında uygun bir kaynaktan üretilmesi gerekir. Toplumsal ilerleme de, hem yeter düzeyde bir toplumsal bir enerjinin yaratılmasını, hem de bu enerjinin hedeflenen ilerleme sürecine yönlendirilmesini gerektirir.

Toplumbilimin doğa bilimlerinden farkı, hem dönüşümün konusu olan nesnenin, hem de bu dönüşümü gerçekleştirecek olan öznenin aynı olmasıdır. Diğer bir deyişle toplum, toplumsal gelişmenin hem nesnesini, hem de öznesini oluşturur. Tarihle birlikte toplumlar sınıflara bölünmüştür. Kimi sınıf ve kesimler ilerlemenin toplumsal gücünü oluştururken, kimileri de gelişmenin önüne engel olarak dikilir.

SONUL HEDEF VE ARA AŞAMALAR

Bilimsel-felsefi yaklaşım, toplumsal gelişmenin sonul hedefinin öngörülmesini olanaklı kılar. Bu öngörü önemlidir. Çünkü izlenmesi gereken gelişme çizgisinin ana doğrultusunu belirler. Ama sonul hedefe tek atımda ulaşılamaz. İlerlemenin her aşaması, gelişmenin önündeki temel engelin aşılmasını olanaklı kılacak toplumsal gücün oluşturulmasına bağlıdır. Toplumu mevcut koşullarda ulaşılamayacak hedeflere yöneltmeye çalışmak da, önündeki engelleri aşılmaz gösterip mevcut sistem içine hapsetmeye uğraşmak da, toplumun tarih yapıcı gizilgücünün heba edilmesine yol açar.

Günümüzde tarihin önündeki temel engel, emperyalist sistemdir. Toplumsal ilerlemenin temel gücü, Ezilen ve Gelişen Dünya’nın milletleridir. Milli devletler, ezilen ve gelişen milletlerin emperyalizmi sınırlama ve geriletmede sahip oldukları örgütsel araçlardır. Bu durumun en çarpıcı kanıtı, emperyalizmin neoliberal küreselleşme taarruzunun “milli devletleri yıkma ve milletleri dağıtma” hedefine odaklanmış olmasıdır. Emperyalizmi sınırlandıran ve bugün içine girmiş olduğu hızlı gerileme sürecine yol açan temel etken de, milli devletlerin direnişi olmuştur. Üstelik bu süreç, Avrasya’nın emperyalist sisteme alternatif oluşturan yükselişini de beraberinde getirmiştir. Öte yandan emperyalizm çağında sosyalizme açılmayan bir milli demokratik devrimin tamamlanmasına olanak yoktur. Onun için çağımız, Milli Demokratik Devrimler ve Sosyalizme Açılım Çağı’dır.

ÖZGÜRLÜKLER VE DEMOKRASİ

Ne özgürlük, ne de demokrasi, tarih dışı bir kavramdır. Bu kavramlara yüklenen içerik, toplumsal ilerlemenin gereksinimleri doğrultusunda şekillenir. Demokratik devrimler, insanı toprak köleliğinden kurtarmış ve işçi, işgücünü kiralama ya da kiralamama özgürlüğüne kavuşmuştur. İşçi, kuşkusuz yaşamını sürdürebilmek için işgücünü kiralamak zorundadır. Ama feodalizmin çıplak zoru, kapitalizm altında ekonomik zora dönüşmüştür.

Kapitalist sistem toplumu bireylerin bir araya gelmesinden ibaret bir topluluk olarak görür. Bu yaklaşıma göre bireyler, toplumun temel parçacıklarıdır ve aralarındaki etkileşim temel parçacıklara yüklenen özelliklerden türetilir. Onun için özgürlük de bireysellikle sınırlıdır ve toplumsal içeriğinden arındırılmıştır. O zaman özgürlük adına, bireyin özgürlüğünü kolektif özgürlükle, yurttaşı da milli devletle çatıştırmanın zemini yaratılmış olur.

Oysa birey de “yapabildiği kadar özgür”dür. Tarih, bilim, sanat, özetle insanın insani özünü güçlendiren bütün etkinlikler, bireysel güç değil, ancak büyük toplumsal birikimler sayesinde yapılabilir. Özgürlüğün tarihsel içeriğini belirleyen, yıkmaya değil, yapmaya tanınmasıdır. Özgürlüğün toplumsal işlevi, yıkmaya serbesti tanımak değil, yapmanın gizilgücünü açığa çıkarmaktır. Onun için çağımızda, emperyalizme, emperyalizmin milli devlet yıkıcılığına ve koçbaşı olarak kullandığı teröre özgürlük tanınamaz.

Kitleler kendi deneyimleri içinde öğrenerek toplumsal bir güç haline gelirler. Çağımızda demokrasi, kitlelerin öğrenerek kendi kaderini kendi eline alan bir güç haline gelmesinin aracıdır. Öğrenmek, kıyaslamayla ve gönül rahatlığı ortamında gerçekleşir. Demokrasi kitlelere bu sürecin gerektirdiği genişlik ve esnekliği sağlar. Terör ve dayatma, öğrenmenin merkezinde yatan “içselleştirerek kendine maletme”nin önünde engel oluşturur. Terör aynı zamanda kitleleri öğrenme deneyiminden yoksun bırakma amacını güder.

Milli devletin milliliğinin ölçütü, milleti emperyalizme karşı kendi esenlik ve gönencini pekiştirmek için seferber etme yetisidir. Milletin üretim alanındaki nitel ve nicel gizilgücünün en üst düzeyde açığa vurulmasını sağlamak, milli devletin temel görevleri arasındadır. Milli devlet bu görevlerini, gerçekten milletin örgütlenmiş haline dönüştüğü ölçüde yerine getirebilir.